Diktatörlüğü tecrübe etmeden!
Kurumsal bağımsızlık, bir ülkede demokrasinin varlığı adına hayati önem taşır.
Kurumları bağımsız bir biçimde işlemeyen, siyasi otoriteden bağımsız hareket edemeyen ülkelerde, gerçek anlamda bir demokrasiden söz edilemeyeceği gibi, etkinlik ve üretkenlik, güven ve istikrardan söz etmek de mümkün değildir.
Günümüz dünyasında gelişmişlik, bir ülkenin kurumlarının, demokratik ve etkin işleyip işlemediğiyle ölçülür.
Merkez Bankası’ndan yargıya, ombudsmana, sivil topluma, medyaya, üniversitelere ve daha pek çok kurumun ne oranda bağımsız olduğuna ve işleyiş şekline bakarak, bir ülkenin demokrasi resmini çizebilir, gelişmişlik ve bağımsızlık düzeyini tayin edebilirsiniz.
Ekonomist Mahfi Eğilmez, 4 Eylül tarihli yazısında bağımsızlığın karşımıza, sadece bir ülkenin bağımsızlığı biçiminde ortaya çıkmadığını ifade ederek, kurumların bağımsızlığının önemine dikkat çeker ve en yakınımızdaki Türkiye örneğinden yola çıkarak, sistemi düzeltmek için önce yargı bağımsızlığını yeniden oluşturmak gerektiğini söyler.
Kurumların bağımsızlığının öneminin en taze örneği, dün Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi’nin verdiği tarihi karar ve hükümetin bu karara karşı takındığı tavırdır.
Hükümetin, 31 Ekim’de anlaşmasız bir şekilde Avrupa Birliği’nden çıkma (no deal Brexit) ülküsünü hayata geçirebilmek için bu kritik tarih öncesinde parlamentoyu 5 haftalık süreyle kapatma yönündeki uygulaması, mahkeme tarafından ‘hukuksuz’ bulundu.
Başbakan Boris Johson, Yüksek Mahkeme (Supreme Court) kararının hemen ardından yaptığı açıklamada ise mahkeme ile tamamen ters görüşte olduğunu ama karara saygı göstereceğini söyledi.
Mahkeme kararının ardından parlamento, bugün itibarıyla yeniden görevine dönecek.
***
Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler, iki siyasi eşit devlet arasında var olması gereken sınırın çok ötesinde, yani daha doğrudan tabir etmek gerekirse; ‘egemen-tebaa’ seviyesinde seyreder durur.
Kuzey Kıbrıs’ta, Eğilmez’in yukarıda işaret ettiği bağımsızlığın her iki türlüsünden, yani ne ülkenin ne de kurumlarının bağımsızlığından söz etmek pek kolay olmasa da, Türkiye’nin aksine, yargı sistemimiz, bugün hâlâ, bağımsızlığını olabildiğince korumayı başarabilmiş, ender örneklerden olma özelliğini sürdürüyor.
Girne Kaza Mahkemesi önünde önceki gün yaşananlar ise tek tük savunma kalelerimizden biri olan yargı sistemimize, açık bir müdahale çağrısıdır.
Mahkemenin kararını beğenmeyen sanık yakınlarının, bu kararı etnik kimliğe dayandırması ve ‘Reis gel bak, Türkiyelilere burada ne yapıyorlar’ şeklinde bağırarak, Türkiye’yi yargı ‘bağımlılığı’ konusunda dünya rekortmeni yapan Erdoğan’ı müdahaleye çağırması, çok ama çok tehlikelidir ve bu savunma kalemizin bağımsızlığını korumak hepimizin sorumluluğudur.
Fransız siyaset bilimci Tocqueville’in de dediği gibi, diktatörlüğü doğrudan ecrübe etmeden de özgür bir toplum ve demokratik bir düzen kurmak mümkündür.