Doğunun Paris’i; Diyarbakır
Türkiye’nin saklı cenneti Güneydoğu Anadolu…-2-
Didem MENTEŞ
Tarihin ilk dönemlerinden başlayarak birçok uygarlığın yaşam sürdüğü bölge Güneydoğu Anadolu… Müthiş bir tarihi geçmişi olan bu bölgenin mihenk taşları arasında Diyarbakır geliyor. Geçmişte Romalıların, Bizanslıların ve Osmanlının egemenliğini sürdürdüğü Diyarbakır, Anadolu'nun tüm kokusunu içinde barındırıyor.
Bu hafta gezi yazımızda yer verdiğimiz Diyarbakır, gerek tarihi geçmişi gerekse günümüzdeki konumu ile önemli bir yer olmanın özelliğini taşıyor.
Bizi o kadar çok şaşırtan bir kentleşmeye sahip olan Diyarbakır, eğitim araştırma hastanelerinin de bulunduğu Güneydoğu Anadolu’nun bir merkezi haline gelmiş durumda.
“Doğunun Paris’i” olarak da tanımlanan Diyarbakır’da, çeşitli sosyal aktiviteleri yanında mutfağıyla, doğal güzellikleriyle ve insanıyla mutlaka gezilmesi gereken yerlerden…
“TAŞ KENT” DİYARBAKIR…
Tur eşliğinde gezdiğimiz Güneydoğu Anadolu bölgesine Kahramanmaraş ve Adıyaman’ın ardından Diyarbakır ve Batman Hasankeyf ilçesi ile devam ediyoruz.
Diyarbakır ili sınırları içinde yer alan, tarihin eski dönemlerinden kalma pek çok doğal ve yapay mağara bulunuyor. Bu mağaralar mesken olarak ya da farklı amaçlarla kullanılmak için yapılmış
Diyarbakır’ın en ilginç özelliklerinden bir diğeri ise geçmişinin taşlarla örülü olması. Yol boyunca geçtiğimiz yerleşim yerlerinin merkezinde koca koca taşlar dikkat çekiyor. Evlerin arasında, yeşil alan bölgelerinde büyüklü küçüklü taşlar objektiflerimize takılıyor. Bu taşlar yüzbinlerce yıl önce Karacadağ gibi volkanik dağların kraterlerinden püsküren lavların etkisinin sonucu oluşuyor. “Taş kent” olarak adlandırılan Diyarbakır’ın taşlarının başında bazalt geldiğini öğreniyoruz. Bazalt taşları Diyarbakır’ın mimarisine can veriyor…
“KKTC ADETA KÖY KALDI”
Diyarbakır’a girer girmez ise modern kentleşme, yüksek katlı binalar ve çevre düzenlemesi dikkatimizi çekiyor. Apartmanların olduğu bölgede müstakil evlerin bulunmaması, sadece apartmanların altında işyerlerinin benzer şekillerde bir düzenlemeyle yapılması örnek alınacak türden. Daha eskiye dayanan şehir merkezine girdikçe de evlerin ve çarşının mimari yapıları da oldukça dikkat çekici. Çoğunlukla bazalt taşlarından yapılan tarihi mimariler ön planda.
Diyarbakır’ı bambaşka hayal edenlerin şaşkınlığa uğradığı gezide, “KKTC adeta köy kaldı” yorumları da yapılıyor.
“BİZ MEDYANIN OYUNUNU BOZANLARDANIZ”
“Bekir’in diyarı” olarak hikâyesini dinlediğimiz Diyarbakır isminin ‘Diyerbekir’den geldiğini öğreniyoruz. Bugüne dek Diyarbakır’ın medya tarafından genellikle olumsuz tanıtıldığını, bambaşka bir yönünü gösterdiklerini öğreniyoruz. Bunu Diyarbakır’ın bir şiiri ile özetliyorlar: “Bu şehir Diyarbekir / Zemini kayalıktır / İklimi Serttir, İnsanları Merttir / Cesurdur, Delikanlıdır / Kötü Tanıtmış O da Medyadır / Biz Medyanın Oyununu Bozanlardanız…”
DOĞUNUN MERKEZİ…
Güneydoğu’nun giderek geliştiğini anlatan tur rehberi, Diyarbakır’ı doğunun merkezi olarak isimlendiriyor.
Diyarbakır, eğitim araştırma hastanelerinin de bulunduğu Güneydoğu Anadolu’nun bir merkezi haline gelmiş durumda.
“Doğunun Paris’i” olarak da tanımlanan Diyarbakır’da, çeşitli sosyal aktiviteleri yanında doğal güzellikleri ve mutfağıyla da meşhur.
DİYARBAKIR LEZZETLERİ; CİĞER VE KARPUZ…
Diyarbakır denildiği zaman akla ilk gelen ‘ciğer’ oluyor. Bu lezzeti tatmak için meşhur Ciğerustam restorana gidiyoruz. Kimileri çeşitli kebap türleri yanında, tadı damağımızda kalan ciğerden yiyor. Ciğer bu yörede tadılması gereken yemeklerden. Diyarbakır’ın meşhur yiyecekleri arasında karpuz kayısı adı verilen Diyarbakır karpuzu geliyor. Yörenin simgesi haline gelen karpuz Türkiye’nin en lezzetli karpuzları arasında ilk sırada yer alıyor.
Güneydoğu Anadolu bölgesinde alkol satışı yapan yerler neredeyse bulunmuyor. Alkol satışı yapılan tek yere Diyarbakır çarşısında bir iki cafede rast geliyoruz.
ŞAİRLER MEMLEKETİ
Diyarbakır özellikle el sanatları bakımından birçok ürünün bulunduğu bir il. Sipahi isimli çarşıda kilim sanat, keçeci ve çeşitli satıcıların bulunduğu bir merkez. Çarşı, yapısı bakımından ilginç bir görünüme sahipken, buram buram tarih kokuyor.
Diyarbakır ayrıca aydınlar ve şairler memleketidir. Ünlü şairler Cahit Sıtkı Tarancı, yazar Ziya Gökalp ve Ahmet Arif’in doğup büyüdüğü yerdir Diyarbakır. Çarşının daracık sokaklarından geçerek, bu şairlerin evlerini ziyaret edebilirsiniz. Mimari yapısıyla bu evler hayranlık uyandırıyor.
TARİHİ YAPILAR
Diyarbakır’ı keşfetmeye çarşıda ilerleyerek devam ediyoruz. İslamiyet’in 5. Harem-i Şerifi olarak kabul edilen, Mor Thoma Kilise’nin çevrilmesiyle yapılmış Ulu Cami’ye varıyoruz. Anadolu’nun en eski camilerinden olan Ulu Cami’nin mimarisi kara taştan yapılmış. Camide ayrıca ünlü bir güneş saati bulunmakta. Ulu Cami sonrası Dört Ayaklı Minare Cami’ye gidiyoruz. Yekpare taş sütun üzerine dört köşeli olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Dört ayağın önemi, dört İslam mezhebinin simgesini taşıyor.
Yürüyerek devam ettiğimiz çarşının sonunda Diyarbakır surlarını görüyoruz. Özellikle birçok medeniyetin izlerini taşıyan Diyarbakır surları, uzunluk bakımından Çin seddinden sonra dünyanın ikinci en uzun suru, yükseklik ve genişlik açısından ise dünyanın en yüksek suru olma ünvanını taşıyor.
DİCLE VADİSİNDE DİLEK TUTUYORUZ…
Diyarbakır turumuzu Dicle vadisiyle tamamlıyoruz. On Gözlü Köprü’ye gelerek Dicle nehrinin o güzelliğine şahit oluyoruz. Hava kapalı olsa da nehrin akışındaki manzara görülmeye değer. Burada Hıdırellezlere yöre insanları beze dilek yazıp bu köprüden Dicle’ye atarmış. Köprünün üzeri onlarca insanla dolup taşarken, köprü kenarında kurulan çay tesislerinde dinlenenler oldukça fazla. Geziye katılan bizler de kalplerimizden geçen dilekler için, Dicle’ye madeni para atmaktan kendimizi alamıyoruz…
BATMAN’DA HASANKEYF İLÇESİ SULAR ALTINDA KALACAK
Diyarbakır’daki gezimizin ardından ertesi gün Batman’a geçiyoruz. İlk durağımız 12 bin yıllık Hasankeyf oluyor. Hasankeyf, Batman'a bağlı olan, iki yakasını Dicle'nin ayırdığı tarihi bir ilçe.
Hasankeyf, Dicle’nin ilk uygar halkı olarak görülen hurri kabilelerinden sonra buraya birçok uygarlıklar hakim olurken, 1517 yılında Osmanlı topraklarına katılmış bir yer. Bölge içerisinde Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Köprüsü, Sultan Süleyman Külliyesi, Er Rızk Cami, Büyük Saray, İmam Abdullah Zaviyesi, Artuklu Hamamı, Ulu Cami, Hasankeyf Kalesi ve gözetleme kulesi bulunuyor. Bu bölge 1981'de doğal koruma alanı ilan edilmiş. Hasankeyf bir süre sonra Ilısu Barajı yapılacağı için sular altında kalacak. Şehir sular altında kalmadan dağ eteklerine doğru yapılar taşınıyor. Oldukça güzel olan bu bölgeyi sular altında kalmadan görmenin mutluluğunu elbette yaşıyorum. Kale kapalı olduğu için şehrin içini gezemesek de, şehrin karşısına kurulan çay bahçesinde kahvemizi yudumlarken karşımızdaki manzarayı görmek oldukça keyifliydi. Hasankeyf tanıtım kitabında yazdığı gibi; arkeolojik kazılar bitmeden, kültür varlıkları taşınmadan kalenin güvenliği sağlanmadan Hasankeyf (Hısnıkef)’e su gelmemeli…
Diyarbakır’ın geçmişi taşlarla örülü
Diyarbakır modern kentleşmesi dikkat çekiyor
Eski Diyarbakır evleri ve çarşının mimarisi…
Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi
Sular altında kalacak olan Hasankeyf