Doğduğum evde ilk kez
Bir ‘ilk’i yaşadım geçen gün...
Bebekliğimin geçtiği evi gördüm ilk defa...
46 yaşımda!..
“İşte” dedi İbrahim Özejder, “Senin bebekliğinin geçtiği ev burası...”
Tam da onların evlerinin karşısındaki boş arazinin ilerisinde, tepenin alt tarafında, içiçe geçmiş birkaç avludan birinde yaşıyorumuşuz biz...
Limasol’a bağlı Bladanisya 1974 öncesinde Türk köyüyüdü.
Şimdi Türkmenköy’de yaşayan Bladanisyalıların çoğu kucağına almış, gezdirmiş beni bebekken...
Geçen gün ilk defa gördüğüm o sokaklarda, evlerde, tepelerde dolaşmışım hayatımın ilk yıllarında...
Biliyordum bunları, ama gözümle görmemiş, havasını solumamıştım hiç Bladanisya’nın...
2003’ten bu yana Evdim’e, Polemidya’ya, yani 1974 öncesi ailece yaşadığımız ve hatırlayabildiğim yerlere gitmiştim, ama Bladanisya’yla ilgili en ufak bir hatıram yoktu, gözümün önüne gelen...
Nostaljiden öte, tarifsiz bir duyguydu Bladanisya’da dolaşırken yaşadığım...
**
1974 öncesi Kondea’da (Türkmenköy) yaşayan ve savaş sonrasında Kondea’ya yerleşen Bladanisya’ya yerleşen ünlü ressam Hambis Tsangaris, nostalji ötesi duyguların dışa vurduğu yüzüme bakarak “Seni çok iyi anlıyorum” diyor.
Hambis’la ben ilk kez geçen gün görüştüm. Diğer arkadaşlar daha önce de gitmişler ziyaretine...
Kıbrıs’ta çözüm için çaba sarfeden, sanatına da bunu yansıtan, aydın ve dost canlısı bir insan Hambis...
İbrahim beni tanıştırırken “Sami’nin bebekliği bu evde geçti ve ilk kez burayı görüyor” diyor.
Uzun uzun sohbet ediyoruz, Kıbrıs sorunu, bölünmüşlük, yaşanmış acılar, travmalar üzerine...
Sohbetin bir kısmı Hambis’in evinin bitişiğinde kendi inisiyatifi ve devletin de desteğiyle açtığı, içinde Kıbrıslı Türk ve Türkiyeli ressamlar dahil birçok ülke ve toplumdan sanatçıların eserlerinin de yer aldığı sanat müzesinde geçiyor.
Şimdilerde köyde sadece 35 kişi yaşıyor olmasına ve ücra sayılabilecek konumuna rağmen Bladanisya’da ‘sanat müzesi’ bulunması ayrıca ve uzun uzun üzerinde konuşulması gereken, ilginç bir not aslında...
**
Kıbrıs sorunubir boyutuyla uluslararası, diğer boyutuyla toplumlararası bir sorun...
50 küsur yıldır çözülemeyen Kıbrıs sorunu stratejik, ekonomik, askeri, politik yönleri bir yana bırakılıp insani, travmatik ve dramatik yanlarıyla ele alındığında bambaşka bir resim çıkıyor orta yere...
Bunu defalarca düşündüm bugüne kadar, ama önceki gün Bladanisya’da hissettiklerim bambaşkaydı.
46 yılın başlangıcına geri dönmek, sözlü olarak duyduğum ama hafızamda olmayan bir mekanda ilk defa bulunmak, o günlerin anılarıyla birlikte bundan 34 yıl önce bu dünyadan göçüp giden, Bladanisya köyü ilkokulunda görev yapan annem Rahme öğretmen ve babam Raşit Hoca’yı, onların ‘ilk evleri’nin önünde anmak ruhumu alıp bir yerlere götürdü, getirdi...
Ne ki stratejik, konjontürel ve beynelmilel yönleriyle müzakere edilen Kıbrıs sorununa yön veren güçler açısından bu travmatik gel-gitler hiç, ama hiçbir anlam ifade etmiyor.
Ve o evin, annem ve babamın evlendikten sonra oturduğu, benim de bebekken yaşadığım o öğretmen lojmanının önünde bir kez daha lanet ettim, bizi bu hallere düşürenlere...
Tümüne!..