Dobra Dobra; Yalansız...
Bektaşi’nin birinin önüne üç kadeh şarap koymuşlar ve tadıp seçmesini istemişler. Bektaşi şarabın birini tatmış ve “Ben diğer ikisini alıyormuş” demiş. “Nasıl yani? Diğerlerini tatmadın ki?” demişler. “Olsun” dem
Bektaşi’nin birinin önüne üç kadeh şarap koymuşlar ve tadıp seçmesini istemişler. Bektaşi şarabın birini tatmış ve “Ben diğer ikisini alıyormuş” demiş. “Nasıl yani? Diğerlerini tatmadın ki?” demişler. “Olsun” demiş, bu o kadar kötü ki, hiç biri bundan daha kötü olamaz”.
Ulusal Birlik Partisi’nin ülkeye yaşattığı tahribat ve depresyon o kadar kötü ki; bundan daha kötüsünü başka hiçbir parti topluma yaşatamaz.
MUHALEFET PARTİLERİNDEN BEKLENEN…
Öyle ise yaklaşan seçimlerde; Bektaşi misali önümüzdeki diğer seçenekleri değerlendireceğimiz kesindir. Ancak yaşadığımız günler biz Kıbrıslıtürkler için tam bir kırılma noktasıdır. Ya kopup çok baskın bir kültür ve egemen grup içinde yok olup gideceğiz, ya da kaç kişi kalmışsak kalalım dimdik ayakta durup direneceğiz. İşte öyle bir moral bozukluğu, depresyon ve kargaşa içinde gideceğiz ya da gitmeyeceğiz önümüzdeki dönem sandığa... Savaş sonrası yıkımı, hayal kırıklığını üzerinden atamamış, ganimet kültüründen alabildiğince kirlenmiş, üzerinde oynanan oyunlardan yılmış ve var olabilme kaygısının tavan yaptığı bir toplum olarak...
Önümüzdeki seçimlerde bu topluma umut olabilmeye soyunmuş muhalefet partilerine çok önemli görevler düşmektedir. Artık hiçbir partinin sadece kötünün iyisi olmak gibi bir lüksü yoktur. Nasıl ki; bu toprakları seven, bu adada bir gelecek bekleyen her yurttaşın umutsuz olmak gibi bir lüksü olamayacağı gibi... Önümüzde kalan çok kısa süreyi düşünürsek, umut olabilecek siyasi partilerimizin artık kendi içindeki tartışmaları bitirip yüzlerini halka dönmenin zamanıdır. Yalansız, dobra dobra iktidara geldiklerinde uygulayabilecekleri politikaları ilan etmelidirler.
NÜFUS SORUNUMUZ…
Bu ülkede en büyük iç sorunlardan birisi vatandaşlıklar ve onbinlerce izinli ya da kaçak çalışan insanların da tıpkı biz Kıbrıslıtürkler gibi gelecek sorunudur. Getirildiğimiz tablo hiç onaylamadığımız bir durum da olsa, kabul etmek zorundayız ki kucağımızda çok büyük bir kimlik, sosyal ve insan hakları sorunu olarak durmaktadır. Çok büyük bir kimlik sorunudur. Çünkü aramızdaki bu insanlarla bizim demografik yapımızın değiştiği ve değişmeye devam ettiği kesindir. Çok büyük bir sosyal sorundur, çünkü kontrolsüz değişen nüfus yapısıyla adadaki ahlaki değerler ve suç oranı da maalesef kötü yönde hızla değişmeye devam etmektedir. İnsan hakları sorunudur, çünkü bu insanlar arasında insanlık dışı koşullarda çalıştırılan, sağlık ve çocuklarının eğitim hakkı olmayan; kısacası sömürülen çok insan vardır. Çok yönlü sorunlar yumağı halinde hem toplumun, hem de siyasi erk olmayı talep edecek ekiplerin önünde duran bu sorunun acilen çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü nüfusunu bilmeyen, nufus planlaması yapamayan bir toplum ne eğitim, ne sağlık ne de ekonomik programını uygulayabilir. Bütçesinde sürekli açık verir ve hergün daha da bağımlı hale gelerek zincire vurulmaktan kendini kurtaramaz.
KİMLİKSİZLİK…
Adanın Kuzeyinde, yirmi kusur yıldır yaşayıp, emeğini buraya akıtan, çocuğunu burada doğuran, ölüsünü buraya gömen insanların gelecek planlarını da burada yapması en doğal insani haklarıdır. Bu insanları göz ardı etmek; bezdirici bürokratik engellerle boğuşturmak insani bir davranış değildir. Elbette ki, verilecek vatandaşlıklarla oy haklarının olup olamayacağı, siyasi partilerin hukukçuları tarafından tartışılıp parti politikaları belirlenmelidir ve Adanın Kuzeyinde kimlik politikaları tartışılırken bu insanlar da göz ardı edilmemelidir. İlke olarak belirlenecek bu politikanın net sınırları çizildikten sonra ise, gerekli işgücü ihtiyacı olarak adaya gelebilecek meslekler ve kişiler ciddi boyutta denetlenmelidir. Özellikle de, coğrafik ve hukuksal açıklardan yararlanarak bu insanları kaçak çalıştıran, sömüren ve bu kimliksiz politikalardan rant sağlayan işverenler ciddi cezalara çarptırılmalıdırlar.
Elbette ki; “meli, malı” cümleler kurmak kolaydır ama muhalefet partilerinin birçok konuda olduğu gibi bu konuda da düşüncelerini halka net bir şekilde anlatma ve iktidara gelir gelmez uygulamaya koyma gibi bir zorunlulukları vardır. Karambol ya da yuvarlak söylemler artık Kıbrıslıtürklerin en son duymak istedikleri söylem çeşitleridir.
Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız olmayan bir yönetim var. Uluslararası tanınmamışlığın da verdiği rahatlıkla illegal yönetim şekli ve uygulamalar artık ülkeyi yaşanmaz hale getirdiği hepimizin malûmudur. Bu çıkmazdan kurtulmanın yollarından biri de, el ele vermek değil midir? Çocuğuna bu adada bir gelecek düşleyen, kendini Kıbrıslı hisseden her bireyin el ele vermesi... İşte o gün gerçek Kıbrıslıtürk kimlik mücadelesi başlayabilecektir.
Öyle ise muhalefetteki siyasi partilere düşen en önemli görev politikacıya karşı yok olan güveni yeniden inşa edebilmek için yüzlerini topluma dönmek... Dopra dopra ve yalansız ne yapıp ne yapamayacaklarını anlatmak...