Dikkat et, düşme
Bir fotoğraf gülümsüyor bana... Çok tanıdık geliyor...
Çok yakın...
“Çocukluk arkadaşım” diyorum.
Çocukluk arkadaşımın kızı çıkıyor ya da oğlu...
...
Çocukluk gülüşleri dostlarımın, çocuklarının gülüşleriyle ıslatıyor gözümü.
Yok yok, ‘büyümüyorum’, sürekli çocuk oluyorum yine...
Çocukluklarım birikiyor, yeni çocuklarla...
Çocukluk arkadaşlarımın mimiklerini taşıyor onların çocukları, yüreğime bir yere...
İçimde yeni bir çocuk büyüyor, yeniden...
Ve hayatın daracık patikalarından akıyorum o günlere...
...
Mesela ekmek kokusu geliyor taş fırından....
Burnumda tütüyor...
Zil çalıyor sonra, teneffüs vakti, ‘onu göreceğim’ diyorum...
İlk kez sürdüğü ‘ruj’ bulaşıyor dudaklarından burun ucuna...
“Sen önce gömleğini içine sok” diyor, “bana güleceğine...”
Gömleğin üzerinde dondurma lekesi duruyor, ‘beceriksiz’ hallerimi vuruyor yüzüme...
Tahta masaya isimler çizmeye yarıyor pergel...
‘Beyaz’ çorap hiç de fena görünmüyor göze...
‘Kahküller’ örtüyor sivilceli alınları...
...
Bir fotoğraf gülümsüyor...
Tanıdık...
Çocukluk arkadaşımın çocuğu, ne de çok ‘çocukluk’ sığdırıyor içime...
Ve alıp alıp götürüyor beni badem ağaçlarının gövdesine ...
- Dikkat et, düşme!..
Hani düşene bir ‘kakma’ da üzerinden vurulmayan günlere...
-----------------------------------------------
altını çizdim
“onunla ben
hep sevişecek gibi baktık
birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik
dünyayı solduracaktık.”
ismet özel
-----------------------------------------------
‘Mangali’ mangaldır (!)
Kıbrıs'ta ‘iletşim’ önündeki en önemli engellerden biri, ‘dil’...
Keşke, seneler seneler önce, her iki toplumun eğitim sistemleri, bizleri ‘barış’a hazırlayabilseydi...
Türkçe güneyde, Rumca kuzeyde öğretilseydi, ilk öğrenimden itibaren...
“Çok mu geç?”
Elbette değil...
‘Birleşme’yi değil ‘bölünme’yi başarı gören, nefreti çoğaltan zihniyetlerce yönetildiğimiz için senelerce ‘dil zenginliği' çok da umursanmadı...
Buna rağmen ‘dil’ kendi yolunu buldu, tarih sürecinde...
Rıdvan Öztürk, “Kıbrıs Konuşuyor” kitabında, Kıbrıslı Rumlar'ın kullandığı 738 Türkçe kelime olduğuna dikkat çeker. (ki bence, çok daha fazladır aslında...)
* * *
‘Bakkalis’ örneğin, ‘bakkal’ işte, bildiğimiz!..
‘Acemis’ acemi, ‘bekaris’ bekar, ‘boyacis’ boyacı !..
Hele ‘küfürler’ konusunda ortak lügatımız oldukça geniştir (!)
Kimi sözcükler değişime uğrasa da, aslında öylesine ‘iç içe’dir ki....
‘Arkadaşi’ arkadaş, ‘perdes’ perde, ‘amaneti’ emanet, ‘mangali’ mangal....
Ve dediğim gibi 738 kelimeyi saymaya bu sütun yetmez...
* * *
İnsanlar ‘birlikte yaşam’ı inkar etse de kimi zaman, ‘dil’ inkar etmez...
Tıpkı ezgiler, danslar gibi...
* * *
Bizler ya da çocuklarımız, ‘Türkçe’ kadar ‘Rumca’yı da bilseydi bugün... Ya da Kıbrıslı Rum çocukları Türkçe’yi de okusa, yazsaydı...
Ne kaybederdik?
Ah bu Milliyetçiler, ah!..
----------------------------------------------
“İnsanların yaşları onları aşktan koruyamaz...
Ama aşk onları bir noktaya kadar yaşlılıktan korur.”
Jeanne Moreau
-------------------------------------------
Bir zamanlar
Kıbrıs’a ‘en hızlı rota’ beş günlük bir yolculuktu, Londra’dan...
Sene 1912 !..
Posta treni bağlantılı bir yolculuk sonrası Isis ya da Osiris gemisi önce Port Said’e taşırdı yolcularını..
Sonra Khedival SS gemisi Kıbrıs’a...
Buharlı gemiler bunlar...
Tren, Londra’dan cuma günleri ayrılırdı...
Ertesi perşembe sabahı Kıbrıs’a varırdı yolcular...
Port Said’ten Limasol’a 19 saat, doğrudan Mağusa’ya ise 23 saat sürerdi yolculuk...
Bir de Londra’dan her cuma denize açılan gemiler vardı, 12 gün sonra Kıbrıs’a varırdınız...
En güzeli Kıbrıs içindeki yolculuktu...
Trenle...
Mağusa’da Omorfo’ya (Güzelyurt) iki tren her gün, yaklaşık dört saatte, iki yönde işlerdi.
---
‘Galeri Kültür Yayınları’nın Türkçe’ye çevirerek kütüphanemize kazandırdığı ‘Kıbrıs’ın EL Kitabı’nı çok severim...
Eğer yoksa, öneririm mutlaka...
Kıbrıs’a dair tam bir hazinedir içerdiği bilgiler....
---
Ne acı ki, o
tren istasyonlarını bir müzeye çeviremedik...
Bilemedik tarihin kıymetini...
------------------------------------------------
------------------------------------------------
HALKIN EKMEĞİ
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
---
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yoğrulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
---
Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o,günde bir çok kez gerekli.
---
madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim pişiren?
Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.
Bol, pişkin, verimli.
Bertolt Brecht
-------------------------------------------