Dohni ve Aşşa katliamlarında yakınlarını kaybeden Leyla Kıralp ve Despo Englezu Zisimu’ya anlamlı ödül... (1)
1974’te Dohni ve Aşşa katliamlarında yakınlarını kaybeden Leyla Kıralp ve Despo Englezu Zisimu’ya POGO tarafından anlamlı birer ödül verildi...
POGO Kadın Hareketi 8. «Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau» Kadın Katkı Ödülleri töreni geçtiğimiz Pazartesi gecesi (21 Ekim 2024) Kıbrıs Gazeteciler Birliği lokalinde gerçekleştirildi. POGO Kadın Hareketi, Leyla Hüseyin Kıralp ve Despo Englezu Zisimu’yu 8. “Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau” Kadın Katı Ödülü”yle onore etti...
“Hayatın her alanından kadınları öne çıkarmak ve kadınları sınırlayan toplumsal cinsiyet kalıplarının ve algılarının yıkılmasına katkıda bulunmak amacıyla POGO Kadın Hareketi’nin 2017 yılından itibaren gelenekselleştirdiği «Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau» Kadın Katkı Ödülleri” böylece sekizinci kez sahiplerini buldu.
Toplumlararası çatışmalardan 60 yıl, 1974’teki darbe savaştan bu yana geçen 50 yıl sonra, POGO Kadın Hareketi “ölümler, kayıplar, yerinden edilmeler gibi kelimelerle damgalanan günleri” düşünerek ve Kadın Katkı Ödülleri aracılığıyla ülkemizin Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kadınlarının çektiği acılara işaret etme amacıyla bir Kıbrıslırum ve bir Kıbrıslıtürk kadını onore ederek, bu yıl «Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau» Kadın Katkı Ödüllerini Despo Englezu Zisimu ve Leyla Hüseyin Kıralp’a verdi.
Ödül töreninde POGO Genel Sekreteri Skevi Kukuma, AKEL Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, ödülü alan Leyla Hüseyin Kıralp ve Despo Englezu Zisimu birer konuşma yaptılar... Bu konuşmaları, okurlarımızla paylaşmak istiyoruz...
SKEVİ KUKUMA’NIN KONUŞMASI...
«Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau» Kadın Katkı Ödülleri’nin Despo Englezu Zisimu ve Leyla Hüseyin Kıralp’a takdim edildiği etkinlikte POGO Kadın Hareketi Genel Sekreteri Skevi Kukuma yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“2017 yılında POGO Kadın Hareketi olarak Kadın Katkı Ödülü’nü kurumsallaştırma kararını aldığımızda, neyi amaçladığımızı çok iyi biliyorduk. Bir yandan cinsiyetler arasındaki eşitsizliği ve genel olarak eşitsizliği besleyen toplumsal cinsiyet kalıplarına karşı mücadeleyi yoğunlaştırmak hayatın çeşitli alanlarından kadınları öne çıkarmak istedik. Zaten kadınların, özellikle de toplumun alt katmanlarından gelenlerin, daha az ayrıcalıklı olanların, işsizlerin, düşük emekli maaşı olanların, tek ebeveynlerin, göçmenlerin ve mültecilerin, engelli kadınların ve LGBTQI kadınların sorunlarını çok iyi biliyoruz.
Diğer yandan, kadınların ve toplumun aleyhine çağdışı toplumsal cinsiyet kalıplarını yeniden türeterek moda ve güzelliği öne çıkaran gösterişli galalara ve gecelere katılmayan kadınlara ışık tutacak bir kurumsallaşmayı yaratmak istedik. Çalışmaları ve katkılarıyla toplumumuzun ilerlemesine, kolektif iyiye ve toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunan kadınları ön plana çıkaran bir kurumsallaşmayı yaratmak istedik.
Tabi ki, bu ödüle Klio Hristodulidu ve Katina Nikolau'nun, gerçekten öncü iki kadının adını vermeyi kararlaştırdık. Hepinizin bildiği gibi, bu iki kadının hayatları toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşitlik, kadın hakları, ilerleme ve adalet mücadeleleriyle özdeşleşmiştir.
Bugün, Kadın Katkı Ödülü’nün ilk takdiminden 8 yıl sonra, kadınların maruz kaldığı eşitsizliğin nedenlerinin ortadan kalktığını ya da bize göre yanlış mesajlar veren çağdışı kurumların ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Bununla birlikte, hayal ettiğimiz toplum için mücadele eden herkese ilham kaynağı olabilecek pek çok kadını bu Ödülle onurlandırmayı başardık.”
“SAVAŞIN DERİN BİR CİNSİYET BOYUTU VARDIR...”
“Bu yıl, toplumlararası çatışmalardan 60 yıl, darbe ve istila ile 1974’te Kıbrıs aleyhine işlenen çifte suçtan 50 yıl sonra, POGO Kadın Hareketi olarak ölüm, ihanet, kayıp, yerinden edilme gibi sözlerin damgasını vurduğu günleri düşünerek, ülkemizin Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kadınlarının çektikleri acılara Kadın Katkı Ödülü aracılığıyla işaret etmeyi seçtik.
Bilindiği gibi, savaşın derin bir cinsiyet boyutu da var. Antik çağlardan günümüze kadar savaş dönemlerinde cinsiyet hiyerarşisi daha da güçlenmekte ve cinsiyet ilişkileri başka bir boyuta geçmektedir. Çoğu kez savaş tamamen erkeklerin meselesi, ordular ve silahlar arasındaki şiddetli bir çekişme olarak görülüyor. Bu algı, erkeklerin doğal olarak şiddete eğilimli olduğu, kadınların ise duygusal olduğu ve pasif bir rol sürdürdüğü yönündeki basmakalıp aşırı basitleştirmeden kaynaklanmaktadır.
Bir savaşın sonunda hem ödüller hem de kayıplar genellikle kazananlar ve kaybedenler olarak erkeklere atfedilir. Antik çağdaki ganimet toplama ve ganimet kaybı gibi, sınırların genişlemesini veya daralmasını hesaplama ve öldürülenleri, esir düşenleri, kayıpları sayma eğilimindeyiz. Ancak teorik olarak başaktörlerin gölgesinde kalan kadınların yaşadıkları acıları görmüyoruz.”
“KADINLAR ESKİ ÇAĞLARDA GANİMET OLARAK GÖRÜLÜYORDU...”
“Eski çağlarda kadınlar savaşlarda ganimet olarak görülüyordu. Günümüzde kadınlar ve çocuklar sivil nüfusun en büyük kesimi olarak kabul ediliyor saldırıların, genellikle ana hedefleri arasında yer alıyor ve yan kayıplar olarak adlandırılıyor. Bunlara ilaveten, savaşların ardından durumu daha da kötü hale gelmiş olan kadınlar yeni duruma uyum sağlamada büyük zorluklar yaşıyor ve çoğu zaman sömürülüyor, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve insan ticareti kurbanı oluyor.
Kıbrıs'ın durumu da farklı değil. 1963-64’ün toplumlararası çatışmalarından ve 1974'ün trajik olaylarından sonra insan kayıplarını saydık, kendi yurdumuzda mülteci olduk, toplum olarak yıkımın ardında bıraktığı travmayla yaşamak zorunda kaldık. Halkımızın evlatları öldü, esir düştü, kayıp oldu, mahsur durumda kaldı.”
“TECAVÜZLER PEK KONUŞULMADI...”
“Ancak toplumlararası çatışmaların ve savaşın kadınlar üzerindeki olumsuz sonuçları bu denklemde yer almıyor. Toplumsal tabular ve ataerkil yapıdaki toplum nedeniyle Kıbrıslı kadınların yaşadıkları -her yerde olduğu gibi burada da- karanlıkta bırakıldı, hatta bazıları susturuldu. Mülteciliğin, yerinden edilmenin, sevdiği insanları kaybetmenin, kayıpların akıbetinin belirlenmesi bekleyişinin, köylerinde direnişin ve mahsur durumda kalmanın açtığı yaraları tedavi etmede, hayatı yeniden inşa etmede ve aileyi desteklemede, toplumun yeniden inşasında ve ekonomide kadınların rolüne çok ender değinildiği bir gerçektir. Kıbrıslırum kadınların Attila'nın elinde uğradıkları tecavüzler hiçbir zaman resmi olarak kayıt altına alınmadı ve Kıbrıslıtürk kadınların EOKA B'ci Kıbrıslı Rum faşistlerin elinde uğradıkları tecavüzler hakkında konuşanların sayısı da çok azdır.
Kıbrıs kadını vatanımızın istilasının ve devam eden işgalinin sonuçlarına karşı koyma mücadelesine etkin bir şekilde katkıda bulunarak kelimenin tam anlamıyla hayat mücadelesine canla başla katıldı, kitleler halinde çalışmaya başladı. Çadırlarda ve açık arazideki mutfaklarda ailenin bakımı için uğraşmaya, mülteci yerleşim birimindeki evi, daireyi, yabancı bir evi terk etmek zorunda kaldığı köyündeki evinin anılarıyla yeniden ailesinin ikametgahı haline getirmeye başladı.”
“KADINLAR VE KAYIPLAR...”
“Kayıp şahıslar konusunu gündemde tutan ve hala daha bulunamamış olan Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kayıplarımızın bilgilerinin toplanması, mezarlardan çıkarılması ve kimliklerinin belirlenmesi çalışmalarını günümüze kadar devam ettiren Kayıp Şahıslar Komitesi’nin faaliyete geçmesinin yolunu açanın kayıp anneleri ve eşlerinin militan eylemleri olduğunu kabul etmeliyiz.
Yaşadıkları kayıp ve acıya, henüz 12 yaşındaki çocuklarından ayırılarak eğitimlerine devam etmeleri için onları özgür bölgelere göndermek zorunda kalmalarına rağmen, mahsur durumda kalan insanlarımızın ve ailelerinin yokluk, yoksulluk ve korkutmalara rağmen, onların yılmamalarını sağlayan ve onlara destek olan kadınların güçlü mevcudiyetidir.
Ayrıca yerlerinden edilip evlerini terk etmek zorunda kalan ve ailelerinin barınabilmesi ve geçinebilmesi için gerekli maddi olanakları arayışlarında kendilerini Kıbrıs'ın ve dünyanın farklı yerlerinde bulan, İngiltere'ye, Avustralya'ya, Amerika'ya, Yunanistan'a ve diğer ülkelere göç etmek zorunda kalan ve geri dönmeyi beklerken hayatta kalma mücadelesi verenlerden pek söz etmedik.”
“KAYIP VE GÖÇMENLİK ACISI YAŞAMIŞ İKİ KADIN...”
“8. Kadın Katkı Ödülü ile onurlandırılan Despo Englezu ve Leyla Hüseyin Kıralp sevdiklerini kaybettikleri için yıkımın ve kaybın, ama aynı zamanda doğup, büyüdükleri köylerinden ve evlerinden uzakta yaşadıkları için yerinden edilmenin de acısını yaşamış olan iki kadındır.
Bu yılki ödül töreni aracılığıyla, çatışmaların, savaşın ve işgalin Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk, Kıbrıslı kadınların tümünün hayatlarına darbe vurduğuna ve halkımızın yeniden birleşmesinin gerekliliğine dair güçlü bir mesaj vermek istiyoruz. Ancak ortak hatalarımızın, ortak yaralarımızın ve ortak hedeflerimizin farkına varırsak bölünmüş vatanımızı yeniden birleştirmeyi ve Kıbrıs’ın gelecek nesillerine daha iyi bir gelecek sunmayı başarabileceğimizi bilmeliyiz.”
“AŞŞALI DESPO ENGLEZU ZİSİMU...”
“İlk ödülümüzü alacak olan aslen Aşşa’lı ama bugün Larnaka’da ikamet eden Despo Englezu Zisimu.
Despo kayıp Artemis Frangopulus’un eşi, kayıp Yorgos Englezos’un kızı, darbeden bir gün önce yaz tatili için Moskova'dan gelen 23 yaşındaki üniversite öğrencisi ve kayıp Nikos’un, 17 buçuk yaşında kayıp olan Yannakis’in ve 16 yaşında kayıp olan Andonakis’in kız kardeşidir. O feci günde yan evde yaşayan iki kuzeni, 14 yaşındaki Hristakis ve 10 yaşındaki Yorgakis de onlarla beraberdi.
Despo yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Esirlerle bir karmaşanın yaşandığı Pavlidis garajında bir Türk yanımıza yaklaştı, öldürülen bebeklerin ve kadınların fotoğraflarını göstererek şunları söyledi: ‘Sizinkilerin ne yaptığını görün’ Gece kucağımda bebeğimle yattığımızda sanki son gecemizmiş gibi hissettim. Daha sonra faşistlerin Dohni'de, Atlılar'da, Sandallar'da yaptıklarına misilleme olarak insanlarımızı öldürdüklerini anladım”.
Yakınlarının kemikleri Afanya yakınındaki bir toplu mezarda bulunduktan sonra Ekim 2013’de teslim edildi ve yakalandıklarında köyün dışına çıkarılıp öldürüldükleri ortaya çıktı.
Despo’nun ailesi hakkında ne daha fazlasını anlatmak istiyorum ne de anlatabilirim. Yalnızca şunu söyleyeyim, Kadın Katkı Ödülü'ne kendisini aday gösterdiğimizi söylediğimde “ben ne katkıda bulundum ki” diye cevap verdi. “Bütün aileni Despo” diye yanıtladım. Ve ekledim: “senin şahsında tüm kadınlar, kayıp anneleri kocasını 3 delikanlı oğlunu ve kardeş çocuklarını kaybeden ve küçük Frangis henüz 22 aylık bebekken bir kaya gibi yanında olduğun annen Hristalla ödüllendiriliyor”.
Ama sizi farklı kılan şey, olan bitenin gerçeğini ararken gösterdiğiniz onur, küçük Frangis'in yanında yumruğunuzu sıkıp güçlü durarak onu hiçbir şeyden mahrum bırakmadan büyütmeye çalışma gücünüz, kimsenin size acımasına ve sizi kullanmasına izin vermeyişiniz, hayatta kalabilmek için inisiyatifler üstlenmeniz, tarlalarda çalışmanız, çantalar ve Aşşa nakışları yapmanız, Kooperatif Kıyafet Pazarında çalışmanız, eşiniz Spiros Zisimu’dan olan 3 çocuğunuzun ve kurduğunuz yeni ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi dükkanınızı açmanızdır.
Sizinle Kıbrıs genelinde kayıp kişiler konusunda yapılan etkinlikler sırasında tanıştım. POGO ve diğer kadın kuruluşlarının yöneticileriyle birlikte kayıpların ve kendi yurdunda mülteci olanların insani dramına yönelik faaliyetler için köylerde, mülteci yerleşim birimlerinde kadınları örgütlüyordunuz.”
“MARİLİ LEYLA KIRALP...”
“Bu akşam, bir Kıbrıslı kadını daha ödüllendiriyoruz; aslen Marili olup bugün Engomi’de ikamet eden Leyla Hüseyin Kıralp’ı ödüllendiriyoruz.
14 Ağustos 1974’te bir askeri araçla gelen EOKA B’ciler onun eşi Ahmet’le birlikte Zigi’de bulunan pek çok kişiyi kaçırdılar. O zamandan sonra onu bir daha görmedi ve kitabında da belirttiği gibi “Dohni'deki Kıbrıslıtürk esirlerin akıbetlerinin ne olduğunu kimse bilmiyordu. Ahmet'e her gün mesaj gönderdim ama hiç cevap alamadım. Ölüler cevap vermiyor!”. Ahmet 25 Leyla ise 19 yaşındaydı ve henüz 8 aydır evliydiler. Daha sonra onun başka 83 kişiyle birlikte Limasol yakınlarında öldürüldüğünü öğrendi. Kemikleri Yerasa’da ve Pareklisia’da bulundu ve uygun şekilde gömülmeleri için ailelerine teslim edildi.
Leyla Hüseyin Kıralp yaşadığı büyük acılar hakkında kitaplar yazdı; yaraların iyileştirilmesi ve adamızın yeniden birleşmesi mücadelesinde daima ön saflarda yer aldı. Hatta kitapların bir kısmını satılması ve sağlanacak gelirin Arodafnusa Vakfı'nı destekleme amacıyla bağışlanması için POGO'ya verdi.
Bir metninde şöyle yazıyor: “Barış zordur ve fedakârlık gerektirir ama ülkemiz ve halkımız için gereklidir. Evet, eşimi, akrabalarımı, köylülerimi, evimi ve vatanımı kaybettim ama 1974'ten bu yana yaşadığımız belirsizlik bana barışa ve Kıbrıs sorununun çözümüne şiddetle ihtiyacımız olduğunu söylüyor.
Yaşadığımız bu acı ne benim ne de binlerce Kıbrıslı kadının tercihi değildi. Bizi bu acıyı yaşamak zorunda bıraktılar. Bunca acının ve üzüntünün sorumluları Kıbrıs'ı vatan ve Kıbrıslıları da aynı vatanı paylaştıkları yurttaşları kabul etmeyenlerdir, iki toplumu birbirine düşman etmeye çalışanlardır. Emri verenler de tetiği çekenler kadar suçludur.
İlk başta bu büyük ve korkunç trajedinin farkına varmamıştım. Bunu aşmak kolay olmadı. Zordu ve bir bedel ödemek gerekiyordu”.
“Kocanı öldüren Rumlarla barışmak istemekten utanmıyor musun? Bu yaptığın ona ve diğer yakınlarına ihanettir” diyerek kendisini suçlayanların gösterdikleri tepkilere karşı Leyla dayandı. Despo da son zamanlarda benzer bir tepkilerle karşılaştı. Bugünkü etkinlik hakkında sosyal medyada yayınlanan bir paylaşımın altına yapılan yorumda “Bir Türk’ün yanında verilecek onur plaketine elimi uzatmam” ifadesi vardı.”
“DESPO VE LEYLA, AİLELERİNİ KAYBETMENİN NE OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYOR...”
“Değerli arkadaşlar,
Despo ve Leyla sevdiği insanını, tüm aileni kaybetmenin ne demek olduğunu şahsen çok iyi biliyorlar. 50 yıl boyunca cevaplar arayarak beklemenin ve ardından nice acı ve ızdıraptan sonra onların kemiklerinin bir kutu içinde sana teslim edilmesinin ne demek olduğunu şahsen biliyorlar. Ama acılarının ortak olduğunu ve bunun sorumlusunun sıradan insanlar değil, yabancı çıkarlar uğruna halkımıza karşı şiddet uygulayanlar olduğunu da biliyorlar.
Bugün, bu ödülü takdim ederken, tarif edilemez acılar, gözyaşları, çaresizlikler ve üzüntüler yaşayan, Kıbrıs toplumunun temellerine paha biçilemez değerde katkıda bulunan bu iki kadına ve aynı zamanda Kıbrıslı kadınların tümüne vatanımız için yaptıkları fedakarlıklardan dolayı teşekkür etmek istiyoruz. Tüm bu fedakarlıkların boşa gitmeyeceğini vurgulayarak, milliyetçilikten ve hoşgörüsüzlükten kurtulmuş bir toplum için mücadeleye devam edeceğimize dair güçlü bir mesaj vermek için buradayız. BM Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde iki toplumun siyasi eşitliğinin olacağı ve tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, tek vatandaşlıkla devletimizin birliğini sağlayacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çerçevesinde sürdürülebilir bir çözüm bulunması için, adamızın ve halkımızın yeniden birleşmesi için mücadeleye devam edeceğimiz mesajını vermek için buradayız.”
(Devam edecek)