#Direniyoruz Ayol!
#Direniyoruz Ayol!
Stella Aciman
LGBT Taksim’de…
‘Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım!’ Geçtiğimiz Pazar günü Taksim’de, çok renkli olduğu kadar da düşündürücü bir yürüyüşün içinde yer aldım. LGBT… Lezbiyen, gay, biseksüel ve trans bireylerin ‘Sen yoksan bir eksiğiz!’ sloganı altında yaptıkları bir Onur Yürüyüşü! İşte yürüyüşün sloganı bu cümlelerdi. Bu slogan Gezi eylemleri sırasında LGBT üyeleri sayesinde popüler oldu. 2003 yılında ilk yürüyüşe 30 kişiyle başlayan LGBT, bu yıl yapılan 11. yürüyüşlerinde onları desteklemeye gelenlerle 50 bin kişiyi buldu. Gezi Parkı direnişinde varlıklarını hiç çekinmeden ortaya koyan, yaralıların yardımına koşanlar arasında onların olması bu varoluş yürüyüşünde karşılığını buldu.
“Ay çok yoruldum ayol”
Bir örnek tişört giymiş, el ele tutuşmuş, ellerinde gökkuşağının renklerini barındıran bayraklarıyla, dillerde sloganlarla yürüyen açık eşcinsel bir çiftin yanına yaklaşıyorum ve “bu kadar kalabalık bekliyor muydunuz?” diye soruyorum. “Gezi ruhu burada devam ediyor bacım…” diyor gülerek. O arada elime bir pankart ve bayrak tutuşturmayı da ihmal etmiyor. Pankartın üzerinde ‘velev ki ibneyiz’ yazıyor. Destek için buradayım, kırmıyorum onları ve beraberce itiş, kakış Taksim’e doğru yürümeye çalışıyoruz. Yanımıza 1.80 boylarında rengârenk giyinmiş bir trans birey yanaşıyor. “Ay çok yoruldum ayol” diyor yanımdakilere. Belli ki arkadaşlar. “Ben bir yere oturup soluk alacam azıcık” diyerek kendine yol açmaya çalışıyor. Ben de hemen peşine takılıyorum, niyetim biraz laflamak. İstiklal Caddesi’ndeki bir kafeye atıyor kendini ve o an boşalan bir masaya ilişiyor. Başka yer olmadığı için yanına gidiyorum, “ben de oturabilir miyim acaba?” diye soruyorum. Şöyle bir yüzüme bakıyor, “tabii…” diyor. Gelen çaylarımızı yudumlarken, “bu kadar kalabalığı bekliyor muydunuz?” diye soruyorum. “Doğrusu beklemiyordum ama çok mutlu oldum, ülkeme kaybettiğim inancımı yeniden buldum bugün.” diyor. “Neden kaybetmiştiniz inancınızı?” diye sorunca hafifçe gülümsedi. “Sen bu memlekette 2006 yılından beri 80 trans kadının öldürüldüğünü biliyor musun? Sadece geçen yılın ilk altı ayı 18 trans kadın nefret cinayetine kurban gitti ki bunlar sadece bildiklerimiz. Polis tarafından uğradığımız tacizler, dövülmeler… Biz çok çektik, hala da çekiyoruz. O yüzden bu kalabalık bizler için çok önemli. Bizleri destekleyen insanları gördükçe içimden ağlamak geliyor. Bizler de onları Gezi direnişinde destekledik, zor anlarında yardımlarına koştuk. Orada öyle bir kaynaştık ki ‘öteki’ olmaktan çıktık artık… Hissediyorum, Türkiye’de bir şeyler değişiyor, içimde yok olan umudumu tekrar geriye alıyorum” diyor Güzel Sanatlar Akademi’si mezunu Sibel ve devam ediyor. “Ben aileme kendimi, zorluklarla da olsa kabul ettirdim. Çok şükür maddi durumum da ailemin sayesinde iyi ama ya diğerleri… Çoğu gizli eşcinsel olarak yaşamını sürdürüyor. Translar ve travestiler ise çok daha zor durumdalar çünkü onlara hiçbir yerde iş vermiyorlar. Dolayısıyla çoğu seks işçiliği yapıyor ve öldürülüyorlar.” Sibel’le biraz daha konuştuktan, telefon numaralarımızı alıp verdikten sonra birlikte caddeye çıkıyor ve renkli kalabalığa karışıyoruz. Bir kapı aralığına sığınmış gülümseyen yaşlı bir teyzeye elindeki pankartı sallıyor Sibel. Yaşlı teyze hemen elini kaldırıp Sibel’e sallıyor gülerek. Hemen önümüzde iki genç kız birbirlerine sarılmış ellerinde ‘Aşk örgütlenmektir’ pankartıyla yürüyorlar. Biraz ilerde başları türbanlı kızlar görüyorum, şaşırıyorum. Şaşırdığımı gören Sibel, “bunlar antikapitalist Müslümanlar… Geçen haftaki yürüyüşümüzde de varlardı” diyor ve ekliyor “Çarşı grubu da katılacaktı bugünkü yürüyüşe.” İriyarı, bıyıklı bir adamın yanındaki eşcinsele, “ben heteroseksüelim, ama artık sen ben yok. Destek için geldim” dediğini duyuyorum. Diğer taraftan duvar kenarında siyah pantolonu, siyah tişörtü ve jöleli saçlarıyla duran ve yürüyenlere asık bir yüzle bakan genç delikanlıya gözüm ilişiyor. Belli ki bu durumdan hiç hoşnut değil.
“Nerdesin aşkım?
Buradayım aşkım”
Taksim’e yaklaştıkça yürümek zorlaşıyor ama sonunda varıyoruz. Taksim Meydanı’na izin yok! Anıt’ın önünde sıralanmış yüzlerce polise bakıyorum. Hepsi çelik yeleklerini giymiş, başlarında kasklar, ellerinde kalkanlar ve pantolonlarının yanlarından sarkan gaz maskeleri ile hazır olda bekliyor, sanki savaşa gidiyorlar. İstiklal’in girişinde megafondan gelen, “nerdesin aşkım?” sorusuna “buradayım aşkım” diye bir ağızdan coşkuyla cevap veren on binler… Gökkuşağı renkli dev bayrak eller üstünde taşınıyor, sloganlar birbiri ardına kulaklarda patlıyor, olağanüstü bir neşe ve olağanüstü bir kalabalık. Nihayet Tünel’e doğru yürüyüş başlıyor ki zaten kalabalığın bir ucu Tünel’de. Sibel, beni bir tezgâhın üzerinde çalan müzikle dans eden travesti arkadaşının yanına götürüyor. Biraz izliyorum onu, sonra aşağı iniyor tezgâhtan, birlikte resim çektiriyoruz. Her köşede ayrı bir şenlik… Varolmanın tadını çıkarıyorlar, büyük bir coşku ve mutlulukla. Kalabalık yavaş yavaş ilerliyor, biz de Sibel’le yürüyoruz. Galatasaray’a vardığımızda Alperen’lerle karşılaşıyoruz. Onların da Suriye için orada toplandıklarını taşıdıkları pankartlardan anlıyoruz ama ben panik oluyorum bir anda. “Eyvah bunlar şimdi saldırırlar mı?” diye düşünüyorum ama en ufak bir hakaret ve dalaşma olmuyor. Uzun saatler sonra nihayet Tünel Meydanı’na ulaşıyoruz. Meydanın simgesi olan, Açık Sütun’un üzerine çalan müzik eşliğine çıkan ve poposunu açma eylemi yapanı görünce kopuyorum artık. Çevre esnafı dâhil hepimiz kahkahalarla gülüyoruz. Sibel’le kendimizi Asmalımescit’in ara sokaklarına bırakıyor ve ilk bulduğumuz bara giriyoruz. İçerisi yine rengârenk, öteki beriki herkes bir arada gülüyor, içiyor… Biz de birer bira söylüyoruz ve içmeye başlıyoruz. Sibel’e, “hadi bana bir, iki kişi bul da kısa söyleşiler yapayım” diyorum. Hemen etrafına bakınmaya başlıyor. Zaten herkesi tanıyor, o yüzden hemen birilerini buluyor. Hiç biri nazlanmıyor söyleşi yapma isteğime çünkü o kadar çok anlatmak istiyorlar ki yaşantılarını, özellikle acılarını. Ama içlerine yerleşmiş öylesine bir korku var ki, o yüzden resim çektirmek istemiyorlar.
***
LGBT sohbetler;
Ailenin tek erkek çocuğu
Behruz Y. anlatıyor… “Ben Güneydoğuluyum. Ailenin tek erkek çocuğu…(gülüyor) Tam bir hayal kırıklığıyım ailem için. Hiç anlatamadım, anlatamayacağım da. Üniversitedeki son yılım, seneye bu zamanlar memleketime döneceğim. Ailemin uygun gördüğü biriyle evleneceğim… Sonrası mı, ben de bilmiyorum. Düşünmemeye çalışıyorum, çok sevdiğim bir sevgilim var. Ondan ayrılmak ölüm gibi, belki de ölüm!”
Gündüzleri erkek, geceleri kadın
Eser S. anlatıyor… “Ben iki kişiyim; gündüzleri erkek, akşamları kadın! Bayılıyorum kadın kıyafetlerini giyip dolanmaya… Ruhum kadın ayol! Ailem beni kabullenmedi ben de onları, bir ablam var, arada sırada onunla görüşüyoruz. Okumadım ben; hoş okusaydım ne olacaktı ki? Bizlere iş veren mi var? Zorla paralı seks yapmaya itiyorlar bizi. Ben de yapıyorum. Çok tutumluyumdur, evimi bile aldım… Şimdi para biriktiriyorum, inşallah seneye ameliyat olacağım ve fazlalığımdan kurtulacağım. (kahkaha atıyor)
Evliyim, karım biliyor
Semih L. Anlatıyor… “Ben evliyim, iki kızım var. Hafta ortası maço erkeği, hafta sonları ise fettan kadını oynuyorum. Karım mı? O da biliyor, karışmıyor. Eee… Para var tabii işin içinde. Ekmek elden, su gölden, her istediğini alıyor, lüks bir evde oturuyor, altında son model arabası. Yani çıkarlar önde. Orta yaşa geldim, artık bu saatten sonra hesap verecek kimsem yok. Kızlarım mı? İşte en büyük korkum onlar… Bir gün durumu öğrenirlerse, tepkileri ne olur acaba diye çok düşünüyorum, içim yanıyor ama bu hayatımdan da vazgeçemiyorum çok denememe rağmen. (hüzünleniyor)
Bu hafta sizlere, yaşamın kesitlerinden birebir tanıklık ettiğim bir #direniyoruz hikâyesi anlatmaya çalıştım. Bu tanıklıkların sonucunda ise şunu gördüm… Artık Türkiye’de geriye dönülmez bir dönüşüm başladı ve bu dönüşümü Gezi gençleri başlattı.