“Doğanın çığlığına kulak verin”
YDÜ Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şerife Gündüz, çevreyle ilgili konuların partilerin seçim manifestolarına paralel olarak hükümet programında yer aldığını söyleyerek, bunların hayata geçirilmesini beklediklerini belirtti
YDÜ Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şerife Gündüz, çevreyle ilgili konuların partilerin seçim manifestolarına paralel olarak hükümet programında yer aldığını söyleyerek, bunların hayata geçirilmesini beklediklerini belirtti
Ödül Aşık ÜLKER
Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şerife Gündüz, çevreyle ilgili konuların partilerin seçim manifestolarına paralel olarak hükümet programında yer aldığını söyleyerek, bunların hayata geçirilmesini beklediklerini belirtti.
Doç. Dr. Gündüz, çevrenin hükümetin öncelikleri arasında yer alması gerektiğini ifade ederek, “Herkes önceliğine çevreyi koymalı, eğer çevreyi önceliklerimiz arasına koymazsak, geleceğe yönelik hiçbir şey kurgulayamayız, gelecek nesillere hiçbir şey bırakamayız. Bilim insanı ve eğitimci olan kişilerin kurduğu bir hükümette, bilime ve eğitime önem vermemek olamaz. Bunların farkında olmalıyız ve duyarlılık göstermeliyiz” diye konuştu.
Çevre konusunda neler yapılması gerektiğini de anlatan Doç. Dr. Gündüz, iklim değişikliğinin dünya gündemindeki en önemli çevre sorunu olduğuna dikkat çekti ve bu konuda önlemler alınmasının gerekliliğini de vurguladı.
“Gidecek başka bir yerimiz yok”
- Soru: Sizce en önemli çevre sorunu nedir?
- Doç. Dr. Gündüz: Dünyada iklim değişikliği gündemde en önemli sorun ve bu konuda toplantılar yapılıyor, acil önlemler alınıyor. Bizim için de bu büyük bir tehlike ancak herhalde biz bu dünyada yaşamıyoruz ve 2035 yılı gerçeğini hiçbir yerde okumadık ya da duymadık. İklim değişikliğine “dur” demezsek ve önlem almazsak 2035 yılı dünyada sona doğru ciddi değişikliklerin olacağı bir yıl. Bu aslında çok uzak bir tarih değil, şunun şurasında 17 yıl kalmış. Ama bizim toplumun ve siyasilerimizin hayat felsefesine göre anlık düşündüğümüz ve anlık kararlar aldığımızı göz önünde bulundurursak, daha önümüzde “koskoca 17 yıl var” diyerek anlık kararlar almaya devam edebiliriz. Paris’te yapılan iklim değişikliği konferansına neredeyse tüm dünya ülkeleri katıldı ve sıfır sera gazına ulaşmayı kabul etti. Bilim insanlarının öngörülerini kabul ettiler ve yaşananları gördüler. Kuraklık, kasırgalar, fırtınalar, seller, doğanın çığlığını duymuyor musunuz? Hade bilim insanlarına inanmıyorsunuz o zaman doğanın çığlığına kulak verin. Eğer, Mars’a veya başka gezegene gidip yaşayacağımızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Başka bir gezegene gitmeyi düşünüyorsanız yanınızda 40.000 canlıyı da beraberinizde götürmelisiniz, bunu biliyor musunuz? Kısacası kabul edelim, gidecek başka bir yerimiz yok. Doğaya kulak vermenin ve ona saygı duymanın zamanı geldi. Partilerimizin manifestolarına bakıldığında, bunun farkındalar ama uygulama bekliyoruz. Manifestoların hayata geçirilmesini bekliyoruz.
“Doğaya kulak vermenin ve ona saygı duymanın zamanı geldi. Partilerimizin manifestolarına bakıldığında, bunun farkındalar ama uygulama bekliyoruz. Manifestoların hayata geçirilmesini bekliyoruz”
Partilerin seçim manifestolarında çevre...
- Soru: Partilerin seçim manifestolarını incelediğimizde çok detaylı bilgiler olduğunu görüyoruz, hükümet programında da çevre konusunda bölümler var. Bunları değerlendirir misiniz?
- Doç. Dr. Gündüz: TDP’nin seçim kitapçığında, Türkiye’den gelen suyla ilgili ayrıntılı olarak neler yapacağı, dağıtım hatlarının tamamlanması, mevcut akiferlerle ilgili projelerin yapılması yer alıyor. Bunun yanı sıra AtıkYönetimi Politikası ve 70 tane atıl çöp alanına önlem alınması ile ilgili maddeler eklenmiştir. Su kirliliği, geri dönüşüm, kirleten öder prensibi, transfer istasyonları, kontrolsüz tüm çöp alanlarının kapatılması, planlı gelişim, CMC rehabilite projesinin hemen başlatılması, tarımsal üretimde sertifikasyon, taş ocaklarının yasalarının revize edilmesinden doğaya yeniden kazandırılmasına birçok şeyi öngörmektedir. Bunların dışında çevre ve doğal kaynaklar politikası, hava kalitesi ve iklim değişikliği yönetimi ile ilgili başlıklar yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı, doğa ve tarihi mirasın korunması, özel çevre koruma bölgeleri yönetim planları ve izleme ile ilgili birçok projeye imza atılmasıyla ilgili çok detaylı bir çevre bölümü hazırlanmıştır.
CTP de özellikle doğayla barışık, kültürel ve çevresel değerlerin korunduğu imar planlarının hazırlanması, her adımda katılımcı bir yaklaşım izleyeceklerini belirtmiştir. Planların uygulanması, atık sorununun çözülmesi, Güngörköy Düzenli Depolama Tesisi’nin kapasitesinin geliştirilmesi, “kirleten öder” prensibinin uygulaması, geri dönüşüm gibi konular da manifestoda yer almıştır. Bunun yanı sıra doğal kaynakların sürdürülebilir yönetiminin, yeraltı su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için önlemlerin alınacağını, su kaynaklarının işletilmesini yönetmek maksadıyla Su Kurumu’nun oluşturulacağını belirtilmiş ve son olarak içme suyu, atık su ve yağmur suyu altyapılarının iyileştirilmesi, taş ocaklarının denetim altına alınması, orman alanlarının korunması da var. Çevre, doğal kaynaklar ve şehircilikle ilgili kurumların tek çatı altında birleştirilmesi ve Çevre Ajansı kurulması konularına da değinildi.
HP, çevre manifestosunda, doğayı ve biyoçeşitliliği korumak amacıyla Çevre Yasası’nın etkin şekilde uygulanacağını dile getirdi, insan kaynaklarının kapasitesinin güçlendirilmesi ve koordinasyonu konusunda çalışacaklarını da belirtti. Özel Çevre Koruma Bölgeleri için hazırlanan yönetim planlarının uygulatılması, Girne Dağları’nın resmi olarak Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesi, Orman Yasası’nı güncel hale getirip kadroların kapasitesinin artırılması konusunda da çalışma yapacaklarını da belirtti. Orman zararlılarına ormanlarda entegre mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi, orman arazilerinin kişisel amaçlar için değil, kamuya ve turizme hizmet veren işletmelere kiralanmasını sağlayacaklarını ve orman yangınlarının tedbirsizlikten dolayı felakete dönüşmesini engelleyeceklerini söyledi. Sulak alanların korunması ve derelerin doğal sınırlarla korunmaları ve rehabilitasyonu, iyi tarım uygulamalarının geliştirilmesi, taş ocakları yakınındaki yerleşim birimlerinin olumsuz şekilde etkilenmemesi için ocakların faaliyetlerinin etkili şekilde denetlenmesi konusunda çalışmalar yapılacağını manifesto kitapçığına taşıdılar. Son olarak kitapçık, Ülkesel Fiziki Planı altında hazırlanmakta olan imar planlarını, yeşil ile dost imar planı olarak hayata geçirilmesi, iklim değişikliği, alternatif enerji, “kirleten öder” prensibinin uygulanması, atık yönetimi, taş ocakları, çevre eğitimi ile ilgili çalışmalar yapılacağına dair hazırlanan bilgiler içeriyor.
UBP, Kuzey Kıbrıs’ta tarım politikalarının kesintiye uğramadan, sektörü doğru hedeflere taşıyacak, ekonomik, sosyal ve kırsal kalkınmayı dikkate alan, gıda güvenliğini önemseyen, çevreye duyarlı, sürdürülebilir ve örgütlü bir tarım sektörünün oluşturulması da diğer başlıca hedeflerimiz arasında olacağı ile ilgili maddeler ortaya koyarken, DP ise özellikle hayvan hakları,onların korunmasıyla, gıda güvenliği, zirai ilaçlar ile ilgili başlıklar hazırladı.
“Herkes önceliğine çevreyi koymalı, eğer çevreyi önceliklerimiz arasına koymazsak, geleceğe yönelik hiçbir şey kurgulayamayız, gelecek nesillere hiçbir şey bırakamayız. Bilim insanı ve eğitimci olan kişilerin kurduğu bir hükümette, bilime ve eğitime önem vermemek olamaz. Bunların farkında olmalıyız ve duyarlılık göstermeliyiz”
“Hükümet programında çevreye yönelik umut verici başlıklar var”
Görüldüğü gibi, özellikle CTP, HP ve TDP’nin seçim manifestoları çok detaylı ve hemen hemen her konuyu içeren, donanımlı bir şekilde hazırlanmış. Özellikle “kirleten öder” prensibi konusunda fikir birliği var. Ayrıca taşocakları ve katı atık konusuna da değinilmiş. Bu bağlamda manifestolarında çevre, doğal kaynaklar ve şehircilik adı altında bir bakanlık öngörülmüşken,yine turizm ve çevreyi bir çatı altında görüyoruz. Neden? Şu ana kadar bir çevre ajansının kurulması da gündeme gelmedi.
Hükümet programında da manifestolarla paralel, çevre dostu enerji üretiminden, su ile ilgili stratejilere, termik santrallere alınacak tedbirler, CMC, Çevre Eğitim Merkezi, gıda güvenliği, özel çevre koruma bölgeleri gibi çevreye yönelik çok olumlu, umut verici başlıklar var. Akla hemen bütçe geliyor tabi. Bu başlıklardan bazıları bütçeye girdi mi diye araştırmaya başladım ve Çevre Dairesi’nin bütçesini inceledim. Toplam bütçe 145 milyon 333 bin 100 TL ve bu bütçenin sadece 21 milyon TL kadarı çevreye ayrıldı ve personel maaşları da bunun içerisinde. Hükümet programında bahsedilen ve bütçeyle ilgili olan kısım nereden bulunacak? Bunların nasıl yapılacağını da planlamak gerekiyor.
- Soru: Hükümetten çevreye dair beklentileriniz nelerdir?
- Doç. Dr. Gündüz: Çevre hükümetin öncelikleri arasında yer almalı. Mevcut durumda Turizm ve Çevre Bakanlığı altında çevre, meteoroloji, eski eserler ve müzeler, turizm planlama, turizm tanıtma ve pazarlama daireleri yer alıyor. Yapılan basın açıklamaları da göstermektedir ki bu bakanlığın önceliği turizmdir. Zaten turizm odaklı bir çevre bakanlığı olamaz. Herkes önceliğine çevreyi koymalı, eğer çevreyi önceliklerimiz arasına koymazsak, geleceğe yönelik hiçbir şey kurgulayamayız, gelecek nesillere hiçbir şey bırakamayız. Bilim insanı ve eğitimci olan kişilerin kurduğu bir hükümette, bilime ve eğitime önem vermemek olamaz. Bunların farkında olmalıyız ve duyarlılık göstermeliyiz.
“Acil olarak çevre ajansı oluşturulmalı”
Acil olarak çevre ajansı oluşturulmalı ve bu ajans acil önlemler alabilecek planlar hazırlayıp uygulatacak, stratejiler geliştirecek bir yapıya büründürülmeli. Gerçek stratejiler, anlık kararlar değil. Bir projeksiyon çizecek ve geleceği öngörecek bir ajans olmalı. Tabii şeffaflık ve katılımcılık da önemli, konuya göre ilgili tüm alanlarda değerlendirme yapacak kişilere açık bir yapı olmalı. Tekelcilikten çıkarılmalı. Bilimsel olmalı. Manifestolarda bir çevre ajansından bahsedildi fakat hükümet programında bu, Çevre Danışma Kurulu olarak yer aldı, bu eski çevre danışma kurullarını andıran bir yapıya sahip. O kurullar hiçbir işe yaramayan, sözde danışılan, bakanların ve partilerin istekleri doğrultusunda hareket eden yapılardı, umarım yine öyle olmaz.
Taş ocakları...
“Doğayı vahşice yok ediyoruz”
- Soru: Taş ocakları konusu da yıllardır hep gündemde... Bu konuda neler yapılmalı?
- Doç. Dr. Gündüz: Yıllardır herkes taşocaklarıyla ilgili söylemlerde bulunur, bende yıllarca aynı şeyleri söylemekten bıkmadım. Kriterlere uygun çalışmayan veya uzun zamandır kullanılmayan taş ocakları için devlet gerekli önlemleri almalı. İşletmeci şirketlerle imzalanacak olan sözleşmeler uygun kriterlere göre hazırlanmalı, kullanılmayan taş ocakları ise rehabilitasyon süreçlerinden geçirilip doğaya geri kazandırılmalıdır. Şeffaf bir süreç izlenmeli, sözleşmelere ulaşılabilmeli, taş ocakları sahipleriyle imzalanan sözleşmeler bakanlığın web sayfasında yayınlanmalı. Bu hesap verebilirlik açısından da önemli. Bugüne kadar bu sözleşmeler hep sır gibi saklandı. Yorum sizin. Ayrıca taş ocaklarının dağı taşı yok etmesinin yanında bir de doğanın üzerine serpilen tozlar var. Zaten ağaç sayımız az, birde üzerlerini toz ile örterek hayatlarını devam ettirmelerini engelliyoruz. Doğayı vahşice yok ediyoruz.
Özel çevre koruma bölgeleri...
- Soru: Özel çevre koruma bölgeleri yönetim planları nasıl olmalı?
- Doç. Dr. Gündüz: Özel çevre koruma bölgelerinin, Karpaz ve kuzey dağ silsilesinin yönetim planları yıllar önce AB’nin belirlediği uzmanlar tarafından yapıldı. Belki eksikleri vardır ama neden bu planları uygulamaya başlayıp, hedefler belirlenmiyor, üniversitelerden destek alınmıyor? Ama bizde “yap rafa kaldır, sonra adını biraz değiştir, yine yap, yine rafa kaldır” alışkanlığı var. Yönetimsel anlamda bir beceriksizliğimiz var ya da yeteneğimiz yok. Yıllarca yönetilmeye alışmış bir toplumuz, üretmeyi bilmiyoruz. Tabii kuzey dağ silsilesi, Beşparmaklar boydan boya potansiyel Natura 2000 alanı yani biyolojik çeşitlilik yüksek, doğal miras alanı. Ama biz bu dağları hiç koruma altına almadık, özel çevre koruma bölgesi ilan etmedik. Neden? Çünkü taş ocaklarını napacağız? Onları kaldıramayacağız. Sınır çizsek nasıl olacak? Ancak bir gecede taş ocaklarını dağa taşırken bunlar hiç düşünülmedi.
Çevre eğitimi...
- Soru: Çevre eğitimi nasıl olmalı?
- Doç. Dr. Gündüz: Çevre Eğitimi bütünlüklü bir müfredat şeklinde olmalı. Literatürleri taradığınızda da en etkili yöntemin bu olduğu görülür. Fakat biz 9. sınıflara bir kitap hazırladık. Bu kitapları çok da güzel bir şekilde hazırlayanlara,emek koyanlara teşekkür ederim ama yeterli değil. Hala duyarlı bir gençlik yetiştiremiyoruz. Demek ki çevre eğitiminin okul öncesinden itibaren başlaması lazım. Hatta okul bahçelerinden, üreterek korumanın öğretilmesi gerekiyor. Toprağı korursak neler yapabileceğini, doğadaki sihiri dokunmadan anlayamayız. Bir de sosyal bilgiler kitaplarında çevre ile ilgili yanlış veriler var, yanlış olduklarını bile bile “kolej sınavında böyle çıkacak” diyerek çocuklara öğretiyoruz. Böyle şeyler olunca insanın geleceğe yönelik umutları yok oluyor.
“Av, tabii ki sürdürülebilir değil…”
- Soru: Av konusundaki mevcut uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sürdürülebilir mi?
- Doç. Dr. Gündüz: Tabii ki sürdürülebilir değil. İklim değişikliğiyle birlikte doğada tüm dengeler değişiyor. Dengeler yok oluyor. Bunlar göz önünde bulundurularak avcılık ile ilgili stratejiler çizilmeli. Ama orda da ciddi bir oy kaygısı olduğu için bu konuda ciddi adımlar atmak oldukça zor olmuştur.
- Soru: Siz iki toplumlu Çevre Teknik Komitesi Eş Başkanısınız. Bu komite şu anda faal mi? Neler yapılıyor?
- Doç. Dr. Gündüz: Şu anda faal. İki toplumlu komitede çeşitli konularda çalışma başlıkları mevcut. Şu anda Kanlıdere ile ilgili belediyenin bir projesi üzerinde çalışma yapıyoruz. Başarıp, sona kadar gelebilirsek Lefkoşa’da yaşayanların nefes alabileceği, yürüyüş yapabileceği ve bisiklet sürebileceği alanları olacak.
- Soru: Cumhurbaşkanlığı öncülüğünde başlatılan “Temiz Düşün” projesinin de koordinatörüsünüz. Proje hakkında bilgi verir misiniz?
- Doç. Dr. Gündüz: Bu proje aslında bir farkındalık projesi. Prof. Dr. Ali Demirsoy kitabında “Çevresini fark edemeyenler cansızlardır” diyor. Farkındalık bireyi üstün kılan bir özellik ve toplumu da üstün kılan bir özellik. Bu projeye, çok değerli bilim insanı Prof.Vamık Volkan hocamla “ne yapabiliriz, nasıl farkındalık oluşturabiliriz”i ortaya koyarak başladık. Cumhurbaşkanlığı’nın çatısında gerçekleştirilen bu proje kapsamında geçen yıl Belediyeler Birliği ve Sivil Savunma ile birlikte temizlik çalışmaları yapıldı. Farkındalık oluşturulmaya çalışıldı. Kirliliği o kadar kanıksadık ki, Vamık Hoca “cezasız olmayacak” dedi. Toplumun dönüşümü için gereken cezaların uygulanması yani manifestolarda da belirtildiği gibi “kirleten öder” prensibinin uygulanması gerekiyor. Bunun için de denetim, kararlılık ve disiplinli bir duruş sergilemek lazım. En önemlisi doğaya zarar vermemenin, zarar verildiğinde tekrar onun kazanımının çok zor olacağının aşılanması... Proje kapsamında ilk yıl yapılan temizlikler ve farkındalık çalışmalarının ardından bu yıl 5000 fidanı doğamıza kazandırdık. İklim değişikliğine “dur” demeye ve farkındalık yaratmaya çalışıyoruz, öğrenciler ve okullarla birlikte. Çocuklarımız eli toprağa değmeden büyüyorlar. Teknoloji tüm çocukları ele geçirmiş durumda. Hepsinin elinde bir tablet etraflarına bile bakamıyorlar. Biz onlarla fidan dikiyoruz. Geleceğe dokunuyoruz. Doğayla bütünleşmeden, sağlıklı nesiller yetiştiremeyiz. Etrafında var olanı bilen nesiller, farkındalığı yüksek nesiller yetişsin istiyoruz.
“Farkındalığı olmayan bireyler dünya vatandaşı olamazlar”
- Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
- Doç. Dr. Gündüz: Özellikle akademik bir geçmişi olan kişilerin başta olması manifestolara ve hükümet programına yansıdı. Bilim dünyayı şekillendiriyor. Şu ana kadar ülkemizde bina üretiyoruz, onca üniversiteye rağmen bilgi üretemiyoruz. Üretilen bilgilerde kullanılamıyor veya kullanılmak istenmiyor. Önceliklerimiz farklı, yönetiliyoruz, sorgulamıyoruz ve sorgulayanları da istemiyoruz. Bu eğitim sisteminde de yetiştirdiğimiz gençlerde hazıra alışıyor. Kritik düşünceye sahip olmayan ezberci bir toplum üretiyoruz. Farkındalığı olmayan, etrafta olup biteni sorgulamadan yetiştirilen bireyler dünya vatandaşı olamazlar. Ancak KKTC vatandaşı olurlar.