'Diktatör', muhalefet ve seçim…
'Diktatör', muhalefet ve seçim…
Mert ÖZDAĞ
Türkiye bir 'yerel seçim' geçirdi.
Her ne kadar da adı yerel seçim olsa da, siyasi atmosfer yerellikten çok uzaktı.
İktidar partisi AKP lideri Erdoğan'a karşı örgütlenen çeşitli güç odakları geliştirdikleri büyük koalisyona rağmen başarılı olamadı.
Peki ama neden başarı Erdoğan'ın oldu?
Seçim sonucu şunu gösterdi: Tarihinin hiçbir döneminde gerçek anlamda bir muhalefet partisi olamayan CHP iktidara da alternatif olamadı.
Bu seçim sonucu gösterdi ki CHP bu yapısı ve duruşu ile ana muhalefet görevinde de ciddi bir zemin kaybı yaşayacak.
AKP iktidarına karşı hiçbir ciddi alternatif politika üretemedi.
Üstelik 'ulusalcı' tabanına rağmen 'cemaatla' işbirliği yapmaya kalkışınca, hem kendi tabanını rahatsız etti, hem de ciddi bir eksen kaybı yaşadı.
Diğer yandan 2002'den beri AKP çatısı altında Türkiye'yi yöneten, bir nevi Erdoğan ile gizli bir ittifak içinde olan cemaat da bu seçimde itibar kaybı yaşadı.
Yasadışı dinleme argümanıyla iktidara karşı elinden gelen her türlü kirli propagandaya girişen Cemaat başarı sağlayamadı.
Peki neden böyle oldu?
Ses kayıtları, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, 17 Aralık ile başlayan süreç yurttaş ya da AKP tabanı açısından hiç mi dikkate alınmadı?
Ya da alındıysa neden direkt sandığa yansımadı?
Türkiye çok ciddi darbe ya da darbe girişimleri ile gerilen bir ülke oldu.
Türk seçmeni darbelerden çok çekti. Her ne kadar da bir kısım taban askeri darbeleri çözüm olarak görse de çok geniş bir kitle darbelerden hep çekindi, rahatsız oldu, tepki duydu.
Türk seçmeni son 20 yılda darbe, ya da yasadışı iktidarı sarsma girişimlerine karşı doğal bir refleks verdi, iktidara destek çıktı. Son olayda da böyle oldu.
Her ne kadar da içeriği şaibe ve şüphelerle dolu olsa da rüşvet ve yolsuzluk operasyonları hükümeti yasadışı yoldan devirme planı olarak algılandı.
Seçmen ciddi anlamda AKP'ye destek çıkarak, bu tarz yasadışı girişimlere tepki gösterdi. Seçmenin bu tavrını ne yazık ki AKP liderliği yanlış algıladı. Erdoğan seçimden önce yaptığı bir konuşmada seçimin bir sınav olduğunu, yolsuzluk iddialarıyla ilgili son sözü seçmenin söyleyeceğini söyledi.
Bu açıklama Erdoğan'ın bugün geldiği diktatör duruşu çok açık ortaya çıkmasını sağlamaya yetiyor. Seçimin sonucu ile yolsuzluk iddialarının da tarihe karışacağını ima eden Erdoğan'ın bu duruşu demokrasi ve hukuk devleti anlayışından ne kadar uzaklaştığını da gözler önüne seriyor.
İddialar yerinde duruyor.
Ve seçimin sonucu her ne kadar AKP'ye destek olarak algılansa da yolsuzluk iddialarını berhava etmiş değil...
Bu iddiaların yargı yoluna ilerletmek ve hukuki zeminde hesap verilmesi doğru yöntem olsa da ne yazık ki Türkiye böyle bir sürecin çok uzağında durmaktadır.
***
CHP'nin bazı bölgelerde oy artırdığı görülüyor.
İzmir olayını çok ayrı tutsak da İstanbul ve Ankara'daki CHP çıkışı lokal bir olay olarak yorumluyorum. CHP Ankara'da Mansur Yavaş gibi MHP kökenli bir adayla seçime girerek CHP ve MHP oylarını birlikte hanesine yazdı. Oy patlaması bir nevi ittifak olarak algılanabilir.
Diğer yandan İstanbul'da Sarıgül ile seçime giren CHP burada da kendi oyunun çok üzerinde oy alsa da ilçelerde aynı başarıyı gösteremedi.
Yani Ankara ve İstanbul'daki halkla ilişkiler kampanyası ve ittifak denemesi de AKP oylarına yetişemedi.
Diğer yandan bu seçimin en dikkat çekici yanlarından biri de MHP'deki yükseliş oldu. MHP ilçe belediyelerinde çok ciddi bir ilerleme yaşadı. 2011 yerel seçiminin çok üzerinde bir oy artırımı yaşayan MHP bu seçimin galipleri arasındadır.
***
Kürt siyaseti ve kimlik siyaseti üzerine politika yapan BDP de seçimde kendi çapında başarı sağladı. Kürt bölgelerinin bir çoğunda belediye başkanlıklarını kazanan BDP bu bölgelerde genel olarak AKP ile yarıştı. Bazı bölgelerde AKP BDP'den belediye başkanlıkların aldı. Örneğin Urfa buna bir örnek olarak gösterilebilir.
CHP bazı bölgelere sıkışarak MHP ve BDP gibi bir bölge partisi olmaya yöneldi.
MHP İç Anadolu ve kıyıda bazı bölgelerde, BDP doğuda, CHP de Ege ve Trakya’da sıkıştı.
Bu durum sağlıksız bir ana muhalefet olduğunu Türk siyasetine gösterdi.
AKP hemen hemen her bölgede ya birinci, ya da ikinci geldi.
Ancak AKP'nin karşısında bir ana muhalefet olmadı.
Doğuda BDP ile, Ege ve Trakya’da CHP ile iç bölgelerde de MHP ile yarıştı.
Bu tablo AKP'yi genel tabloda güçlü kıldı.
***
AKP seçimden çok önce yoksulluk üzerine sonucu direkt sandığa yansıyacak politikalara önem verdi. Yoksullara yardımlar, para yardımları sandığa doğrudan etki yaptı. CHP bu politikalara alternatif politika üretmek yerine aşağılamayı seçince, yoksul bölgelerde-taşrada meydanı AKP'ye bıraktı. Yoksulluk politikası da AKP'ye büyük oy getirdi.
Peki AKP yüzde 45 oy alarak ak-pak olduğunu kanıtladı mı? Hayır.
Erdoğan son beş yılda diktatörleşen bir yapı içine girdi.
Kişisel hak ve özgürlükler geriletilmesine yol açan süreçleri yaşayan Erdoğan ne yazık ki bundan sonra daha da sertleşen bir tavır içine girecek.
Seçimden sonra yaptığı 'balkon' konuşmasında özellikle Fetullah Gülen cemaatine karşı intikam naraları attı.
"İnlerine gireceğiz" sözü bundan sonraki sürecin çok daha çatışmacı yaşanacağını gösterir nitelikteydi. "Paralel yapı" dedikleri yargı ve polis içindeki cemaat uzantılarına karşı operasyon sinyali veren Erdoğan'ın bu üslubu Cemaatin hedefte olacağını vurguluyordu.
Özetle cemaat bundan sonraki süreçte hedefte olacak, gerilim devam edecek.
***
Evet Türkiye bir hukuk devleti değil...
Evet, Türkiye'de özgürlükler son yıllarda geriye götürüldü.
Evet, Erdoğan sert duruşu ile bir diktatör kadar zarar verici boyutlarda bir güce ulaştı.
Tüm bunlar gerçek.
Ancak iktidar sorununun karşısında zeminsiz bir muhalefet sorunu yaşayan Türk demokrasisinin bugün yaşadığı sonuç alternatif muhalefet eksikliğine dayanıyor.
Ve öyle görünüyor ki iktidarı, yargısı, polisi ile sorunlar yaşayan Türkiye yeni siyasal süreçte çok derin bir 'muhalefet sorunu' ile de baş başa kalacak.