"Doğru zemin kendi kendini yönetmektir"
Türkiye ile ilişkilerde ‘doğru zemin’e değinen ve doğru zeminin de ‘kendi kendini yönetmek’ olduğuna vurgu yapan Erhürman, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasiye sahip olmanın önemine işaret etti.
CTP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman, ‘AB çatısı altında iki ayrı devlet’ zeminin bu günkü konjonktürde mümkün olmadığına işaret etti, bu tezi savunanlara seslendi: Bizim zeminimizi kaydırmayın. Biz yeterince zaman kaybettik.
BRT’de yayınlanan Birinci Boyut Programı’nda Pembe Paşaoğluları’nın sorularını yanıtlayan Erhürman, Cumhurbaşkanı’nı eleştirmediğinin altını çizerken, Cumhurbaşkanlığı makamının ‘daha aktif’ olması gerekliliğinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişinin, hükümetlerle doğru diplomasiyi kurmasının önerime işaret eden Erhürman, “Ben bunu yapabilecek kapasitem olduğuna kendi adıma inanıyorum. Çünkü ben UBP’lilerle, DP’lilerle, HP’lilerle de YDP’lilerle de çalışabiliyorum. Ne için ama çalışabiliyorum? Ben bu memlekete yapılması gereken şeyler için… Hepimizin ortak vizyonu kendi ayakları üzerinde duran ekonomi yaratmak için” şeklinde konuştu.
Türkiye ile ilişkilerde ‘doğru zemin’e işaret eden ve doğru zeminin de ‘kendi kendini yönetmek’ olduğuna vurgu yapan Erhürman, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasiye sahip olmanın önemine işaret etti.
“Bütün mesele bizim artık üzerimizdeki ölü toprağı üzerimizden kaldırmaktır. Hareketlenmektir ve sürekli varlığımızı dünyaya duyurmaktır” diyen Erhürman, bilim insanları, iş insanlarının da katılacağı bir sürecin koordine edilmesi ve ‘doğru insanları doğru yerlere gönderebilecek mekanizmaların sağlanması’ gerekliliğine işaret etti.
“Ben fikri eleştiriyorum… Benim kişilerle bir derdim yok”
CTP Cumhurbaşkanı adayı ve Genel Başkanı Tufan Erhürman, ‘AB çatısı altında iki ayrı devlet’ zeminin bu günkü konjonktürde mümkün olmadığına işaret etti, bu tezi savunanlara seslendi:
“Ben ne sağı ne de solu vurmaya çalışmıyorum. Neresinde vurdum sağı. Sadece kendini sağda tanımlayan arkadaşlar için şunu söylüyorum: bu zemin değişmelidir dedikleri noktada ben fikri eleştiriyorum. Bir kişiyi hiç bir zaman eleştirmedim. Benim kişilerle bir derdim yok. Ben bütün bu söylediklerimi meşru bir zeminden hareketle anlatıyorum. Dünyaya çözüm irademizi, barışı anlatmalıyız derken dünya ile ters düşmeyen, tam da tersine onların dili üzerinden de benim hak sahibi olduğumu onlara anlatan bir yöntemden bahsediyorum. Şimdi siz derseniz “hayır yöntem bu değildir” yeni zemin AB çatısı altında iki ayrı devlettir derseniz ve bende biliyorsam ki AB çatısı altında iki ayrı devlet olabilmesi için önce Anastasiadis’in bizi tanıması lazım.
Sonra BM’nin 5 Daimi üyesinin bunu onaylaması lazım. Sonra da AB’nin 28 Brexit’ten sonra 27 üyenin tek tek KKTC’yi tanıması lazım bunu biliyorsam, bugünkü uluslararası konjonktürde çok mümkün olmadığını da biliyorsam, evet bu tezi eleştiririm.
Eleştiriyi yaparken sağdaki X veya Y adayı eleştiriyor değilim. Bizim zeminimizi kaydırmayın. Biz yeterince zaman kaybettik. Bu söylediğinizle çok daha fazla zaman kaybederiz. Ve üstelik çözüm irademizi ve barışı anlatma fırsatımızı da yitiririz. Bunu da yitirdiğimiz zaman meşru taleplerimiz zeminini kaybeder. Dolayısıyla bu sizin teziniz Kıbrıs Türk Halkına daha fazla zaman kaybettirecektir eleştirisini yapıyorum. Bu kişiye değil fikre yönelik eleştiridir”…
“Cumhurbaşkanlığı makamı evet çok daha aktif olmalıdır”
Erhürman, Cumhurbaşkanı’nı eleştirmediğinin altını çizerken, Cumhurbaşkanlığı makamının ‘daha aktif’ olması gerekliliğinin altını çizdi.
Erhürman’ın ifadeleri şöyle:
“Sayın Cumhurbaşkanına kişiye yönelik de eleştiri yapmıyorum. Geçmiş cumhurbaşkanlarının hiçbirine yönelik de eleştiri yapmıyorum. Ama şunu söylüyorum; cumhurbaşkanlığı makamı evet çok daha aktif olmalıdır. Evet çok daha geniş kadrolarla çalışmalıdır. Çok daha fazla dış dünyada sesimizi duyurmalıdır. Ve bunlara ek olarak cumhurbaşkanlığı makamı çok daha fazla içerde de aktif olmalıdır. İçerdeki sorunlarımız konusunda da bunlar benim yetki ve görev alanımın dışındadır diye bir tavıra girmemelidir. Bunu da fikre yönelik olarak söylüyorum.. Önümüzdeki 5 yılda yapmama gibi bir lüksümüz yoktur diyorum. Çünkü memleketin gerçekleri ortada. Siyasi istikrar sorunumuz var. Yürütmede istikrarı özellikle orta ve uzun vadede plan, program ve işler açısından sağlamak noktasında cumhurbaşkanının o 5 yıllık istikrarlı görev süresine ihtiyacımız var”….
“Cumhurbaşkanlığı hükümetle siyaseten kamuoyu önünde yarışa girmek zorunda olan bir makam değil”
“Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık hükümet arasında medya önünde bu işi ben yaptım yarışı yaşanırsa öyle bir noktada kurulursa o ilişki elbette yürümez. Bu ilişkiyi doğru yerden kurabilirsiniz. Cumhurbaşkanlığı makamı hükümetle siyaseten kamuoyu önünde yarışa girmek zorunda olan bir makam değil. Cumhurbaşkanlığı makamı nasıl ki dışarıda kendisinden diplomasi ilişki beceresi bekliyoruz içerde de cumhurbaşkanlığı makamından diplomatik ilişki becerisi bekliyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükümetle didişmeyecek. Bugüne kadar cumhurbaşkanlarımız, cumhurbaşkanlığı tecrübemiz, cumhurbaşkanlığının genelde müzakerecilik makamı olarak fonksiyon görmüş olmasıdır. İçerdeki meselelerle çok da fazla ilgilenme ihtiyacı duymadı. Seçimlere girerken ilgileneceğim demiş olmasına rağmen bu olmadı. Demek ki bu yetki var bu da yapılabilir”…
“Yeniden aday olacaksanız, o 5 yıllık görev süresinde bir şeylerin yapılmış olmasına katkı koymuş olmalısınız…”
“Ben cumhurbaşkanlığında 5 yıllık görev süresinde hükümetle böyle bir yarışa ihtiyaç duymayacağımı düşünüyorum. 5 yıllık istikrarlı bir görev süresi var. Önemli olan bir defa daha aday olacaksanız bile ki illa da şart değildir, 5 yılın sonunda aday olmanız. Olacaksanız bile, o 5 yıllık görev süresinde bir şeylerin yapılmış olmasına katkı koymuş olmanızdır.
Hükümetlerle doğru diplomasi koymuş olmanızdır, başara bilmiş olmanızdır. Ben bunu yapabilecek kapasitem olduğuna kendi adıma inanıyorum. Çünkü ben UBP’lilerle, DP’lilerle, HP’lilerle de YDP’lilerle de çalışabiliyorum. Ne için ama çalışabiliyorum? Ben bu memlekete yapılması gereken şeyler için… Hepimizin ortak vizyonu kendi ayakları üzerinde duran ekonomi yaratmak”….
Türkiye ile ilişkiler…
“Olmazsa olmazım çok nettir”
Türkiye ile ilişkilerde ‘doğru zemin’e işaret eden ve doğru zeminin de ‘kendi kendini yönetmek’ olduğuna vurgu yapan Erhürman, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasiye sahip olmanın önemine işaret etti.
Erhürman’ın konuyla ilgili ifadeleri şöyle:
“TC ile ilişkilerde olmazsa olmazım çok nettir. Kıbrıs Türk Halkı kendi kendini yönetir. Kıbrıs Türk Halkı kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi ve demokrasi yaratmak için mücadele eder. Ve Kıbrıs Türk Halkı’nın kendi kurumlarını yönetme konusunda özgüveni vardır. Olmazsa olmaz budur. Ve ben bunu Başbakan iken de defalarca söyledim. Yani bugün söylemiyorum. Başbakanlık dönemimde protokol konusunda TC ile fikirlerimiz farklı oldu. Fikirlerimiz farklı oldu diye diplomatik kanallar hiçbir zaman kapanmaz. Bütün sorunların çözümünde kullanabileceğiniz bir tane temel yöntem vardır. O da diplomasidir”…
“Doğru zemin bizim kendi kendimizi yönetmemizdir”
“Kıbrıs Türk Halkı veya KKTC Türkiye ile doğru zeminde iyi ilişkiler kurmalıdır cümlesini kullanırken de ne dediğimi biliyorum. Doğru zemin bana göre bizim kendi kendimizi yönetmemizdir. İçerde kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomiye ve demokrasiye sahip olmamızdır. Dışarıda da doğru zemin bizim BM Güvenlik Konseyi tarafından belirlenen müzakere zeminine basarak, çözüm irademizi ve barışı inşa çabamızı durmadan anlatarak, meşru hak ve taleplerimizi gündeme getirmek ve biran önce çözüme ulaşma çabasını göstermektir. Bu zeminlerde kaldığımız müddetçe evet Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Diplomatik ilişkilerimiz iyi olmalıdır ki biz buralarda bu zeminleri sağlam tutalım ve bu zeminler üzerinde yürümeye devam edelim”.
“Neden haklı olduğumuzu Türkiye Cumhuriyeti’ne anlatmamız lazım”
“Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki politikasında değişiklik olduğu zaman zaten biz o diplomatik ilişki çerçevesinde tavrımızı bugüne kadar da hep koyduk. Görüş ayrılığım olması onlarla kavga etmem, küsmem, diplomatik ilişkiyi kesmem sonucunu asla doğurmaz. Çünkü diplomatik ilişki zaten neyi gerektirir? Görüşleriniz ayrı iken o diplomatik ilişki üzerinden uzlaşmaya varma çabası göstermenizi gerektirir. Yani TC’nin farklı politikası olduğunda bizimle aynı fikirde olmadığında yapmamız gereken şeyin ne olduğu belli. O diplomatik kanalları sonuna kadar açık tutarak bizim neden haklı olduğumuzu, neden bizim politikamızın daha doğru olduğunu Türkiye Cumhuriyeti’ne anlatmamız lazım. Diplomatik kanallar açık olması lazım ki biz bunu anlatalım. Yoksa TC politika değiştirdi biz de değiştireceğiz yoktur böyle bir şey”…
3 ayaklı vizyon…
“Çözümün gerçekleşmediği koşullarda var olan meşru ve haklı taleplerimizi aralıksız herkese anlatmalıyız”
“Bütün mesele bizim artık üzerimizdeki ölü toprağı üzerimizden kaldırmaktır. Hareketlenmektir ve sürekli varlığımızı dünyaya duyurmaktır” diyen Erhürman, bilim insanları, iş insanlarının da katılacağı bir sürecin koordine edilmesi ve ‘doğru insanları doğru yerlere gönderebilecek mekanizmaların sağlanması’ gerekliliğine işaret etti.
Erhürman’ın ifadeleri şöyle:
“Her yerde 3 ayaklı vizyonumuzu anlatıyoruz. Bu üç ayaklı vizyonun her üç ayağına dair de elbette insanlarımızın sorular var. Yani biz Saray önünde oturmakla yetinmemeliyiz diyoruz. Biz AB’ye gitmeliyiz, Brüksel’de olmalıyız Cenevrede, Strasbourg’da da olmalıyız. Başka merkezlerde de olmalıyız. Türkiye, İngiltere, Yunanistan, ABD, Rusya ile sürekli temas halinde olmalıyız. Hem bilgi sahibi olmalıyız hem de kendi pozisyonumuzu, çözüm irademizi, barışı inşa çabamızı ve bütün bunlara rağmen çözümün gerçekleşmediği koşullarda varolan meşru ve haklı taleplerimizi aralıksız herkese anlatmalıyız. Bu Beşli konferansa giderken sürecin bu şekilde çok iyi hazırlanması gerekiyor. Hep söylüyorum -kimsenin bizi bizden fazla düşünmesini beklememeliyiz. Kimse bizi bizden fazla düşünmez.
Artık bilim diplomasisi diye bir şey var. Bu kadar çok üniversitemiz var. Bu kadar çok uluslararası ilişkiler uzmanımız var. Biz bu insanlarla dünyanın çeşitli merkezlerinde daha çok lobi yapabiliriz. Daha çok derdimizi anlatabiliriz ”.
“Bütün mesele artık üzerimizdeki ölü toprağı kaldırıp, hareketlenmektir”
“5 yıl boyunca sürdüreceğimin ötesinde sürdüreceğiz diyorum bilinçli olarak. Çünkü sebebi şu; cumhurbaşkanlığından bahsediyorum cumhurbaşkanından değil sadece. Elbette cumhurbaşkanının Brüksel’de, Cenevre’de, Strasbourg’da, Amerika’da olması gereken zamanlar olacağı gibi cumhurbaşkanlığı içerisinde cumhurbaşkanı ile birlikte çalışan o geniş ekiplerin aralıksız olarak lobi çalışmaları, bilim diplomasisi, spor diplomasisi için yurtdışında olması gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığının bütün bunları koordine eden bir makam olması gerekiyor. Ve bunu yapacak potansiyelimiz de var. Ben buna yürekten inanıyorum. Bütün mesele bizim artık üzerimizdeki ölü toprağı üzerimizden kaldırmaktır. Hareketlenmektir ve sürekli varlığımızı dünyaya duyurmaktır. Bunun için cumhurbaşkanlığında onlarca istihdama gerek yoktur. Bir sürü insan başka görevlerde çalışırken bu çalışmaların içerisine katılmaya hazırdır. Bilim insanları, iş insanları da hazırdır bu işin içine girmeye. Önemli olan bunların koordinasyonunu sağlamak. Doğru yerlere doğru insanları sürekli olarak gönderebilecek mekanizmaları sağlamaktır”.
“Maraş’la birlikte Lefkoşa Uluslararası Hava Limanı’nın da açılmasını konuşacaksak, biz varız”
“Maraş’ta bizim derdimiz adım adım bizi çözüme götürecek, halkımızı uluslararası toplum ve uluslararası hukukla buluşturacak şekilde adım atmaktır. Ve meşru zeminimiz de vardır. Çünkü Maraş’ın eski mal sahipleri Kıbrıslı Rumlar geliyorlar Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuruyorlar. Hem mallarının iadesini istiyorlar hem de kullanım kaybından dolayı doğan zararlarının tazminini istiyorlar. Bunu alamadıkları zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidip bunlara ek olarak bir de Taşınmaz Mal Komisyonunun etkili iç hukuk yolu olmaktan çıkarılmasını istiyorlar. Şimdi bizin ne yapmamız lazım. BM Güvenlik Konseyi’nin bu konudaki kararları açık. İki tane unsurdan bahsediyor. Birincisi; Eski mal sahipleri oraya gelsin diyorlar, İkincisi de BM yönetimine devredin diyorlar. Eski mal sahipleri meselesi hukuki mesele o hal olur. Esas mesele BM yönetimine devredin ne demektir? Bunu BM ile bizim müzakere etmemiz gerekiyor. Nasıl ki Taşınmaz Mal Komisyonunu kurarken AİHM ve Avrupa Konseyi ile müzakere edildi. Burada da BM ile müzakere etmek gerekiyor. Ve BM’ye şunu sormak gerekiyor. Ne kastediyorsun BM yönetimine devirden? Belediye mi kuracaksın? Çöp mü toplayacaksın? İtfaiye mi kuracaksın? Polis mi kuracaksın? Bütün bunların önemli bir kısmını yapamayacağına göre gel bunun yönetimini işbirliği içerisinde nasıl yapabileceğimizin oturalım masaya ve konuşalım. Kıbrıslı Rumlar bu masaya dahil mi olmak istiyorlar? Onun da bir şartı var. 1990’larda BM kendisi getirmişti Güven Yaratıcı Önlemleri ve demişti ki Maraş’la birlikte Lefkoşa Uluslararası Hava Limanı da açılsın. Böyle bir şeyi konuşacaksak biz varız. Böyle bir güven yaratıcı önleme sonuna kadar varız. Çünkü bu bizi adım adım çözüme kavuşturacak”…
“Kıbrıs Türk Siyaseti’nde en geçerli propaganda yöntemi yüz yüze ilişkidir”
“Bizim öyle çok ciddi mali kaynaklarımız yok. Partinin kendi potansiyeli çerçevesinde hareket ediyoruz. Bu potansiyel çerçevesinde de propaganda ekibi kurduk. Kıbrıs Türk siyasetinde sevdiğim birşey var. O da şu; Kıbrıs Türk siyasetinde en geçerli propaganda yöntemi yüz yüze ilişki.Yani söz göze söylenir diye çok sevdiğim bir laf var. Sözümüzü insanlarla birebir ilişkide anlatma yükümlülüğü altındayız. Bence en doğrusu da o. Çünkü insanlar rahat rahat sorularını da sorabiliyorlar. O yüzden elimizden geldiği kadar insanlarımıza ulaşmaya çalışıyoruz”….
“Erken seçim nidaları da duyulmaya başlandı…”
“Propaganda için ne kadar para harcanırsa harcansın, ne kadar profesyonel olursa olsun bu amatör tarafının orada bulunduğunu düşünüyorum ve hala en değerli yöntemin de birebir insanlarla görüşmek olduğunu düşünmeye devam ediyorum… Açıkçası seçime çok ciddi bir kaynakla girmiyoruz. Çünkü her taraftan bir de erken seçim nidaları duyulmaya başlandığı noktada tabi ki partinin tüm kaynaklarını cumhurbaşkanlığı seçimine ayırmak gibi bir lüksümüz yok. Açıkçası biraz tasarruflu gidiyoruz”.
“Asla olası bir çirkin propagandanın içerisinde olmam”
“Ben Kıbrıs Türk Halkının en önemli hasretlerinden bir tanesi başka bazı ülkelerde olduğundan farklı olarak savaş dilini, birbirini perişan etme dilini kullanmaması olduğunu düşünürüm. Ve bundan da büyük keyif duyarım. Kıbrıslı Türk olmaktan da bu yüzden gurur duyarım. Biz Meclis’te başka yerde de zaman zaman sert tartışmalar yaşasak da insani ilişkiler düzeyinde birbirimizin yüzüne bakamayacak hale bugüne kadar gelmedik. Bugünden sonra böyle birşeye gelinmesine ben hiçbir şekilde katkıda bulunmam. Çünkü ben Kıbrıs Türk Halkı’nın bu olumlu özelliğinin, hasretinin korunması gerektiğini düşünürüm. Hatta bu hasretimizle dünyaya örnek olabilecek durumdayız diye düşünürüm. Ben asla olası bir çirkin propagandanın içerisinde olmam. Ama umarım sınırlar aşılmaz. Belli sınırlar aşılırsa o zaman zor oyunu bozar diye bir laf var. Bu oyun iyi bir oyundur, Kıbrıs Türk Halkının özelliklerini gösterir. Bunu bozmaya kalkan Kıbrıs Türk Halkının en önemli özelliğini bozmaya kalkmış demektir. Tarih önünde çok ciddi yargılanır. Umarım kimse böyle bir şeye tevessül etmez. Ben asla böyle bir şeye tevessül etmem”.