Diplomasi ile çözümlenmeli...
Kıbrıs adası bu ülke insanının ortak vatanıdır. Bunu herkesin, her kesimin iyice anlaması gerekir.
Bugünlerde Kıbrıs’ı çevreleyen Akdeniz’in doğusunda sular iyice ısındı. Denizin metrelerce altında bulunan doğal gaz yatakları sorununu hala çözümleyememiş Kıbrıs toplumlarını bir kere daha karşı karşıya getirdi.
Evet orada bir zenginlik yatıyor. Bu zenginlik bütün Kıbrıslıların ortak doğal kaynağıdır. Bu zenginliğe tek yanlı olarak bir toplumun sahip çıkması, bu yönde uluslararası şirketlerle anlaşmalar yapması ve daha sorun çözümlenmeden bu kaynakları devreye sokarak zenginliği kendine ciro etmesi elbette krizi derinleştiriyor.
Rum tarafı BM’nin 4 Mart 1964 tarihli kararı ile Türk toplumunun temsil edilmediği ortaklık cumhuriyetini resmi devlet olarak kabul etti. Bu karara Türkiye de onay verdi.
O tarihten bugüne kadar, ve bundan sonra da çözüm olana kadar, Kıbrıs’ın tek yasal temsilcisi artık Kıbrıslı Türklerin temsil edilmediği Kıbrıs Cumhuriyeti oldu. Olmaya da devam ediyor.
Kıbrıs’ı çevreleyen deniz tabanında bulunan doğal gaz ve petrol yatakları da işte tam da bu nedenle yasal devlet tarafından ilan edilen ve Türkiye dışındaki tüm komşularla anlaşılarak ilan edilen “Münhasır Ekonomik Bölge”lerde ayrılan parseller yine aynı yasal devlet tarafından ihale edildi.
Bu uluslararası ihaleler bağlandı ve uluslararası şirketler bu parselleri paylaştı. Sondaj çalışmalarına başladılar. Amerikan Noble, Fransız Total, İtalyan Eni bu şirketlerin bazıları oldu.
Türk tarafı ve Türkiye bu durumu sürekli protesto etti. Rum tarafı ise bugüne kadar “doğal zenginliklerden Kıbrıslı Türklerin de payı olduğunu, zaten bu kaynaklardan çıkacak doğal gazların ekonomik değer kazanmasının daha birkaç yıl alacağını ve bu zamana kadar Kıbrıs sorununun çözümleneceğini” söylüyordu.
Uluslararası şirketler doğal gazı neredeyse çıkarıyorlar ama Kıbrıs sorunu hala çözümlenmedi. Yasal devletin yeniden seçilen başkanı Anastasiadis daha dün “bu adımla, adanın doğal zenginliğinin, devlete ve “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ‘yasal olan’ tüm vatandaşlarına ait bulunduğunu; aynı zamanda amacın, hidrokarbon yataklarıyla ilgili perspektifin tümüyle, mümkün olan en uygun şartlarda, Kıbrıs halkının tümünün kazancını çoğaltacak şekilde değerlendirilmesi olduğunu” söyledi.
Yeniden seçilme gaylesiyle Crans-Montana sürecini sonuçlandırmayan Anastasiadis hala aynı nakaratı tekrarlıyor. Ama bu arada bölgede yaşanan diğer gelişmelere gözlerini kapatıyor.
Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye’de yaşanan sıcak savaş ortamına bizzat kendi ordusuyla müdahale ettiğini ve bir ayı aşkın süredir bu bölgede savaştığını görmezden geliyor.
Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin söylemlerinin haksız söylemler olduğunu ve gerçek verilere dayanmadığını iddia eden Anastasiadis, bu söylemlerin Kıbrıs halkının malum çıkarlarına hizmet etmediğini ve bu çerçevede, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin enerji planlarının normal seyrinde devam edeceğini kaydetti.
Crans- Montana sürecinin çökmesinden sonra Rum tarafı ve Anastasiadis sanki kendisinin hiçbir olumsuz rolü yokmuş gibi, “Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk tarafına, müzakere masasına dönme davetine derhal yanıt vermesi” çağrısında da bulundu.
Doğal gaz krizi çözümlenmezse sıcak çatışmalara gitmeyeceğinin garantisi yoktur. Aynı doğal kaynaklardan hem de çok daha fazlasının ve çok daha kolay elde edilebilenin bulunduğu orta doğuda suların hiçbir zaman durulmamasını ve bölge insanının yaşadığı trajedileri hatırlamamız yeterlidir.
Ama henüz çok geç değil. O nedenle daha fazla gecikmeden diplomasi yoluyla soruna çözüm aramanın tam zamanıdır. Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden başlaması ve sonuç alıcı biçimde sürdürülmesi, bu sayede de kısa sürede sonuçlandırılarak kimseye bir fayda sağlamayan bu statükoyu sonuçlandırmak başta Kıbrısın gerçek sahibi olan Kıbrıslılara ve bütün bölge halklarına yeni ufuklar açacaktır.