DOĞRU ADRES…
Kıbrıs’ın Kuzeyinde, Kıbrıslı Türklerin iradesinin tecelli ettiği Cumhuriyet Meclisinin tam karşısında, o iradeden daha büyük olduğunu ilan edercesine, 2 kat büyüklükte dikilmiş bir bina ve o binanın belirli aralıklarla değişen sakinlerinin hiç değişmez biçimde tekrarlanan, Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin kadim bağlarını örseleyen bir dili var.
Yılan hikâyesine dönen Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a Anamur suyunun taşınması projesi etrafındaki tartışmalar büyürken, görevi Kıbrıslı Türklerin meramını Türkiye’ye, Türkiye’nin meramını Kıbrıslı Türklere aktarmakla sınırlı “misyon”, bir kez daha aşıldı. Kıbrıslı Türk Hükümetin büyük ortağı CTP’nin Parti Meclisinde alınan bir kararına, TC Büyük Elçiliği “muhtıra” tadında bir açıklamayla tepki verdi.
TC Büyük Elçiliği açıklamasında Anamur suyunun taşınması projesi, çarpıtılmış biçimde uzun uzun anlatıldıktan sonra okuyanın tüylerini diken diken edecek şu cümlelerle devam ediyor:
“… Ancak, 26 Aralık 2015 günü yapılan CTP Parti Meclisi toplantısında, üzerinde TC ve KKTC heyetlerince mutabık kalınan Hükümetlerarası Anlaşma taslağının görüşüldüğü ve varılan uzlaşmaya karşı çıkıldığı öğrenilmiştir. Sözkonusu toplantıyı takip eden günlerde basına yansıyan, su konusunda Türkiye ile görüşmelerden bir sonuca varılamadığı yönündeki açıklama ve yorumlar gerçeği yansıtmadığı gibi, kavram kargaşası yaratıcı niteliktedir. Esasen konunun, bu aşamada doğru adresinin parti meclisi değil, Bakanlar Kurulu olduğu kamuoyunca takdir buyurulacaktır. Gelinen aşamada, KKTC Hükümetinin, iki devlet arasında mutabakatla sonuçlandırılan Hükümetlerarası Anlaşma taslağını, devlet yönetimi sorumluluğuyla sonuçlandırması ve gecikmeksizin projenin uygulama safhasına geçmesi beklenmektedir.”
Bu “muhtırayı” kaleme alanlar, “misafir” oldukları bağımsız bir ülkede, hangi kararın hangi mekanizmalarla alınacağına ilişkin söz sahibi olamayacaklarını bilmiyor olsalar bile; en azından şunu biliyor olmalıdırlar ki, ister tek başına, ister koalisyon ortağı olsun, bir ülkeyi yöneten partilerin kritik konulardaki kararlarını oluştururken kendi parti meclislerinde “durum değerlendirmesi” yapmalarında yadırganacak bir şey yoktur.
Asıl yadırganması gereken, “misafir” olduğunuz bağımsız bir yabancı ülkede, o ülkeyi yönetenlerin o ülkenin yönetimini ilgilendiren konularda aldıkları kararları nasıl aldıklarına dair “ahkâm” kesmeye kalkışmaktır ki; o “muhtırayı” kaleme alanların da gayet iyi bildiği gibi, bunu gerçekten bağımsız bir ülkede yapmaya kalkarsanız, karşılaşacağınız en “kibar” yanıt, “siz kendi işinize bakın bayım” olur!
Kuzey Kıbrıs Hükümetini oluşturan her 2 parti, “hükümranlıkla” ilgili son derece kritik bir konuda karar alırken, elbette durumu kendi Parti Meclislerinde değerlendirir, ardından Bakanlar Kurulunda tartışır ve ancak ondan sonra “misafir” Büyükelçiliği ilgilendirebilecek bir “karar” oluştururlar. Bu, aynı zamanda seçmen iradesinin ülke yönetimine yansıtılmasının da gereği olan demokratik bir tutumdur.
Sizin ülkenizde bu tür demokratik gelenekler unutulmaya yüz tutmuş, iktidardaki parti “tek adam” yönetimi altında “ben yaptım oldu” yaklaşımıyla hareket ediyor olabilir.
Sizin ülkenizde, en büyük metropolün parkına nasıl bir bina dikileceğine bile yetkili yerel yöneticiler değil, merkezi hükümetin başı karar verebiliyor olabilir.
Sizin ülkenizde bir tek adamın iki dudağı arasından çıkan sözlerle o ülke Ortadoğu bataklığına sürüklenebiliyor, iç savaşın eşiğine getirilebiliyor olabilir…
Ama “bağzı” ülkelerde, Hükümeti oluşturan partiler, toplumu ilgilendiren konularda dönüp kendi seçmenlerinin iradesini yansıtan Parti mekanizmalarının görüşünü almayı “demokratik bir teamül” olarak kabul edebiliyorlar işte…
“Misafiri olduğunuz” ülkede toplumu yönetenlere “doğru adres” göstermeye kalkışmak risklidir. Zira “doğru adresi” göstermeye yeltenecek adresin Cumhuriyet Meclisi karşısına, o Meclisin iradesinden büyük olduğu vehmine kapılanlar olmadığını hatırlatacak “onurlu” sesler yükseliverir…
“Onurlu sesler” demişken… İçişleri ve Sosyal Güvenlik Bakanı Asım Akansoy’un sözleriyle kapatalım konuyu:
“Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetecekleri, ekonomik, siyasi ve idari bir siteme olan ihtiyaç bağlamında da atılması gereken adımların salt ekonomik gözle değerlendirilemeyeceğini; ülkenin yönetiminin her boyutuyla Kıbrıslı Türklerde olması gerektiğini; özellikle “vesayet sisteminin” dönüşmesinin adım adım, çok boyutlu olarak düşünülmesi gerektiğini; reform dediğimiz hikayenin ekonomik temelli olamayacağını, bunun bir aldatmaya dönüşmemesi gerektiğini, bu nedenle ekonomik yeniden yapılanmanın önemli olmakla birlikte kendi başına yetersiz ve anlamsız olduğunu, bizim hayatın her alanına dair kapsamlı dönüşüm projeleri içiren bir modele olan ihtiyacımız olduğunu, bu bağlamda da bugünkü hükümet programının önemli bir “adım” olduğunu ifade ettim. Etmeye de devam edeceğim” diyor Akansoy ve devam ediyor:
“Konu basit: CTP Parti Meclisinin önüne konan “çalışma metni” ya da “müzakere metni” Kurultaydan sonra partimizin en üst organı tarafından kabul görmemiştir.
Farklı hassasiyetlerden yola çıkarak CTP, hükümetteyiz; sorumluluğumuzun bilincindeyiz; su konusuna önem ve değer veriyoruz, ancak suyun yönetimi konusunda Kıbrıslı Türklerin belirleyici olacakları bir yönetim ve işletme modeli yaratmalıyız demiştir.
Bu bir duruştur. Bu duruşun tarihsel, siyasal ve sosyal gerekçeleri vardır. Ve bizi seven sevmeyen herkesin bu duruşa saygı duyması esastır.
Son dönemlerde CTP’ye yönelik yapılan haksız eleştiriler ve saldırılar dikkat çekicidir. Biz halktan aldığımız yetkinin, sorumluluğun bilincinde hareket ediyoruz.
Dolayısıyla su gerekçesiyle ne sorumluluğumuzdan ne de duruşumuzdan vazgeçeriz.
Önce CTP’liyiz. Önce CTP PM kararı üzerinden yürürüz. Her siyasi parti gibi, her siyasi parti kadar. Ne siyasi kimliğimize saldırılmasını kabul ederiz ne de bizi çatışmaya çekmeye çalışanların gazına geliriz. CTP PM kararları bizim için esastır.
Biz...
Soğukkanlı bir şekilde bu ülkenin geleceğini kararlılıkla kuracağız. Ne istediğimizi, ne yaptığımızı, nerede olduğumuzu çok iyi biliyoruz.
İyi ki CTP var, iyi ki CTP’nin tarihsel gücü ve geleneği var.
Ne yardan geçeceğiz ne serden!
TC Elçiliğinin yaptığı açıklamanın talihsiz ve gereksiz olduğunu düşünüyorum. Evet kabine önemlidir, elbette kararı kabine verecektir. Ancak kabinede görev yapan bir CTP’li olarak benim için aslolan yukarıda da bahsettiğim gibi Parti Meclisinin kararıdır.”
Bence her “misafir”, ev sahibinin bu “kibar” yaklaşımını dikkate alarak hareket etmeli.