Diplomatlar Mezarlığı
Sevgili Spiros Hacigrekoriou geçtiğimiz günlerde ilginç bir kitap yayınladı. İngilizce olarak kaleme aldığı kitabında 1964 yılından 2014 yılına kadar Kıbrıs Sorunu ile ilgilenmek durumunda kalan BM yetkililerini bir araya getirdi.
(Spiros Hadjigregoriou, The Facilitators: The UN Representatives and Advisers to Cyprus, 1964-2014). Altı BM Genel Sekreteri ve 24 Özel Temsilci ile Danışmandan oluşan ‘koleksiyona’ bakınca, insan Kıbrıs’ın ‘diplomatlar mezarlığı’ olarak adlandırılmasının tesadüf olmadığını anlıyor. Kıbrıs bu ününü fazlasıyla hak etmiştir. Evet, tam bir diplomatlar mezarlığından söz ediyoruz. Kimler gelmiş kimler geçmiş… Hepsi de başarıya odaklanmış ama hiç biri de başarılı olamamış. Kıbrıs’ın siyaset yapıcıları bir yolunu bulup bu diplomatlarla dalga geçmişler ve hepsini tek tek geldikleri yerlere geri göndermişler.
Aralarında Sakari Tuomioia gibi görev sırasında kalp krizi geçirip ölenler, başarıya çok yaklaşanlar ve topa giremeden maçı bitirenler de var. Fakat bu başarısızlık öyküsü bizi yanıltmasın. Kıbrıs Sorunu ne zaman konuşulsa, onların bıraktığı mirasın diliyle konuşuluyor. Ve bir gün bu yarım asırlık soruna bir çözüm bulunacaksa, çözüm onların bıraktığı mirasın üzerine bina edilecek. Güvenlik Konseyi’nin toplam 139 Kıbrıs Kararı -bunların 35’i Genel Kurul tarafından onaylandı-, bir dolu çözüm taslağı ve çözüm planı bugün BM’nin Kıbrıs külliyatı olarak önümüzde duruyorsa, bu bütünüyle bu diplomatların eseridir. Ne yazık ki, BM diplomatlarının üretkenliği ile kıyaslandığında, Kıbrıslılar son derece kısır kalıyor. İlginçtir, bu ülkenin Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların ortak yurdu olduğunu en çok BM diplomatları dillendirdi.
Raporlarında bunun altını ısrarla çizdiler. Örneğin, Perez de Cuellar 8 Mart 1990 tarihinde Güvenlik Konsey’ine sunduğu raporunda şöyle diyordu: “Kıbrıs, Kıbrıs Rum toplumu ile Kıbrıs Türk toplumunun ortak evidir. Aralarındaki ilişki bir çoğunluk azınlık ilişkisi değil, Kıbrıs devleti içinde yer alan iki toplumun birbiriyle olan ilişkisidir.” Maalesef böyle bir cümleyi Kıbrıslı Rumlarla Türklerin kurdukları hükümet programlarında okumadık, siyasi partilerin program ve tüzüklerinde görmedik. Kuşkusuz, eli boş olarak geri gönderdiğimiz BM diplomatları hiç bir şey kaybetmemişlerdir. Onlar kariyerlerine başka ortamlarda devam etmişlerdir. Kaybeden ülkemizin insanları olmuştur.
Sevgili Spiros kitabında kısaca kayıplarımıza da değiniyor. Kuzey’den kovulan Kıbrıslı Rumlardan her gün 12’si doğduğu ve büyüdüğü yerlere dönemeden İsa’nın rahmetine kavuşuyor. Kıbrıslı Rumlar silahlanmaya her yıl 400 milyon Euro harcıyor. Açıklanmayanlar ayrı... Yunanistan ise 1974’ten 2013 yılına kadar silahlanmaya 125 Milyar harcamış. Mülteciliğin, yerinden edilmişliğin, ölü ve kayıplarımızın bedeli elbette Euro ile hesaplanamaz. Buna rağmen bildiğimiz yolda ilerlemeye devam ediyoruz. Yarım asrı bulan çözümsüzlüğü sonsuza kadar uzatacak bir eda içinde, yeni gelecek arabulucuları da diplomatlar mezarlığına göndermeye adeta hazır ve nazırız…
Kitabın yazarı sevgili Spiros Hacigrekoriou 1974 yılında Yerolakko köyünden kovulan bir mültecidir. Seksen iki yaşındadır. Ömrünü barışa adamış biridir. Belli ki onun da ümitleri tükeniyor. Bir müddet önce köyünü ziyaret edip gömülmek istediği yeri seçti. Kıbrıslı Türk arkadaşlarını onu oraya gömmeleri için tembihledi. Tabii, cennet vatanımızda Kuzeyli bir Kıbrıslı Rum Kuzeye gömülemez. Düşünüyorum, acaba Kıbrıs’ın bir “diplomatlar mezarlığı” olması ile Spiros’un mezarsız kalması arasında bir ilişki var mı?