Doğumunuzda hazır bulunan kişinin egemen ve eşitliği!
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz geldi, gördü, gitti!
Giderken ne dedi?
“KKTC’de hükümet tamamdır!”…
-*-*-
Yılmaz’ın bu veya benzer ifadesi, diplomatik bir skandaldır…
Ama KKTC’de değil!
Çünkü işbirlikçi yağcıların zerre umurunda olmamıştır!
-*-*-
Ne var yani Cevdet bey bunu söylemişse?
-*-*-
Yabancı bir devletin bir üst düzey yetkilisi, KKTC Hükümeti’ne adeta “karne” veriyor!
“Sınıfı geçtiniz “diyor ve bizimkiler hala utanmadan, çekinmeden, “egemen eşit devletiz” diye türkü tutturuyor!
Konu budur!
Sizin devlet, egemen ve eşit değildir; olsa olsa sömürgedir ya da AB’nin dediği gibi, “yasadışı, ayrılıkçı bir varlık”tır!
-*-*-
Bu arada Yılmaz’ın tavrı ve açıklaması genelde KKTC siyasetine açık müdahaledir ama özelde de UBP’ye mesajdır… Cevdet Yılmaz, açıkça UBP’ye müdahale etmektedir ve “kurultay murultay yoktur” demektedir…
-*-*-
Hala, hiç utanmadan, “Eşit ve egemen devlet” mi diyorsunuz?
-*-*-
Vallahi galiba hata sizde değil!
Gerçekten değil!
Sizi doğuranda da eminim kabahat yoktur ama jinekolog ya da ebeniz büyük hata yapmıştır!
Doğum sırasında, “akıl” bir şekilde içeride kalmıştır, üzgünüm!
Sayın Ersin Tatar lütfen bırak ve git!
Gazeteci, belgeleyemeyeceği, ispat edemeyeceği bir haber ya da yorumu yazar ve her hangi bir kişinin bundan dolayı, maddi ya da manevi olarak canı yanarsa; o canı yanan gazeteciye karşı dava açabilir…
Zem ve kadih diye düzenlenir bu durum…
Açılan davaya “hukuk davası” denir ve bu davayı açma hakkı, çok önemli bir hak çeşididir…
-*-*-
Ama bunun tersi de vardır…
Gazeteci, diyelim ki bir haber yazdı, yorum kaleme aldı…
Bunun üzerine de örneğin ülkenin Cumhurbaşkanı, “… bunlar ajandır, bunlar dış mihraktır, yabancı istihbarat servislerinin işbirlikçisidir” dedi; o zaman da gazeteci, aynı davayı, döner Cumhurbaşkanı’na açar…
-*-*-
Ve kazanabilir!
Özgür gazete böyle bir dava açtı ve kazandı!
-*-*-
Efendim, ifade özgürlüğü meselesi…
Karşılıklıdır…
Gazetecinin ve cumhurbaşkanının ifade özgürlükleri eşittir!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Gazetecinin yazdığından dolayı, Cumhurbaşkanı “ruhen, madden, fiilen, fiziken zarara uğradım, ailem dağıldı” falan derse; gider hukuk davasını açar…
Gazeteci de, cumhurbaşkanının kendisiyle ilgili söylediklerini mahkemeye “aynı sebeple” götürebilir…
-*-*-
Özgür Gazete’nin, Ersin Tatar’a karşı kazandığı dava çok önemlidir…
Bu noktada, bazı yorumlara bakmak lazım…
Mesela, Gazeteciler Birliği diyor ki, “… Özgür Gazete’nin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar aleyhinde açtığı hukuk davasını kazanmış olması, siyasetçilerin “hakaret”, “iftira” ve “hedef gösterme” içerikli söylemlerinin dokunulmazlığı olmadığını hatırlatmıştır.”
-*-*-
Gazeteciler Birliği’nin şu uyarısı da önemlidir:
“… Gazetecilerin özellikle hedef gösterilerek sindirilmeye çalışıldığı örneklerin arttığı bir dönemde sonuçlanan bu dava, benzer süreçlere maruz kalan meslektaşlarımızın mücadelesi için yol gösterici olacaktır.”
-*-*-
Ayrıca, gazeteci – milletvekili kardeşimiz Sami Özuslu’nun, Basın – Sen Başkanı Ali Kişmir’e karşı açılan “ceza davası” ile ilgili yorumu da dikkatle okunmalıdır…
Bu dava, “hukuk davası” değildir…
Ne diyor sevgili Sami?
“… Gazeteci ve Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir arkadaşımız 6 Ekim’de mahkeme huzuruna çıkarılacak ve eğer dava Ağır Ceza Mahkemesi’ne giderse büyük olasılıkla tutuklu yargılanacak, yurtdışına çıkışı yasaklanacak.”
“Detaya gerek yok ama Ali Kişmir mesleği gereği yazdığı ve düşüncelerini ifade ettiği bir köşe yazısı yüzünden yargılanacak. Ali’nin yazısında ‘zem/kadih’ olduğunu iddia eden varsa, ‘sivil dava’ yani ‘hukuk davası’ açabilir. Ama devlet adına böyle bir dava açılması basın, düşünce ve ifade özgürlükleri bakımından kabul edilmezdir.”
-*-*-
Gazeteci kardeşim Rasıh Reşat’ın, Tatar gibi bazı siyasilere çok önemli bir mesajı var…
Yine bu konuyla ilgili…
Bir de buna bakalım isterseniz:
“… Olay karşısında adınıza açıklama yapanlara yüzde yüz güvenmeyin. Onların sizin çıkarınızı ya da itibarınızı koruduğuna yüzde yüz inanmayın. Hepsinin ayrı ayrı ajandaları olabileceğini, hatta sizi hançerlemek için bu fırsatları kolladıkları ihtimalini aklınızda tutun. Adınıza açıklama yazanların, yazdıklarınızdan hukuk önünde sorumlu olduğunuzu unutmayın.”
“Son örnekte, Ersin Tatar, Özgür Gazete muhabirleri ve yöneticilerinin dış mihrakların ajanları olduğunu yazmadı. Belki düşünmüştür. Ama o yazmadı. Malum dönemde onun açıklamalarını yazan kalem, şimdi hiçbir şey olmamış gibi bir yerlerde oturuyor, Tatar ise mahkum oluyor… Bence bundan daha önemli ders yok.”
-*-*-
Ve gelelim benim yorumuma…
Ne söylediğini bilmeden; nerede güleceğini, nerede üzüleceğini hatta nerede, ne zaman top oynayacağını dahi hiç kavramadan konuşan, gülen, üzülürmüş gibi yapan, top oynayan bir “cumhurbaşkanımız” var…
Her attığı adım, yeni bir skandala, fiyaskoya sebep olabiliyor…
Evet, dalga geçilecek konuşmalar yapıyor…
-*-*-
Bir çoğumuz, ciddi anlamda eğleniyoruz, “zaten her şeyi Türkiye idare ediyor, bu gariban da ortada dolaşıyor” diyoruz…
Ama, sonuç itibarıyla Özgür Gazete olayında, mahkemenin, yargının verdiği bir karar var!
Mahkeme diyor ki, “Cumhurbaşkanı da olsa, iftira atamaz, karalayamaz, hedef gösteremez, yalan söyleyemez…”
Ve mahkeme diyor ki, “KKTC’nin cumhurbaşkanı iftira attı, yalan söyledi, hedef gösterdi… 20 bin TL tazminat ödemesine…”
-*-*-
Bu mahkeme kararı geçiştirilemez!
Tatar, ya derhal istifa etmelidir çünkü artık kimse, söylediklerine inanmayacaktır…
Ya da en azından mahkemenin verdiği karara saygısını belirtip, Özgür Gazete’den özür dilemelidir…
Ayrıca, 20 bin TL tazminat ve mahkeme masraflarını da devlet değil, kendi özel hesabından ödemelidir…
-*-*-
Bir de başka bakış açısıyla olayı inceleyelim…
Tatar, oturduğu koltuğu dolduramadı…
Sürekli gaf yaptı…
Seviyeyi düşürdü…
Türkiye’de aşağılandığının dahi farkına varmadan, muhtarlarla, palyaçolarla, Nasreddin Hoca kılıklı adamlarla, mehtercilerle, hadi bilemediniz kaymakam ve valilerle bir araya geldi!
-*-*-
Bunun da ötesinde, hiç itiraz etmediği “egemen eşit golyandro sapı ve şiro” siyasetleri ile sözde temsil ettiği, hatta lideri olduğu toplumu, Dünya nezdinde küçülttükçe küçülttü…
-*-*-
Gerçekten bırakıp gitmesi; gelecekte kendisine selam verecek insan adedi açısından çok önemlidir…
Hem kendi kendini rezil etti hem de toplumu…
Ve mahkeme kendisine, “sen yalan söylüyorsun, bu insanlar ajan falan değil” dedi!
Daha ne desin?
-*-*-
Sayın Tatar, lütfen bırak ve git…
Olmadı, yapamadın…
Keşke hep maliyeci kalsaydın…
Fehim Nevzat beyi kaybettik… Ölüm, şu andaki bilimin yenemediği bir şey… İnsanların, önümüzdeki yıllarda 300 yıla kadar yaşayabileceklerinden falan söz ediliyor ki; 8 buçuk milyarın 8,4 milyarının yakın bir gelecekte topluca öleceğinden ya da öldürüleceğinden söz edenler de var… Neyse, konu bu değil… Konu, ölümden kimsenin kaçamayacağı konusudur… Ama ölüm, bazı insanlara hiç yakışmaz! Fehim bey bu insanların en başında geleniydi… Ne söylesek, ne yazsak boş… Kıbrıs, en güzel insanını yitirdi… En başta sevgili eşi Bilge hanım olmak üzere, çocuklarına, torunlarına, tüm sevenlerine başsağlığı dilerim… Sizi unutmayacağız Fehim bey…