1. YAZARLAR

  2. Dr. Berkan Tokar

  3. Dış Yardımların Ülkemiz için Önemi ve Riskleri
Dr. Berkan Tokar

Dr. Berkan Tokar

EKONOMİ YAZILARI

Dış Yardımların Ülkemiz için Önemi ve Riskleri

A+A-

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)’ne bağlı Kalkınma Yardım Komitesi (DAC) dış yardımları, “bir ülkeden diğerine, o ülkenin ekonomik kalkınması ve refahını artırma ana hedefi ile yapılan, hibe ve desteklenen krediler şeklindeki finans akışları, teknik destek ve yardım alan ülkelerin ekonomik kalkınma ve refahlarına katkı sağlayacak farklı kaynakların aktarımları” olarak tanımlar. DAC ayrıca, bir kredinin yardım olarak kabul edilmesi için, içerisinde en az yüzde 25 veya daha fazla hibe unsuru barındırması gerektiğini belirtmiştir.

Günümüz dünyasında gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler için önemli bir uluslararası finansal kaynak haline gelmiş dış yardımlar, ülkemizde de ekonomik kalkınma, sosyal ve altyapı gelişim faaliyetlerini finanse etmek için ihtiyaç duyulmakta olan çok önemli bir kaynaktır. Bu alanda günümüze değin yapılmış olan araştırmalar, dış yardımların ekonomik ve sosyal gelişim üzerindeki etkinliğinin halen tartışılmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Bazı araştırmacılar, dış yardımların, devlet bürokrasisinin yükünü artırdığını, verimsiz hükümetlerin sürdürülmesine yol açtığını, fakir ülkelerde elit tabakayı daha da zenginleştirdiğini ya da sadece boşa harcandığını belirtmişlerken, aksi inanca sahip araştırmacılar ise, dış yardımların zaman zaman başarısız olsalar da, yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olduklarını ve bazı ülkelerde büyümeyi desteklerken diğer ülkelerde daha kötü ekonomik performansları önlediğini ileri sürmüşlerdir. Literatürde var olan bu farklılaşma dış yardımların uygulama yapısı ve yöntemi ve/veya yardım alan ülkelerin ekonomik, sosyal ve kurumsal yapısı içerisinde etki eden faktörlerden kaynaklandığı görülmektedir.

Bilinmektedir ki Ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin sağladığı dış yardımlara bağımlı olarak ekonomik ve sosyal kalkınma hamlelerini ve altyapı gelişimini sağlamaya çalışmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beridir Ülkemize sağladığı dış yardımların miktarı ölçüsünde sağlanan faydanın yeterli olup olmadığına bakmak, sahip olduğumuz bu imkanın ülke gelişimi açısından verimini artırmak çok önemlidir. KKTC ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durması ve ileride herhangi bir yardıma gereksinim duymadan ekonomik kalkınma ve gelişim hamleleririni yapabilecek bir yapıya kavuşması ülke siyasetinin en önemli hedeflerinden birisidir. Bu hedefe erişebilmemiz için TC yardımları çok önemli bir kaynaktır ve bu kaynağı en verimli şekilde kullanılması üzerimize düşen en önemli sorumluluktur. Dolayısıyla dış yardımların başarısızlığı veya başarısı iki kanıtlanmış gerçek olarak karşımızda duruyorken, dış yardımlara bağımlı bir ekonomi olarak dış finans desteğinin hangi koşullarda başarılı olabileceği veya başarısızlık nedenlerini tartışmaya odaklanmamız gerektiği inancındayım.

TC tarafından sağlanan dış yardımlar ülkemizde, programa dayalı iki taraflı ülke antlaşması temelinde uygulanmaktadır. Tüm dünyada gerek Dünya Bankası, IMF gerekse diğer donör ülkelerin uygulamaları da genellikle ayni şekildedir ve ortaya çıkan olumsuzluklar da benzeşmektedir. Bu alanda yapılan çalışmaların tümünde dış yardımların başarısının, dış yardımların yapısına ve donörlerin uygulamalarına bağlı olduğu kadar yardım alan ülkelerin özüseme ve kurumsal kapasitelerine de bağlı olduğu açığa çıkmıştır.

Belli bir kurumsal kaliteden yoksun dış yardım alan ülkelerin dış yardımlar neticesinde yolsuzluğa doğru yönlenebilecek olması ve dış yardımların gittikleri ülkelerde kaynak dağılımını olumsuz etkileyebilecek ve o ekonomileri tembelliğe sürükleyebilecek olması durumları dış yardımların etkinliğini azaltan başlıca faktörler olarak öne çıkmaktadır. Yardım alan ülkelerde kurumsal kalitenin yeterli olmamasının yanında, düşük işgücü niteliği veya sınırlı bir altyapı olması durumunda, bu ülkeler, dış yardımları etkili bir biçimde kullanmalarına yarayacak özümseme kapasitelerinden yoksun kalacaklarından dış yardımlar arzu edilen başarılı sonuçları doğuramayabilir.

Bu perspektifden baktığımızda Ülkemizin de kurumsal kapasitesi ve bürokratik yapısının yeterli olmadığı ve geliştirilmesi gerekiği herkesce kabul edilen bir gerçektir. Dolayısıyla TC’nin sağladığı dış yardım protokolünde, kurumsal kapasitenin artırılması ve yapısal problemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik reform planları yer alması bir sürpriz değildir. Bu içerik yapılan yardımın özümsenmesi ve dış yardımla etkin bir kalkınma sağlanabilmesi için gerekli kurumsal ve yapısal gelişimi sağlamaya yöneliktir. Ancak tamda burada yukarıda belitmiş olduğumuz gerek yardımı verenin, gerekse yardımı alanın sorumluluk anlayışları bu yardımın ortaya çıkaracağı başarı veya başarısızlık öyküleri arasındaki ince çizgiyi belirlemektedir.

Dış yardımlar, doğru çizgide çalışacak şekilde tasarlanılmış olsa bile, yine de dış yardımların karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi, dürüst olmayan ve rant arayışındaki siyasi duruşlardır. Dolayısıyla yapabilme yetisi ve iradesi olmadan programların uygulanamadığı yerde imzalanabiliyor olmasının bir manası yoktur ve başarısızlığın da temel sebebidir. Dolayısıyle programlar yeterince tartışılıp geliştirilmesi iki ülkenin ortak sorumluluğudur. Bu bağlamda KKTC tarafı en yetkin bürokratlarını uygulama sorumluluğunun da olduğunu unutmadan program üzerinde çalıştırmalı ve kendi gerçeklerini programa taşımalıdır.  

Ülkenin kurumsal ve yapısal gelişimi, yardımı kullanan ülkenin gereksinim ve ihtiyaçları çerçevesinde tartışılarak doğru zemine oturtulması gerekmektedir. Bu zemin teknik açıdan oluşturulduktan sonra siyasetin onayından geçerek uygulama zorunluluğu unutulmadan tamamlanmalıdır. Aksi durumda dış yardımı alan ülke eğer azami katkıyı koyması gerektiği bilincinde değilse, veya bunu yapacak gerekli kapasiteyi oluşturamamışsa ve programın içeriğinden öte ülkeye gelecek olan finansal kaynak temel motivasyonu ise, üzülürek söylerim ki, uzun vadede bahse konu yardımların hedeflerine ulaşması mümkün olmaz. Dolayısıyle ülkenin kalkınması ve refahının artması maalesef konjonktürel raslantılardan ileri gidemez.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2702 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar