Direnmek Hayatın Ta Kendisidir!
Direnmek Hayatın Ta Kendisidir!
Feminist Atölye (FEMA)
[email protected]
Uzun bir süredir diktatör yönetimleri ortadan kaldırmak ve neo-liberal politikalar sonucunda budanan sosyal ve ekonomik haklarına sahip çıkmak için halklar, dünyanın birçok noktasında sokaklara dökülüyor. Gerek Avrupa’da gerekse Arap coğrafyasında örülen mücadeleler içerisinde, otoriter ve sömürücü yönetimlere boyun eğilmeyeceği ve somut isteklerin ne olduğu dile getiriliyor.
Türkiye Cumhuriyeti yönetimi AKP hükümeti, ekonomik krizin ülkeyi teğet geçtiğini, ülkenin hızlı bir büyüme grafiğine sahip olduğunu karmaşık rakamlar eşliğinde kamuoyuyla paylaşsa da durum öyle görünmüyor. Her geçen gün büyüyen işsizlik ve özelleştirme yoluyla yok pahasına elden çıkarılan kamu kurumları, sözü edilen büyümenin sermayenin hanesinde gerçekleştiğini açıkça ortaya koyuyor.
“Gezi Parkı Direnişi” ile görünür kılınan anti-demokratik uygulamalar, Türkiye’de sadece ekonomik anlamda değil, demokrasi mücadelesi boyutunda da küçülmenin varlığını ortaya koyar. Uzun bir zamandır hem yasal düzenlemeler hem de yerel yönetimlerin uyguladığı icraatlar yoluyla daraltılan özgürlükler Türkiye’de yaşayan büyük bir kesimin yaşam biçimlerine doğrudan müdahale edildiğini gösteriyor. Bu müdahaleler İslami değerleri tüm topluma empoze ederken, neo-liberalizmin evrensel düzeyde dayattığı muhafazakarlaşmanın da göstergesi oluyor. İçki kullanımına ilişkin geliştirilen yasaklayıcı düzenlemeler, metro istasyonlarında “sayın yolcularımız lütfen ahlâk kurallarına uygun hareket ediniz” şeklindeki anonslar, “her yere cami yaptıracağız” yönündeki açıklamalar, kadınların cinselliği ve doğurganlık hakları ile ilgili uygulamaları kontrol altına almaya kalkışan icraatlar, kadına yönelik şiddette kadın yerine ailenin korunmasının öncelikli olarak ele alınmasına ilişkin politikalar muhafazakârlığın açık bir kanıtıdır.
AKP hükümeti yönetime geldiği ilk günden itibaren, ülkedeki demokrat ve liberal kesimlerin desteğini alabilmek için askeri vesayeti ortadan kaldıracak önemli adımlar attı. Görünürde “ileri demokrasi” inşa ettiğini iddia eden Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin aslında muhafazakârlık ve milliyetçilik ile hiçbir sorunu olmadığı gerçeği ise “AKP’nin Ustalık Dönemi”nde açıkça ortaya çıktı. Askeri vesayet rejiminin yerinen neo-liberal ve muhafazakâr vesayet rejimini koyan AKP’nin bu yolda ilerlerken unuttuğu tek nokta, geçmişten günümüze yürütülen demokrasi mücadelelerinin darbeler neticesinde tam anlamıyla ortadan kaldırılamadığıydı. Bir süredir devam eden ve geniş kitleleri içerisinde barındıran direniş, bunun en büyük göstergesidir.
Bünyesinde “demokrasi alerjisi” barındıran Erdoğan, “Gezi Parkı” direnişçilerine karşı kullandığı yoğun şiddet ile birçok noktada insan hakkı ihlallerinin gerçekleştirilmesine neden oldu. Tüm mağduriyetlerin yaşanmasında sorumlu tutulması gereken, Erdoğan’ın başbakanlığını yürüttüğü AKP hükümetidir. Tabi ki direnişin medya aracılığıyla tüm Türkiye’de görünür olmasını engelleyen basın kuruluşları da sözü edilen sorumluluğu paylaşmaktadır.
Demokrasi, ülke yönetimlerinin seçim aracığıyla işbaşına gelmelerinden çok daha derin bir anlama sahiptir. Tarih çoğunluğun azınlığa hükmetmesi sonucunda yok oluşların yaşandığı sayfalarla doludur. Ayrıca çoğunluk her daim haklı ve meşru talepleri arzulamıyor olabilir. Demokrasilerde önemli olan çoğunluğun yanında azınlığın hak ve özgürlüklerinin gözetilmesi ve korunmasıdır. Aksi takdirde insan haklarına saygılı bir devletten bahsetmek mümkün değildir. Türkiye halkı içerisinde çoğunluğun desteğini alarak yönetime getirildiğini açıklayan Erdoğan, tüm aktarılan hususları dikkate almakla yükümlüdür.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan feministler olarak Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan demokrasi mücadelesini selamlıyor ve yürütülmekte olan direnişi yüreğimizde hissettiğimizi bildirmek istiyoruz.
***
FEMA’DAN HABERLER
Feminist Atölye olarak, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün Haziran 2011’de gerçekleştirdiği oturumda, ev işçilerinin insanca yaşam ve çalışma koşullarının sağlanıp çalışma haklarının korunması amacıyla 189 sayılı Ev İşçilerine İnsanca İş Sözleşmesi ve 201 sayılı Tavsiye Kararı üzerine başlattığımız imza kampanyasına destek için DEV-İŞ, TÜRK-SEN, KAMU-SEN, KTÖS ve KTOEÖS’ü ziyaret ettik. Söz konusu sendikalar ile yaptığımız görüşmelerde ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşulları ve bu koşullar içerisinde verilen emek mücadelesini değerlendirdik. Ev işçileri gibi kayıtsız ve güvencesiz çalışmak zorunda bırakılan birçok insanın sosyal ve ekonomik hakları için toplumsal hareket sendikacılığı yapılması gerekliliği fikrimizi sendikalar ile paylaştık. Bizlere zaman ayırarak görüşlerini paylaşan ve imza kampanyamıza destek beyan eden tüm sendikalara teşekkür ederiz.