1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Dizleri üstüne çökmüş dev adam
Dizleri üstüne çökmüş dev adam

Dizleri üstüne çökmüş dev adam

Dizleri üstüne çökmüş dev adam

A+A-

Ulaş Gökçe

Her ülkenin tarihinde korkunç kötülüklerin yaşandığı zamanlar olur. Bazen öyle bir an gelir ki bu kötülüklerin utancının hiçbir zaman unutulmayacağı, bu utancın damgasını pek çok neslin alnında taşıyacağını düşünür insan. Öyle de olur çoğu zaman. Pek çok neslin atalarının yaptığı hataların bedeli olarak tarih karşısında boynu eğiktir, utanç içindedir.  İnsan acının karşısında 5 ruh haline bölünürmüş: İnkâr, öfke, pazarlık, buhran ve kabul.  Toplumların bu aşamaları yaşayıp vicdanlarını huzura erdirebilmeleri ve başları dik dolaşabilmeleri için bir lidere ihtiyaçları vardır. Riske girebilecek, gerçekleri korkmadan söyleyebilecek, taşlanmayı göze alabilecek bir lidere, liderliğe…

İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde sadece şehirleri, altyapısı yıkılmış bir Almanya yoktu. Aynı zamanda tümden yıkılmış bir Alman ulusu vardı. Almanya, 1. Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak çıkmıştı. Bu mağlubiyetin getirdiği ekonomik ve siyasi bunalımlar 15 yıl sonra iktidara, Alman ulusunu yeniden yüceltme sözü veren Hitler getirtmişti. 15 yıllık Nazi yönetimi ülkeyi baştan aşağıya yeniden kurgulamış, yeni bir Alman ulusu yaratmıştı. Yeni ülkede fiziksel ve zihin engellilere, çok uluslu evliliklere, Yahudilere ve Romanlara, pek çok düşünüre, solculara, eşcinsellere yer yoktu, her şey ve herkes ulus için vardı ve ulus Hitler’indi.  Hitler’in kurduğu üstün ulus 10 yılda neredeyse tüm dünyayı kontrolü altına alacaktı. Ama üç yıla kalmadan da Almanya onlarca milyon vatandaşını kaybeden, tüm şehirleri yerle bir olan, milyonlarca askerinin esir düştüğü, tümden yabancı ülkelerce işgal edilmiş, liderleri asılmış, intihar etmiş, öldürülmüş bir ülke haline gelecektir. Bu durumdaki Almanya’da önce Nazilerden arındırma isimli bir süreç başlar. Binlerce insan tutuklanır, idam edilir, hapis yatar, ülkeden kaçar. Ancak toplumun Nazizm’in mirasıyla baş etmesi kolay olmaz. Ta ki bir lider gerçek anlamda tarihle yüzleşmeyi göze alana kadar.

WİLLY BRANDT KOD ADLI HERBERT

Herbert Ernst Karl Frahm, 1913 yılında Lübeck’te dünyaya geldi. Dedesi Alman sosyalistlerinden olan Herbert, daha genç yaşta sol hareket içinde yer alır. Herbert önce Sosyal Demokrat, sonrasında Sosyalist İşçi Partisi üyesi olur. 1933 yılında Hitler ve Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin iktidara gelmesinden sonra tüm sosyalist hareketler yasaklanır ve Herbert illegal olarak sol hareketin içinde çalışmaya başlar. Artık bir kod adı vardı: Willy Brandt. 1936 yılında Willy Brandt, daha sonra pek çok Avrupa ülkesinde uzun yıllar iktidarda kalacak yeni sol hareketin kuruluşunda ve yönetiminde yer alır. İskandinav ülkelerinin ağırlıkta olduğu bu hareket Devrimci Sosyalist Birlik Uluslararası Bürosu veya Uluslararası Devrimci Marksizm Merkezi olarak da biliniyordu. 1933 yılında Brandt Norveç’e gider ve burada yükseköğrenime başlar. Brandt artık Avrupa’yı tamamen sarmış olan Almanya merkezli faşizme karşı mücadelede aktif olarak yer almaya başlar. 1940 yılında Norveç’in Almanya tarafından işgal edilmesinden sonra, daha önceleri Almanya vatandaşlığından çıkarılmış Willy Brandt esir düşer ancak Norveçli sanılarak serbest bırakılır ve İsveç’e kaçar. Buradaki Norveç Büyükelçiliği tarafından vatandaş yapılan Brandt, savaş sonuna kadar Stockholm’de kalır ve ancak 1946 yılında Berlin’e Norveçli gazeteci olarak döner. 1948 yılında tekrar Almanya vatandaşı olan Willy Brandt, tüm sosyalistler gibi illegal çalışma sırasında kullandığı ismini yasal ismi olarak alır ve Sosyal Demokrat Parti üyesi olur.

1950 yılında Federal Parlamento üyesi seçilen Brandt, artık hızla yükselmeye başlar. 50’li yılların ikinci yarısında partisindeki görevlerde yükselir ve Berlin Belediye Başkanı olur ve bu görevine 1966 yılına kadar devam eder. Brandt, bugünün Avrupa sosyal demokrat-sosyalist hareketinin geleneğinin inşa edildiği ve soğuk savaşın yaşandığı bu dönemde ABD eksenindeki siyasetin de dengeli, Sovyetler Birliği’ne yönelik daha ılımlı bir dil kullanarak savunucusu olur. 1966 ile 1969 yılları arasında Almanya Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapan Willy Brandt 1969 yılında Almanya Başbakanı olur. Almanya Sosyal Demokrat Parti’nin yeni başbakanının yeni bir söylemi vardır: Wandel durch Annäherung; Yakınlaşma ile Değişim siyaseti, yani Almanya ile Sovyet Bloğu arasında daha yakın ilişkilerin sağlanması. Brandt bir yıl sonra Romanya ve Yugoslavya ile diplomatik ilişkileri başlatır, Doğu ve Batı Almanya arasında ilk görüşmeleri gerçekleştirir, SSCB ile 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan sınırların tanınmasına yönelik anlaşma imzalar.

DİZLERİN ÜZERİNDE SAYGI DURUŞU

Brandt, çocukluğundan öldüğü son ana kadar oldukça duygusal, romantik ve hatta biraz da melankolik bir insandı. Willy Brandt’ı tarihe altın harflerle yazdıran olay ise 1970 yılında Varşova’da meydana gelmişti. Batı dünyasının en önemli ülkelerinden olan Almanya’nın Başbakanı olarak, Sovyet Bloğunun en önemli ülkelerinden birine ziyaret gerçekleştiren Brandt’ın programında 7 Aralık 1970 yılında bir anıta çelenk koymak vardır. Bu Varşova Gettosu Ayaklanması’nda öldürülenlerin anısına dikilmişti. Ayaklanmada 7 bin kişi öldürülmüş, gettolara tıkılan 60 bin Yahudi ise ölüm kamplarına gönderilmişti. Sabahtı. Brandt ve heyeti, Polonyalı yöneticilerle birlikte heykelin olduğu yere geldiler. Soğuktu. Hava kapalıydı. Brandt çelengi heykelin önüne koydu, isminin yazılı olduğu şeridi düzeltti ve selam durmak için geriye gitti. Sonra heykele baktı ve neredeyse vücudu hiç hareket etmeden dizleri üzerine düştü. Ellerini kavuşturarak saygı duruşunda bulundu. Hayatının 12 yılı yeraltında Nazilerle mücadelede geçirmiş bir sosyalist, bir başbakan ülkesinin günahlarının tüm sorumluluğunu üstlenerek dizlerinin üstüne çökmüştü. Brandt bu hareketi neden yaptığını daha sonra şu sözlerle ifade etmişti: “Yakın tarihin ağırlığıyla, söyleyecek söz bulamadıklarında insanlar ne yapıyorlarsa onu yaptım. Bununla milyonlarca kurbanı anmış oldum.”

Bu 20 saniyelik hareket yüz milyonlarca insanı, öncelikle de Yahudileri, derinden etkilemişti. Almanya bu hareketten pek memnun değildi. Nazilere karşı mücadele edenler dahi başbakanın bu eylemine karşı soğuktular. Ancak tüm dünya Brandt’ın, ülkesinin tarihiyle yüzleşebilme cesaretine hayran kalmıştı. Büyük Alman yazar, ressam, heykeltıraş, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Günter Grass, Brandt’ı bu ve yakınlaşma, tarihle yüzleşme gibi diğer eylemlerini şu sözlerle ifade ediyordu: “Brandt, Almanya’yı yeniden uygarlaştırdı.”

NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ

Brandt Varşova’daki hareketinden sonra o güne kadar Almanya’ya haklı tepki duyan İsrail’in kalbini kazanmıştı. Artık İsrail’de, Almanya ile herhangi bir ilişki kurulmasına karşı çıkanlar dahi Brandt’ın hareketine teslim olmuşlardı. Çok geçmeden Brandt İsrail’i ziyaret eden ilk Alman Başbakan olmuştu. Burada, İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkesi tarafından öldürülen 6 milyon Yahudi’yi anmış ve Almanya’nın İsrail’in Avrupa’daki en yakın müttefiki haline getirecek adımları atmıştı. Brandt 1981 yılında İsrail devlet madalyası alacak kadar bu ülkede sevilen biri olacaktı.

Brandt, Varşova’daki eyleminden tam bir yıl sonra Doğu ile Batı arasındaki gerginliğin azaltılmasına yönelik eylemlerinden dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmüştü. Brant uzun yıllar Almanya Sosyal Demokrat Parti’nin ve ölene kadar da Sosyalist Enternasyonal’in başkanlığını yürütmüştü.
Willy Brandt çokça aşık olan, her zaman insandan, insan haklarından, halkların kardeşliğinden, demokrasiden yana olan, zaman zaman çokça içki içen, bolca evlenen, yazan bir insandı. Tüm bu yönleriyle gerçek, yapmacıklıktan uzak, duygularını özgürce yaşayan bir insandı.

Ne yazık ki bugün Willy Brandt genç nesillerce unutulan kişiler arasında yer almaya başladı. Halbuki tek bir insanın ne kadar güzel şeylere muktedir olduğunun ispatı Willy Brandt’tır. Tek bir adam koskoca bir ulusun başı dik yürümesini sağlamıştır.

Bu haber toplam 3049 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 290. Sayısı

Adres Kıbrıs 290. Sayısı