Dikkate Alınmayan Tehlike: Akran Zorbalığı
Bir türlü dikkate almadığımız ama “okula alınan tuvalet kağıdı kim tarafından ödemeli” tartışmasından çok daha önemli eğitim gündemlerimiz var aslında…
Farkında mısınız?
Çocuklarımız çok kaba davranışlar sergileyerek büyüyorlar. Birbirlerine küfürlü konuşuyorlar. İtiş-kakış ve fiziksel şiddet uygulayarak iletişim kuruyorlar. Dijital dünyadan transfer ettikleri “Kanlı Para” gibi oyunlarla birbirlerine zarar vermekten keyif alır bir tutum içine giriyorlar.
Farkında mısınız?
Dalga geçmeler, saygısız hareketler neredeyse karakterleri olmuş durumda. Arkadaşlarının eşyalarına el koyma, diğer eşyalara ve çevreye zarar verme davranışları katlanarak artıyor. Çeteleşme, arkadaşının parasına el koyma, kendisine yiyecek aldırma, ödevini arkadaşına yaptırma sıklıkla yaşanan olaylar arasına giriyor.
Farkında mısınız?
Öğretmenlerini dinlemiyorlar, en temel konuları anlayamıyorlar, en basit yönergeleri takip edemiyorlar. Akıl yürütemiyorlar. Sorulara saçma-sapan yanıtlar veriyorlar. Bir oyunun kurallarına uymayı beceremiyorlar, sorumluluk almıyorlar, hatalı davranışlarından utanmıyorlar.
Farkında mısınız?
Çocuklarımız okula gitmek istemiyorlar…
Çocuğu dikkate almayan bir sisteminin kaçınılmaz sonudur akran zorbalığı. Uyum içinde olması gereken ama “dingili” çoktan kopmuş sistemin içinde birbiri ile karşı karşıya kalan “veli – okul” denkleminde yok sayılan öğrenci, bir yandan ekran bağımlılığı bir yandan da dikkate alınmayan ihtiyaçları nedeniyle adeta zorbalığa terk ediliyor.
Bilgisini, yeteneklerini ve yaratıcı dünyasını geliştirmeyen çocuk, kendini üstün gösterme çabasıyla ekran dünyasında belirlediği karaktere bürünerek zorbalığı bir hak olarak görebiliyor.
Peki ama “eğitim sistemi” dediğim o kocaman yapı bütün bunları ne zaman kendine gaile edinecek? Eğitimin gerçek sorunları ile ne zaman ilgilenilecek?
Devlet tarafından verilen eğitim, tüm çocukların okula gitmesini sağlamaktan öte bir şeydir. Eğitim, hakları koruma bilinci kazandırdığı, öğrencilerin her anlamda gelişimini adil uygulamalarla sağladığı için kamusaldır. Eğer bir eğitim sistemi, zayıf olan çocukların daha da ezilmesine neden oluyorsa bu sistemde kamusal eğitimden bahsetmek mümkün değildir.
Bu ülke eğitimini yönetenlerin, deve kuşu misali kuma gömülen kafalarını bir an önce gerçek dünyaya çıkartmaları, okulların yaşadığı gerçek sorunları görmeleri gerekmektedir.
Şimdi; tuvalet kağıdını kimin ödemesi gerektiği tartışmasını bitirdiyseniz, bir ülkenin en önemli potansiyeli, en değerli varlıklarımız çocuklarımız için gerçek eğitim sorunları ile ilgilenmeye bir an önce başlayın derim. Yazıktır, günahtır…
Anlayana Gülmece
KKTC Tanındı
Afrika üzerinden geçerken arızalanarak zorunlu iniş gerçekleştirmek zorunda olan bir uçaktan bir Japon, bir Amerikalı ve bir Kıbrıs Türk kurtulur. Dünyada var olduğu bile bilinmeyen bir Afrika yerli kabilesi tarafından esir alınan bu üç kahramanın hayatta kalabilmelerinin tek koşulu, kabile reisine yaşadıkları ülkelerinin ne kadar önemli olduğunu anlatabilmektir.
Sözü önce Japon alır:
- Ben bir Japon’um. Benim ülkem dünyaca tanınır. Teknolojide çok gelişmiştir.
Kabile reisi bu açıklamadan hiç tatmin olmaz ve ne yazık ki kazan kurtulan Japon, reisin bir emri ile infaz edilir.
Sıra Amerikalıdadır:
- Ben bir Amerikan’ım. Dünyanın en güçlü ülkesinin vatandaşıyım.
Bu tanımdan da memnun olmayan kabile reisi Amerikalı sözünü bitirmesine bile izin vermeden onun da infaz emrini verir.
Sıra Kıbrıslı Türk’e gelmiştir:
- Vallahi ben KKTC vatandaşıyım. Kimse bilmez, kimse tanımaz bizi.
Kabile reisi hemen söze girer:
- Ooo gardaş tanımaz olur mu! Benim oradaki üniversitelerde 4 çocuk okur.
Okumuş muydunuz?
Küçük bir hatayı düzeltme ki, ileride karşına çok büyük bir hata olarak çıksın
Benjamin Franklin