1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Dipkarpaz’da Villa Lembos
Dipkarpaz’da Villa Lembos

Dipkarpaz’da Villa Lembos

Dipkarpaz’da Villa Lembos

A+A-

 

Stella Aciman

Karpaz Bölgesi... Denizi, güneşi, tarihi dokusu ve doğası ile gönlümde yer etmiş, Kıbrıs’ın incisi. Yazı bir başka, kışı bir başka güzel… Geçtiğimiz hafta sonunu Dipkarpaz Köyü’nde, Villa Lembos’ta geçirdim. Ayfilon sahilinde denize girerek sezonu açtım. Denizin turkuvaz rengi yerini kirli bir sarıya bırakmıştı. Suyun günlerdir sarıya büründüğünü, sarılığın Girne’ye kadar ulaştığını ve ne olduğunun bilinmediğini, akşam yemek yediğimiz restoranda öğrendik. Bu arada restoran sahibi, “girmemenizi öneririm” demeyi de ihmal etmedi. Devlet Laboratuarı’nın yaptığı tahlil sonuçlarına göre bu sarılığa deniz canlılarının sebep olduğu belirtilmiş. Bu sonuç karşısında “bu güne kadar bu deniz canlıları neredeymiş?” diye düşünmeden edemedim. Deniz ve güneş olmayınca ben de köyün insanlarıyla, işletmelerin sahipleriyle konuşmak istedim. Devletin, sadece seçim zamanları uğradığı, bin bir vaatle oy kapmaya çalıştığı, diğer zamanlarda ise hiç uğramadığı, köylüyü sorunlarıyla baş başa bıraktığı, diğer taraftan çarpık yapılaşmanın gün ve gün çoğaldığı sahipsiz bir bölge Karpaz…
Coşkun Güngör; Villa Lembos’un sahibi. Aynı zamanda Eko Turizm Birliği’nin mali işler sorumlusu. Dolayısıyla bölgenin sorunlarını iyi biliyor. Buyurun, devletin var olamadığı Karpaz Bölgesi’ni bir de ondan dinleyin.

Güngör: Devletin memuru büyük otellere giremiyor

Lembos’un anlamı nedir?
1974 öncesinde bu bölgenin ismiydi. Dört bölge vardı. Ayatrias, Lego, Panaiya ve Lembos.

Bahçe ağaçlar içinde, hepsini siz mi ektiniz?
Burası boş bir araziydi, her şeyi ben yaptım.

Arazi kimindi?
Arazi benimdi.

Kaç odanız var?
9 odamız var.

Kaç yıl önce başladınız bu işe?
2008 yılında başladım.

Neden böyle bir yer yapmak istediniz?
Köyümüzde ilk açılan Arch House bize örnek oldu. O yıllarda bu bölgeye yoğun bir talep vardı ve köyde kalacak hiçbir yer yoktu.

Yaşadığınız aşamaları anlatır mısınız?
Devletin fikriydi. Böyle bir proje var, isteyenler müracaat etsin dediler. Olay şuydu, tabii bunu işin içine girdikten sonra anlıyorsunuz. Projede 5 oda, 100 metrekare restoran çizilmişti. Beş tesiste beş restoran, düşünebiliyor musunuz? Niye kabul ettiniz derseniz; bilmiyorduk işi, hata bizde de var. Bilmediğin işe niye giriyorsun? Şimdi adamın beş tane odası var 100 metrekare restoranı var. O adam restoran yerine beş oda daha yapsaydı, on odası olurdu. Bir de küçük bir kahvaltı salonu… Sadece oda kahvaltı verirdi. O zaman işçiye, aşçıya ihtiyacı olmazdı. Adam aşçı tutamadığı için yemek de veremiyor. Biz ilk başta mecburen aşçı aldık, bir sene cebimizden ödedik. 

Yardımlar deniz kenarına….

Teşvik kredisi aldınız mı?                  
Bu işe başlarken TC Yardım Heyeti’nin yardımlarını aldık. Bu yüz bin liralık teşvik 2004 yılında başladı. Tesisi açtığımızda 20 bin lira borcumuz vardı. 2008 yılına kadar bu teşvik parasını alamadık. Ben inşaata başladığımda çimento yedi liraydı, inşaatı bitirene kadar 10 lira olmuştu. Yani o verilen 100 bin lira eridi zaten. Hak ediş olarak veriyorlardı parayı. %60’ını biz karşılıyorduk, %40’ını onlar karşılıyordu. Biz üzerimize düşeni karşıladığımız halde devletin yetkili organları bizi, “elçilik vermedi, maliye ödemedi, şöyle oldu, böyle oldu” diyerek oyaladı. Yardım Heyetinden Bekir Bey ve Ertan Tosun, “biz parayı veriyoruz, başka yerde kullanmayın diyoruz” diyordu.  2008 yılında hala 20 bin lira alacağımız vardı. Bizi yola çıkardılar, proje sundular. Ben sadece 20 milyar ruhsat parası ödedim. Suyu bağlatamadık, elektrik bağlanmadı. İlk bir sene telefon hattı alamadık. Devlet yardımı deniz kenarına ve her yere veriyor. Bugün devletin maliye memuru büyük otellere giremiyor ama bizlere ufacık hatalarda bile cezayı çatır çatır yazıyor.

Projeyi kim yaptı?
Bir yarışma düzenlediler. Üç proje birinci oldu ve onların arasından birini seçtim. Baktık ki projede çok eksikler var. O yüzden ben projeyle tamamen oynadım. Mesela o projede bütün odalarda mutfak bölümü vardı ama diğer taraftan da bana restoran yaptırıyor. Burada beş tesis var. Bu insanların başka işleri olmasa tesisi döndürmeleri mümkün değil. Bu projelerle insanları batağa sürüklediler. Biz sizi destekleyeceğiz, yurtdışında sizi tanıtacağız diye sözler verildi. Tarımla uğraşan, okur, yazar olmayan insanlara olmadık sözler verdiler. Başladık ama geriye dönüş yok… Ya tesisi bitirip bir an önce işletmeye açacaksın ya da yarıda bırakacaksın. Bir şekilde bitirildi.

Sizin bir birliğiniz var mı?
Eko Turizm Birliğimiz var. Ben birliğin mali işler sorumlusuyum.

Kaç personel çalıştırıyorsunuz?
Ben ve bir bayan yardımcım var. Yoğun olduğumuz zamanlarda ise eşim ve oğlum yardım ediyor.

Büyük otellerin yararı yok

Devlet çalışanlarınızın sigortasını ödüyor mu?
Büyük otellerde çalışan KKTC vatandaşlarının sigorta parasını devlet ödüyor. Biz de birlik olarak, “Biz de kendi mekânımızın işçisiyiz, en azından sigortada bize yardımcı olun. Biz 12 kişiyiz ve kendi mekânımızın işçisiyiz” dedik. KKTC vatandaşı işçi alsam da, onun sigortasını ödemiyor. Aramızda kendi sigortasını bile ödeyemeyenler var.

Neden?
Çünkü biz otel sınıfına girmiyor, pansiyon sınıfına giriyormuşuz. Emin olun, bu yasaları da büyük otellerin sahipleri çıkarttırmıştır. Artemis’in, Nuh’un Gemisi’nin Kıbrıs’a hiçbir faydası yoktur. Bugün Karpaz Bölgesi’nde işsizlik çok yüksektir. Gidin Artemis’e bakın, 400 tane personelin içinde kaç tanesi Karpaz’lıdır? KKTC Devleti olarak %30’unu Kıbrıslıdan alacaksın diye şart koyamıyor musun? Karpazlılar her işi yapar. Bugün Lefkoşa’da yetişmiş bir çocukla beni bir tutamazsınız. Ben tarım, hayvancılık yaparım, saatlerce güneşin altında çalışırım. Şehirde yetişmiş bir çocuk bizler gibi olamaz. Karpazlıların %90’ı TC. kökenlidir ve çalışkandır.


Tesisleri doldurabiliyor musunuz?
Sezonda benim 200 tane odam olsa hepsini satarım ama Pazar gününden sonra hafta sonuna kadar kimse yok. Sıkıntı burada. Bir ülkenin turizmine katkı yapacaksan, bu tür yerlere ağırlık vermek zorundasın. Artemis’i görüyorum. Otobüs dolusu Alman getiriyor ama oteli full board satıyor onlara. Otelden dışarı bile çıkarmıyor. Ama buralarda kalanlar civardaki restoranlara, marketlere gidiyor. Dolayısıyla köy esnafına da katkısı oluyor. Kışın döndüremiyoruz tabii ki. Diğer işlerimden takviye ediyorum kışın. Daha sezonu açmadan 20 bin lira masraf ettim. Boyaydı, klimaydı, çeşmesiydi derken bu meblağı buldum.
Biz bu tesisleri açarken, deniz kenarlarındaki yerlerin yatak sayısı 200 kadardı. Bir bakıyorsun adam beş tane bungalov dikmiş. Diğeri de beş tane dikmiş. Bugün yatak sayısı 400’e çıkmış. Dolayısıyla onlar dolmadan biz de müşteri bulamıyoruz, çünkü adam önce deniz kenarını tercih ediyor. Bunlar ne vergi ne elektrik ödüyorlar. Böyle bir kaçak yapılaşma var deniz kenarlarında.
“Kaçak yapılar köylülere ait”

Kim onlar?
Köylüler işte… Zamanında gitmiş iple çevrelemiş, ardından tahtadan bir bungalov yapmış. Şimdi kimse kaldıramıyor. Her sene de 5-6 tane de ekliyorlar. Yıkım için mahkemeye verdiler, tabii uygulama yok. Beş yıldır mahkemedeler, diğer yandan da bir başkasına izin verdiler, o kişi de diğer yana, on tane oda yapıyor şimdi.

Yıkmak isteyen kim?
Turizm Bakanlığı ve Kaymakamlık…

Peki, izin veren kim?
Araziyi Orman Dairesi veriyor. İçişleri Bakanlığı da izni veriyor.

Gördüğüm kadarıyla mekânınızda İngiliz ve Alman turistler var, onları nasıl buldunuz?
Tamamen kendi çabalarımla buldum. Bir de burada kalıp memnun olan yabancılar memleketlerine gidince anlatıyorlar. Mesela bir İngiliz kaldı burada; gittikten sonra İngiltere’de bir turizm şirketiyle tanıştırdı beni. Onlar da Mart, Nisan, Ekim, Kasım gibi ölü dönemlerde geldikleri için sezonu biraz uzatabildik.

Müşteri kitleniz kimler?
Nisan ve Mayıs aylarında İngiliz ve Almanlar, Temmuz- Ağustos, İtalyan ve yerli halk. Ekim-Kasım yine İngiliz ve Alman gelir.

“Turizm bürosundaki eleman yabancı dil bilmiyor”

Tepkileri nasıl oluyor?
Bayılıyorlar buraya ama denizin pis olmasından da şikâyet ediyorlar. Bir de turizm bürosundaki personelin lisan bilmemesinden dolayı şikâyet ediyorlar. Düşünebiliyor musunuz, devletin turizm bürosundaki elemanı lisan bilmiyor, hadi gelin de anlatın bunu turiste.

Ayfilon sahilinde, yukarda, geçen sezon ahşap bir kulübe yapıldı. İçinde duş ve tuvalet var denildi ama orasının hiç açıldığını görmedik, neden açılmıyor?
Evet, orası tuvalet ve duştur. Orası geçen Mayıs ayında bitti ve siyasi nedenlerden dolayı bir buçuk senedir açılamadı. Çünkü orasını üç ayrı partili istiyor, içinde küçük bir büfesi de var ya…  Turist geliyor, “ bu nedir?” diye soruyor. “Tuvalet ve duş” dediğimizde, “peki, niye açık değil?” diye soruyor. İnsanlara cevap vermeye utanıyoruz.

Ayfilon sahilinde şezlong ve şemsiyeler için para alan ama karşılığında bir makbuz bile vermeyen genç çocuk kim için çalışıyor?
O sahil belediyenin. O çocuk –sizin de gördüğünüz gibi- her sene o sahili temizliyor. Bu arada sahilin asayişini de sağlıyor. Orayı belediye almadan önce de o çocuk oradaydı, yine aynı işleri yapıyordu ve kazandığı parayla geçimini sağlıyordu. Belediye gelince de orada kaldı, yine geçimini aynı şekilde sağlıyor.

“Marina’dan 50 kişi ekmek yiyor”

Yeni açılan marinanın size faydası var mı?
Tabii var, köyden çocuklar çalışıyor orda. Nerden baksanız 50 kişi ekmek yiyor marinadan.

Elektrikte bir indiriminiz var mı?
%5 bir indirim yapıyorlar.

Siz aynı zamanda hayvancılık yapıyorsunuz…
Evet, eti burada kullanıyoruz, kasaplara veriyoruz. Sütten hellim yapıyoruz. Zaten bu tür işletmelerin etini, sütünü, peynirini karşılayamazsanız, her şeyi marketten alırsanız döndüremezsiniz.
Koyunlarımın kırpma zamanıydı, kırptığım yünlerin hepsini çöpe attım. Satılmıyor ki, 2 lira fiyat veriyorlar. Yünleri koyduğum çuvalın fiyatı 2 lira.  Bir çuval 10 kg geliyor. Sadece ben değil bütün Dipkarpaz yünlerini çöpe atıyor.

Köyde kaç Rum yaşıyor?
400 civarında. Hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar. Birçoğu çalışmıyor çünkü maaş alıyorlar, yiyecek yardımı alıyorlar. Elektrik parası ödemiyorlar. Öğretmenleri Güney’den geliyor.

Sizin öğretmenleriniz nereden geliyor?
Bizim öğretmenler gelemiyor maalesef, gelseler de en fazla dört ay kalıyor, bir torpil buluyor ve geri dönüyorlar. Bu sene öğretmen okul açıldıktan iki ay sonra geldi buraya.

Sabah çan sesi duydum, yasak değil mi?
Eskiden kiliselerde çan çalmak yasaktı. Bir emekli tümgeneral gelmişti Türkiye’den. “Niye yasak ki, bırakın çalsın” dedi. Ve o günden sonra çanlar çalmaya başladı.

Web: www.villalembos.com

Bu haber toplam 5646 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 106. Sayısı

Adres Kıbrıs 106. Sayısı