Direndikçe...
'Direniş' böyle oluyor işte...
Tazikli suyu böğründe hisseden insanlar, sürükleniyor yerlerde...
Kan akıyor alınlardan ve başlarına başlarına iniyor coplar...
Biber gazı çarpıyor yüzlerine...
"Sen ki ya bir köşe başında" dizeleri geliyor akla, "Gün doğdu hep uyandık" iç sesiyle...
Vazgeçmiyorlar!
Kaçmıyorlar!
Ve korkmuyorlar 'otoriter' rejimin 'polis'inden, 'baskıcı' tutumundan...
Çünkü dertleri baremin, maaşın, mesainin, makamın ötesinde...
Bir 'duruş'ları var hayatta, bir duyarlılıkları...
Bir gün sonrasında yine kola kola girmenin hesaplarını yapmıyorlar herhalde, rejimle...
* * *
Medya karartılmış..
Sindirilmiş.... Korkutulmuş...
Ve susturulmuş...
Oysa bambaşka bir dünya, uçsuz bucaksız bir iletişim ortamı var artık...
'Sosyal medya'nın gücü, yıkıyor ödlekliği de uşaklığı da...
Ve güya bu baskıcı 'anlayış', Türkiye'yi halletti ya, bir de bize getirecekmiş 'demokrasi'...
"Dünyaya bağlanmak" yerine "Türkiye'ye bağlanmak" fikrine kapılanlar ve 'kaz' gelecek diye 'tavuk' gibi yolunanlar, artık dört açarlar gözlerini belki...
Bir yandan 'barış süreci'ni cesaretle sırtlayan da aynı yapı, yurttaşını adeta düşmanmış gibi döven de, söven de...
Hepimizi de şaşırtan bu ya...
* * *
Karpaz'da... Külliye inşaatında... Ercan'da... KTHY'de... Bunu başaramadık, ne yazık... DAÜ'de denedik, çözüldük, yığınlara yığınlar katamadık...
Öyle, eyleme gidelim ama BMW arabam çizilmesin, Mercedes'imin altı vurmasın, 'başıma da bir iş gelmesin' demekle... Jeep'lerle, 'ek mesai' hesaplarıyla, Rayban'larla, "yaranma" kaygılarıyla.. Yani hep 'mış' gibi, hep 'miş' gibi yaparak... Ve direnmeyi de başkalarıma bırakarak... Elimizle besliyoruz 'statüko'yu anca...
Ve sonra 'direndiğimizi' zannediyoruz safça...
Günahı da astık mı 'siyasiler'in boynuna, 'arınmış' oluyoruz böylece...
* * *
Kimi zamanlarda da bize "solculuk dersleri" verenlerin, iş çıkara, iş makama geldi mi, nasıl uzlaştığını görüyoruz, bu lanet yapıyla...
Şaşırmıyoruz dahi artık...
* * *
Gezi parkı direniyor...
Bu direnişi selamlıyoruz, ayakta...
VE yine anımsıyoruz ki, bedel ödeyenler kendi iradesine sahip olabilir, anca...
( KUĞULU PARK'taki eyleme katıldım. Şöyle anlatayım, bir tabak ekmek kadayıfı üzerine molehiya döküyorsunuz, onun üzerine acılı ezme.. Ve en üste de yoğurt... Yersen, yenir elbette de, miden kaldırırsa... "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" , "Ankara Elini Yakamızdan Çek" ve "Taksim'e Selam Direnişe Devam" diye farklı söylemlerle, kimi zafer kimi kurt işareti yapan gruplar yürüdü. Birbirlerine fazla 'bulaşmamaya' özen göstererek... Eylem, Taksim Gezi Parkı'na dayanışma içindi de, fırsat bu fırsat galiba herkes kendi sözünü söyledi ! Bu da olsun, ne diyelim... İlk kez polis barikatı sembolik tutulmuş ve orantısız şiddet uygulanmamışsa, Elçilik Önü'ne ulaşılmışsa, ya ders alınmıştır Taksim'den ya da "Atatürk'ün çocukları" hatırına...)