Dış, düş, diş!
Ey Dışişleri, hey Dışişleri!
“Güney Kıbrıs’ta bulunan katil zanlısının iade edilmesi konusunda Rum Yönetimine çağrı” diyorsun ya!
Bu çağrı niye Türkçe ve neden güneye değil de kuzeye doğru?
Tribünler mi kuzeyde, seçim sandıkları mı sahi?
* * *
Mesela Lapta’daki Ayşe abla bunu duyunca ne yapar?
Anastasiadis’i telefonla arar da “çok ayıp size” mi der?
Yanılıyorsunuz.
O’nun tek derdi var: “Ne olacak bizim torunun geleceği...”
Karpaz’daki Memduh’un ne işine yarar bu söylenme hali?
Surlariçi’ndeki genç Zübeyde o “katil zanlısı”nın peşine düşebilir mi acaba?
Ne yapar bunu duyunca kemancı Ertem, dansçı Manolya, berber Sezai, bankacı Naim!
Balık yemek için hafta sonu Zigi’ye gitmekten cayar mı?
Lefkoşa Mall’a uğramaz mı artık İskan’dan Salahi yeğen?
Larnaka’dan uçmaz mı işadamı Ekrem?
* * *
Daha bir “düşmanlık” mı hissederler ve böylece Dışişleri Bakanlığı asli görevini yerine getirmiş mi olur?
Bu toplumu dünyaya açmak yerine toplumların arasını açmak görevini tamamlamış mı olur bakanlık?
* * *
Ama sakın unutma!
“Cam bir fanus” içindesin!
CAM...
O nedenle...
Yanındakine taş atma!
* * *
Bir aileyi, hele de yüzü elmas parçası o güzelim çocuk Eylül’ü öldüren katilleri iade etmeyen senin makamların değil mi?
Kim unutur bu utancı acaba!
En yakınları ve en sevenleri, içindeki kor ateşle deyince ki “KKTC devleti benim ailemin katillerini koruyor, 15 senedir, kılı kıpırdamadı kimsenin” susmak neyin nesi...
Yoksa bu “İçişleri” mi?
* * *
Bin “milliyetçi” oy için onca “kin”e değer mi?
Elli senedir hınç, ulusçuluk, düşmanlık üzerinden “ekmek” yer durur nicesi, ne itti ne bitti!
Dışişleri mi “düş”işleri mi, “diş izleri” mi anlamadım gitti (!)