1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. # Diren demokrasi
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

# Diren demokrasi

A+A-

Ünlü halk ozanı Aşık Veysel, “gören gözde ibret vardır her şeyde” demiş.
Ben de Türkiye’de yaşanmakta olan ortaçağ tablosunu artık öfkeyle izlemekten öteye, ibretle izleme aşamasına geçmek gerektiği düşüncesindeyim.
Yaklaşık iki haftadır şahit olduklarımız bize salt Recep Tayyip Erdoğan’ın değil, erke sahip olan herhangi birinin/grubun/örgütün/partinin yeri geldiğinde bu gücü göstermek/korumak/çoğaltmak adına neler yapabileceğini anlatıyor aslında.
Bu gücün kullanım alanını/şeklini ve hedefini belirleyen kişiler değil, o kişilerin kafalarının içindekiler. Gedikli demokrasi anlayışı bu sefer Erdoğan’da vücut buldu o kadar. İşin bu noktaya gelmesinin önemli bir sebebi de bu gediklerin, haddinden fazla şişkin bir ego ile buluşmuş olması.
***
Türkiye devlet terörüne ve şiddetine yabancı bir ülke değil. Sadece, dönemin koşulları, teknolojik, siyasi ve sosyal aygıtları farklılaştıkça, terörle şiddetin yöntemi ve aygıtları da farklılaşıyor o kadar.
Avrupa Parlamentosu, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili Perşembe günü kabul ettiği karar tasarısında, bu anlamda önemli bir noktaya parmak bastı:
“Protestoculara karşı sistematik şiddet Türkiye’de yaygın bir olgu haline geldi!”
Aleyhte bir açıklama geldi mi ‘Müslüman düşmanı Hristiyan Kulübü’ ya da ‘Türkiye’yi bölmeye çalışan emperyalist güç’ olmakla itham edilen, çıkarlara uygun açıklamalar işitildiğinde ise bir anda önemli bir referans haline gelebilen Avrupa Birliği’ne nereden bakarsanız bakın, tasarıyı ister tanıyın ister tanımayın, bu tespit üzerine düşünmek zorundasınız.
Sistematik şiddet Türkiye’de neden yaygın bir olgu haline geldi?
Galiba bunun sebebini biraz da geçmişte aramak lazım.
Şiddet, demokrasi ile pek öyle huzur içinde yan yana durabilecek bir olgu değil. Çünkü demokrasi bir anlamda tahammülle, saygıyla sular toprağını.
Ve Türkiye’de bir tahammül ve saygı sorunu varsa eğer, bence önemli bir nedeni, ‘farklılıklarla bir bütün olma’ kültürü ile değil de, ülkenin ‘homojen’ bir yapı yaratma inadıyla biçimlendirilmesidir. 
Bin bir rengin bulunduğu bir coğrafyayı homojenleştirmek de rıza ile olamayacağından, kâh yasayla, kâh yasakla, baskıyla bu düzeni yaratmaya çalışırsanız, sonunda birbirinden hazzetmeyen ve birbirini hazmetmeyen, bulduğu ilk fırsatta içinde biriktirdiği öfkeyi dışarı salma potansiyeline sahip nur topu gibi bir ‘ulusunuz!’ olur.   
Dolayısıyla şu anda Erdoğan’a olan kızgınlığımız bir yana, O’na bütün bunları yaptırtan anlayışa yönelik bir tavır geliştirmek, bizleri nelerin beklediğini bilmediğimiz gelecek için çok daha fayda getirici galiba.
Çünkü tehlike, ne Erdoğan’la geldi ne Erdoğan’la gidecek.
***
Türkiye’de milyonlar, kendi insanını ‘siz ve biz’ diye ikiye bölmeye çalışan ‘liderlerine’  karşı direnedursun, dünyanın diğer bir köşesindeki milyonlar ise hayatını, kendilerini ‘siz ve biz’ diye ikiye bölenlere karşı direnmeye adayan liderleri için dua ediyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti eski Devlet Başkanı Nelson Mandela’nın sağlık durumu ağır, günlerdir ölümle cebelleşiyor.
Ten rengine dayalı ayrımcılığın yakın geçmişte belki de en beter şekilde yaşandığı Güney Afrika’da, hayatını Apartheid (ayrılık)rejimine karşı verilen özgürlük mücadelesine adayan 94 yaşındaki Mandela’nın ciğerleri daha ne kadar direnebilir bilinmez ama verdiği mücadele özgürlük ve demokrasi yoksunu bütün halklara tarih yazıldığı sürece umut olmaya devam edecek.
“Demokrasi, eşitlik, özgürlük, uzlaşma, güvenirlik, saygı ve çeşitlilik”…
Bunlar, Apartheid’ın ardından kurulan Güney Afrika Cumhuriyeti Anayasası’nın üzerine inşa edildiği yedi temel ilke.
Bu yedi ilkenin nasıl hayat bulduğu ise, siyahi ırkı 46 yıl boyunca ‘insan’ saymayan beyazları, onların yaptığının aksine sıkı sıkı kucaklayarak, iki rengi barış içinde yan yana yürütebilmeyi başaran büyük lider Mandela’nın şu sözlerinde saklı:
“Birinin özgür olması, sadece ellerindeki zincirlerden kurtulması demek değildir. Özgür olmak aynı zamanda ötekilere saygı duyan ve onların özgürlüğünü yükselten bir şekilde yaşamaktır...”
Demokrasi de böyle bir şey değil mi?
***
Bizim ailece (bir yaşındaki kızım dahil, jeneriğine bayılıyor) çok sevdiğimiz bir televizyon dizisi var; Big Bang Theory! Sosyal hayata uyum sağlama konusunda ciddi sıkıntılar yaşayan bir grup fizik doktoru dâhi konu ediliyor bu bolca ödüllü komedide. Dizideki karakterlerden Sheldon Cooper, oldukça dindar olan annesiyle bilim konusunda büyük bir ihtilaf içinde. Sheldon ile annesi bir bölümde evrim teorisiyle ilgili tartışmaya giriyor. İşte ikili arasındaki diyalogdan çarpıcı bir parça:
Sheldon: Evrim bir görüş değil, bir gerçektir (Evolution is not an opinion, it’s a fact).
Mary: Ve bu da senin görüşündür (And it is your opinion)!

Demokrasiyi nev-i şahıslarına münhasır bir ayrıcalık olarak algılayan kendine demokrasicilere, bu kavramın herkes için olduğunu öğretebilmek, yaratılışı İncil’de anlatıldığı şekliyle öğrenmiş orta yaşlı dindar bir insanın Darwin’i anlamasını beklemekten daha kolay değil.
***
Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’ye oy veren yüzde 50’yi diğer yarı üzerine kışkırtmaya çalışmasına rağmen, eylemciler tersi bir oyuna gelmeyerek AKP seçmenini hedef alan ne bir olumsuz davranış sergiledi ne de olumsuz bir dil kullandılar (Eline sopa alıp sokağa çıkan milislere yönelik eleştirileri bu kapsamda değerlendirmiyorum). Bu alkışlanacak bir demokratik olgunluk.
Ama aynı demokratik olgunluk, (bazı kesimlerin ‘yapmayın’ uyarılarına rağmen) örneğin BDP’ye karşı sergilenemedi. İlk andan itibaren eyleme en ön safta katılan, Gezi Parkı’nı yıkmaya gelen dozerin kepçesinin önünde duran İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, geçtiğimiz Pazar günü Taksim’de düzenlenen mitingde konuşturulmadı.
Siyasi olarak aynı düşüncede olmadığınız insanlara karşı tahammülsüz davranırsanız, başka birini sizin siyasi düşüncenize ya da sosyal duruşunuza tahammülsüz diye suçlayamazsınız, suçlarsanız da ciddiye alınmazsınız.
Benimle aynı düşüncede olmayanların şu anda bana ‘ama onlar bölücü’ dediğini duyar gibiyim. İyi de Anayasa önünde herkesle eşit haklara sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından seçilen Önder’i o platformda istemeyerek, ona oy verenleri siz kendi elinizle ayırmış, bölmüş olmuyor musunuz?
Ama bir müsibet, bin nasihatten evladır.
Bu belli ki bir süreç işidir, Türkiye insanı bu tür deneyimlerle demokrasinin (ama herkese demokrasinin) gerekliliğini çok daha iyi anlayarak, hayatın her alanına yayacak siyasi ve sosyal sorumluluğu gösterecektir.
Ve şu sıralar bu sancıyı pratikte Türkiyeli dostlarımız yaşıyor olsalar da biz Kıbrıslı Türkler de bütün bu olanlardan payımıza düşen dersleri çıkarmalıyız. Ne de olsa bizim coğrafyamızda da bolca ‘öteki’ var hazzetmediğimiz, hazmedemediğimiz.

Bu yazı toplam 1922 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar