1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Distopik Ülkede Satranç Oyunu ve “Yol” Sorunu
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Distopik Ülkede Satranç Oyunu ve “Yol” Sorunu

A+A-

Stefan Zweig satranç oyununa dair şöyle der: “Satrancın çekiciliği, stratejisinin iki farklı beyinde iki farklı şekilde gelişmesinde yatar; bu düşünsel mücadelede beyaz, siyahın gizli amaçlarının önüne geçmeye, engellemeye çalışırken, beyazın o anda hangi hamleyi yapacağını bilmeyen siyah da sürekli o hamleleri tahmin etmeye ve engellemeye çalışır.”

Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar böyle bir düşünsel mücadele içindedirler.

Biri, sürekli olarak ötekinin hamlelerini tahmin edip engellemeye çalışıyor.

Tabii bu oyunu satranç taşlarıyla oynamıyorlar.

Yerine göre tüfeklerle, toplarla veya diplomatik sopalarla oynuyorlar.

İlle de biri ötekini yenecek, çünkü oyun tek taraflı kazanma üzerine kurulmuştur.

On yıllardan beri devam eden bu egzersizin korkunç sonuçlarına karşın, oyuncular aynı hırsla oynamaya devam ediyorlar.

Onca mağduriyet ve çanak gibi ikiye bölünmüş distopik bir ülke yaratmış olmaları omurlarında bile değildir.

Nefretin ve düşmanlığın kılavuzluğunda yola devam ediyorlar.

Ve onlar “yol” kat ettikçe, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin “yolları” kesiliyor, ülkeleri bölünüyor.

Empati yok!

Kendini ötekinin yerine koymak yok!

Duygudaşlık yok!

Kendin için ve kendine göre yaşamak var!

Hırsla ve hınçla ötekini yenme tutkusu var!

Son günlerde Pile’de yaşanan “yol sorunu” yıllardan beri devam eden bu oyunun bir sonucudur. Kaba kuvvetle kendine yol açmak! Yapılmak istenen budur.

Oysa bu ülkede herkesin “yol” sorunu var.

İnsanlar Kiraciköy’de, Luricina’da, Erenköy, Lefkoşa/Haspolat civarlarında “yola” kavuşmak için bekliyorlar.

Fakat satranç tahtasının başında oturan oyuncular zihinlerini Beyaz’ın Siyah’ı, Türk’ün Rum’u ya da Rum’un Türk’ü yenmesine kilitlemişlerdir.

Üstelik de güçleri buna yetmezken...

Halbuki satranç tahtasından uzaklaşıp müzakere masasına otursalar ve ötekini yenme hırsından arınsalar, birlikte yapacakları çok şey vardır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu ülkenin pek çok noktası ulaşıma kapalı. Açık olanlar da tıkalı...

Bunları birlikte ele alıp çözüm üretmek, “yol” açmak çok mu zordur?

Elbette değil!

Fakat iptidai bir milliyetçilik anlayışıyla bu antagonist oyunu sürdürmek isteyenler bu ülkenin üzerine zehirli bir gaz gibi nefret saçmayı şiar edinmişlerdir.

Çare, yurttaşların, nefret ve düşmanlık saçanların hastalıklı duyarlılıkları karşısında boyun eğmemeleridir. Onlara acımayla bakıp Goethe’nin tarif ettiği o muhteşem yoldan yürümektir: “Bütün ulusların yazgısını kendi yazgın gibi duyumsa!”

Evet, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar ancak kendileri kadar ötekini de hesaba katacak duyarlılığa ulaştıklarında bu ülke huzura erişecek!

Böyle bir amaç için mücadele etmek belki yarın sonuç getirmeyecektir ama bizi iç özgürlüğümüze kavuşturacaktır.

Bu mücadele, “satranç zehirlenmesi” yaşayan, ille de tek taraflı kazanmak isteyen ve ülkeyi etnik despotizm ve antagonizmin kıskacında tutmak isteyen milliyetçilerin tarihin çöplüğüne atılmasına kadar devam etmelidir.

 “Yol” budur...

 

Bu yazı toplam 2794 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar