Doğuş Özokutan Çiftçioğlu ile… ‘Olağan Denemeler’
Doğuş Özokutan Çiftçioğlu ile… ‘Olağan Denemeler’
Simge Çerkezoğlu
Doğuş Özokutan Çiftçioğlu idealleri için maddi ve manevi hiçbir çabadan kaçınmayan bir gazeteci. Bu kez bir kısa film projesi olan ‘Olağan Denemeler’ ile karşımıza çıkarken olağanüstü bir işe imza atıyor. Genç bir kadının “ben kimim, yaşama sebebim ne?” sorularına cevap bulmak için yola çıkarken dünyanın en eski bağımsız film festivalinden önemli bir ödülle geri dönüyor. Böylece sorunun cevabı kendiliğinden bulunmuş oluyor.
Öncelikle bir hayal olarak başlayan film projesinin nasıl gerçeğe dönüştüğünü Doğuş’tan dinliyoruz. Mutluluğuna ortak oluyoruz.
“Eşim Vasvi ile sıklıkla belgesel çalışmaları yapıyoruz ancak her zaman için bir kısa film yapma hayalimiz ve buna bağlı olarak senaryolarımız vardı. Hangisini yapacağımız konusunda kararsızdık. Tabii maddi ve teknik şartlar da bizi bugüne kadar biraz engelledi. İyi bir şey yapalım, profesyonel çalışalım istedik. Şartlar geçtiğimiz yıl uygun oldu. İlk başta uzun süre sponsor aradık ama bulamadık. Anladık ki bu iş bu şekilde olmayacak. Biz de borç para alıp bağımsız olarak yapmaya karar verdik. Elimizde Kıbrıs sorununa ilişkin senaryolar vardı. Ama Ada’da yapılan üretimin zaten önemli bölümü siyaset ve Kıbrıs konusunu işliyordu. Oysa devam eden, akıp giden hayatımızda başka şeyler de var diyerek projemizi netleştirdik.”
İNSAN NİÇİN YAŞAR?
Olağan Denemeler filmi sadece bir kısa film olmaktan öte ayrıca çok da etkileyici bir senaryoyu içinde barındırıyor. Film çok önemli bir soruya cevap arıyor. İnsan niçin yaşar?
“Senaryo hayatın anlamını bulmaya çalışan ama bulamayan, hayatından memnun olmayan, sıkıcı bir hayat yaşadığını düşünen bir kadının intihar denemelerini anlatıyor diyebiliriz. Aslında kadının biraz da intihara karşı duran bir yapısı var. Fakat senaryo felsefenin en temel sorusu olan “insan neden yaşar” sorusuna cevap arıyor. Ben neden varım diye soruyor. Hayatımın anlamı ne diyor. Elbette sosyolojik ve toplumsal boyutu olmakla birlikte, tamamen Kıbrıs’a odaklanmak yerine, genelleme yapıyoruz. Herkesin kendine sorduğu ve sorması gereken bir soruyu irdeliyoruz. Bazılarımız toplumun verdiği rolleri üzerimize giyiyor öylece yaşıyoruz fazla sorgulamıyoruz. Kadınsın, evlenirsin, çocuk yaparsın diyoruz. Bazılarımız ise cevapları bu şekilde belirleyemiyor, bize biçilen rollerin dışına çıkıyoruz. O zaman da bu soruları sormak kaçınılmaz oluyor. Tabii ki intihar etmiyoruz ama hayatlarımıza bakıp doğru yerde miyiz diye de soruyoruz. Temelde de bunu vurguluyoruz. Filmden önce bu konuyu çok araştırdım, çok kitaplar okudum. Örneğin Boğaz Köprüsünden atlayan ve kurtulanlar hep atladıkları anda pişman olduklarını söylüyorlar. Tüm bunlar çok ilgimi çekti. Bu konularda pek çok araştırma da yapıldı, ben de hepsini okumaya çalıştım.
Yaşamak kendi başına zahmetli bir iş... Sıklıkla neden yaşıyoruz sorusunu soran birisi olarak. Doğuş’un da bu soruyu kendine sorup sormadığını ya da cevap bulup bulmadığını merak etmeden edemiyorum. Bu soru karşısında çok gülüyor, cevabını kısmen de olsa veriyor.
“Bu çok özel bir soru, hepimizin hayatında sorgulamalar mutlaka vardır. Neden yaşıyorum sorusu çok önemli ve gerekli bir soru. İnsanlar bu soruyu kendilerini mutlu edecek hayat yolunu bulmak için sormalı.”
PROFESYONEL ÇALIŞMA
Çekimler sırasında set çalışmalarınızdan gözlemlediğim kadarıyla hep profesyonel kişilerle çalıştınız diyebiliriz sanırım…
“Başroldeki kadını Hatice Tezcan canlandırıyor. Görüntü yönetmenimiz Pieter Verburg Hollanda’dan geldi. Kod Adı Venüs filminde de çalışmıştı. Mete Azizoğlu da kameramanımız. Rıza Şen dekor sorumluluğumuzu yaptı. Senaryoyu ben yazdım, yönetmenliği ise Vasvi Çiftçioğlu ile birlikte yürüttük. Projede hep profesyonel kişilerle çalıştık. ”
Kayalar köyünde yapılan çekimlerde ben de ekibi ziyaret edenlerden biriydim. Çalışmalar hummalı bir şekilde devam ediyor, bende de büyük bir merak uyandırıyordu.
Çekimleri farklı mekanlarda üç güne sığdırdık. Efruz Apartmanı’nda, Kayalar köyünde ve Getto Restorant’da çekim yaptık. Herkes bize çok destek oldu. Etik Hastanesi’ni ve bir de mimarlık ofisi kullandık. Film tamamen sessiz çekildi, metinler üzerine okundu. Karakterin dışarıdan durumunu anlattığı, diyalogu olmayan bir film oldu. Bir iç yolculuk anlatıldı. Metin yine Hatice Tezcan tarafından seslendirildi. Kurguyu Tim Klok yaptı. Hollandalı başarılı bir kurgucu. Peter ve Tim filmdeki iki önemli isim. Ancak daha çok yurt dışında olan isimler. Bu süreçte çokça uzaktan iletişimle çalışmamız da oldu. Değişik bir deneyim oldu bu da. Biz kaba kurguyu yaptık. Tim ise devamını getirdi. Müzik ise İnal Bilsel tarafından yapıldı. Genç bir müzisyen ve değişik tarzı var.
“PROJE YAPMAKTAN ÇEKİNİYORUZ”
Film yapmak hayli maliyetli bir süreç, sponsorluk konusunda toplum da devlet de biraz tutucu gibi…
“Sanırım bu biraz da kültürle ilgili bir durum. Mesela gazeteci olarak sen de bilirsin reklamcılıkta da aynı konu vardır. Marka tutundurma diye bir mantık yoktur. Günübirlik kampanyalar için reklamlar verilir. Mal satılır. Reklamcılık sektörünün gelişmemesine paralel olarak sponsorluk da ülkede gelişmedi. Bunu hala bir iyilik gibi görüyorlar. Elbette bir noktaya kadar iyilik ama işin sosyal sorumluluk ve reklam boyutu da var. Aslında bu tip projeler onlara her iki noktada da yardımcı olabilir ama çok farkına varamıyorlar. Kendi kendilerine zarar veriyorlar. Bu düşünce henüz yaygın değil ve şirketlerimiz de yeterince kurumsal değil. Biz ülkede hatırı sayılır tüm şirketlerle görüştük ancak ilgilenmediler. Devletin de bu konuda belirli politikası yok. Belli kıstas veya destek şartları da yok. Çok araştırdım bulamadım. Oysa ihtiyaç duyulan para fazla değil, bir şirketin çalışanlarına vereceği bir gecelik yemek parası belki. Zihniyet olarak dünyadan geride ve sanata değer verilmeyen bir ülkedeyiz bu sadece film için de geçerli değil. Sanatın her alanında bu durum aynı bizler de destek bulunamadıkça proje yapmaktan çekiniyoruz. Nereye kadar azami giderle, gönüllü ya da borçla projeler üretilebilir ki, bilemiyorum.”
İlk günden bu yana esas amaç filmi göstermekten çok festivallere göndermekti. Öyle de yapıldı. Film bugüne kadar farklı festivallere gönderildi.
İlk düşüncem gerek Türkiye’deki gerekse de farklı ülkelerdeki festivallere göndermek. Şu ana kadar dünyanın farklı festivallerine de gönderdik. Zaten kısa filmin çok akımı yok. Sinemada falan göstermek mümkün değil. Kısa filmler farklı seyirci kitlesi olan değişik yapımlar. Kendine özgü bölümleri olan, bazen bir uzun metrajlı film kadar ilgi gören, para harcanan farklı özellikleri olan projeler. Festivallerden sonra Kıbrıs’ta da gösterebiliriz tabii biliyorsunuz bazı festivaller için ille de ilk gösterim olma şartı aranıyor. İlerleyen zamanda burada göstermeyi de arzu ediyoruz tabii. İlk ödülümüz Amerika’dan geldi bile. Çok heyecanlıyız.”
İLK ÖDÜL AMERİKA’DAN
Filme ilk ödül World Fest Huston Uluslararası Film Festivali’nden geldi. İlk ödül diyorum çünkü devamının da geleceği kanısındayım. 19 Nisan’da yapılacak ödül töreni için hayli heyecanlı olan Doğuş festivalin önemini anlatıyor.
“Bu festival çok köklü kırk sekiz yıldır yapılan bir festival. En eski bağımsız festival olarak anılıyor. Huston Texas’da yapılmaktadır. Bugüne kadar Steven Spielberg, George Lucas, Ange Lee Ridley Scott ve Brian De Palma gibi pek çok ünlü yönetmenin ilk ödüllerini aldığı festivaldir. Her yıl Nisan ayında yapılır ve 55 civarında bağımsız uzun metrajlı film ile 100’e yakın kısa film gösterimi, panel, seminer ve organizasyonlar ile halka açık olarak yapılır. On gün süren festivale genelde 30.000’den fazla seyirci ve 500’ü aşkın sinemacı katılır. Bize yeni kapılar açması açısından orada bulunmanın önemli olduğunu düşünmekteyiz.”