Dohni’den iki yakın arkadaş: Akile ve Effie… Ve ardından gelen trajedi…(6)
Dohni’den bir Kıbrıslıtürk ve bir Kıbrıslırum ailenin geçmişten gelen yakın dostluğu, yıllara meydan okudu…
Selda Hoca Özdeğirmenci, babası Ertem Bekir’i 1974’te EOKA-B’cilerin Dohni katliamında kaybettiğinde henüz sekizbuçuk aylık bir bebekti…
Bir yıl sonra ikiz kardeşlerinden Bekir’i, bir sonraki yıl da yani 1976’da sevgili annesi Akile’yi kaybedecekti… Ona ve ikiz kardeşlerinden Şevket’e, teyzeleri Rahme hanım sahip çıkacak ve kendisi de bir “kayıp” yakını, dört çocuk annesi bir kadın olarak, kızkardeşi Akile’nin evlatçıkları, ikibuçuk yaşındaki Selda ve dört-beş yaşlarındaki Şevket’i kendi evladı gibi büyütmeye girişecekti…
Selda Hoca Özdeğirmenci’yle ailesinin yaşamış olduğu bu korkunç trajediye ilişkin röportajımız şöyle:
SORU: Kaç yaşındasın Selda?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: 46 yaşındayım… 19 Kasım 1973 doğumluyum…
SORU: O zaman babanı hiç hatırlaman?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Hayır, sekiz aylıktım… Hatırlamıyorum ben… İkiz kardeşlerim vardı benden önce, benden 18 ay büyük, Şevket ve Bekir…
SORU: Anneciğin 1946 doğumluydu, Akile Şevket…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Evet… Babamın adı Ertem Bekir… Babam Lurucinalı’ydı… Uzun yıllar İngiltere’de kaldı. Ondan sonra Kıbrıs’a geldi, bir tanıdık aracılığıyla annemle tanışıp evlendi. Hep çocuklarının olmasını çok istermiş. Babam İngiltere’de evliydi, çocuğu olmadıydı, ayrıldı. Ondan sonra işte, annemle evlendi, bizler olduk.
SORU: 1974’te baban, birinci otobüste miydi, ikinci otobüste miydi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Babam ikinci otobüsteydi. İkinci otobüsten çıktı kalıntıları, Pareklişa’dan. Şu anda köydeki şehitliğimize defnedildi. Yanımızda o da artık.
SORU: Annen, Dohnili’ydi…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Annem Dohnili’ydi evet, annemin babasının adı Şevket idi. Onun için ikizlerden birinin adı Şevket, Bekir de diğer dedemin adıydı…
SORU: Sizin aileden Dohni katliamında kaç kişi katledildi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Bizim aileden birinci derece diyeyim çünkü köyde biliyorsunuz, insanlar hep birbiriyle bağlantılı, akraba – birinci derecede babam, dayım ve teyzem Rahme hanımın eşi eniştem. Yani üç kişi…
SORU: Yani Dohni katliamında baban Ertem Bekir’i, dayın Mustafa Şevket’i ve enişten Hasan Ali’yi kaybettiniz…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Dayım Mustafa Şevket’in göbek bağını nenem senelerce sakladıydı, DNA tespitinde çok yardımcı olduydu bu göbek bağı…
SORU: Evet, bu konuda Devrim Demir arkadaşımız geniş bir röportaj yaptıydı…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Hasan Ali de, Erdinç abimin, Erdinç Erdağlı’nın babası…
SORU: Siz kuzeye 1974’te mi geldiydiniz, 1975’te mi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Olaylar bittikten sonra 1974 sonunda geldiydik kuzeye. Doğrudan Taşkent’e (Vuno) yerleştirdilerdi.
SORU: Ondan sonra bir yıl sonra, 1975’te ikizlerden Bekir, ne olduydu?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Bekir’de zehirlenme olduydu. O gün annem Lefkoşa’daydı, peynir alındı, evde hepsi yedi… O gün annem peynir aldı, eve geldi. Orada hepimiz yedik çünkü hepimiz aynı evde kalırdık.
SORU: Ne peyniriydi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Yurtdışından gelen bir peynirdi.
Bu arada, önce Şevket zehirlendi. Köyden otobüsçüyü çağırdılar, o zaman araç yoktu. Babamın aracı vardı ama güneyde kaldı, getiremedilerdi. Getirdiler Lefkoşa’ya. İlk getirdiklerinde anlamadılar kardeşim Şevket’in zehirlendiğini. O zamanlar çocuk doktoru Fezile hanım vardı, teyzem hep öyle anlatır… Dr. Fezile hanım kontrol eder etmez, kardeşimin zehirlendiğini anladı ve “Hemen Kızılay hastanesine götürün çünkü zehirlendi ve çok tehlikelidir” dedi. Oraya götürüldü, midesi filan yıkandı kardeşimin. Onlar köye dönerken, Bekir’i sardı. Biz köyde kaldıydık… Çok şiddetli da yağmur yağardı o gün, bu arada te aracı bulsunlar, aracı bulana kadar bu kez de otobüs yolda bozuldu. Tekrar araç bulmak zorunda kaldılar. Dediler ki hastaneye gitmeden doğrudan Kızılay’a gidin, nasıl olmasa biraz önceki çocuğun kardeşidir… Ama onu kabul etmediler. Kızılay kabul etmedi, hastaneye gönderdiler. Hastaneden gelene kadar bayağı zaman geçti tabii… Çünkü otobüs de köyde bozulduğu için çok zaman kaybettiler. Hastaneye gittiler, yazı yazıldı, oradan gittiler Kızılay’a. Hemen içeri aldılar sonra, 21 gün orada kaldı kardeşim Bekir.
21 gün sonra kardeşimi kaybettik. Tabii annem bunu hiç kaldıramadı.
“Babasına ne söyleyeceğim? Ertem’e ne söyleyeceğim? O çocuklarına çok düşkündü…” böyle içine attı… Kendisi de rahatsızdı ama bunu hiç söylemedi…
SORU: Baban “kayıp”tı diye babana ne söyleyeceğini düşünürdü?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Evet, evet…
SORU: Geri gelirsa diye…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Onlar öldüğünü hiç kabullenmediler. Hiçbiri kabullenmedi. Yani o kazı olayı olana kadar hiçbiri kabullenmedi. Psikolojik olarak böyle bir şey vardı. Bu defa da annemin küçük bir ameliyat geçirmesi gerekirdi, ameliyat edildiğinde rahimde kistlerin olduğu görüldü, kistleri vardı, küçük bir operasyon dendiydi… Ama gidilip ameliyata yatırıldığında, çok büyük oldukları görüldü. Bu defa köye haber geldi, kan bulundu, sağ olsun tanıdıklar gidip kan verdi. Dedem nenem onu apar topar Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırdılar Türkiye’ye, kendi imkanlarıyla. İkibuçuk-üç ay orada kaldı annem… Orada hiçbir şey söylememişler. Orada bir Kıbrıslı hastabakıcı vardı, “Amca” dedi, “bu kadının madem çocukları var, artık bitti, boşu boşuna burada tutmayın” dedi.
Geldi gece Kıbrıs’a, ertesi günü kaybettik. Bizi gördü, kaybettik ertesi günü. Dedem geri getirdi kendini, bizi gördü, ertesi günü kaybettik annemi… Yani böyle bir hayat, Sevgül hanım…
SORU: Anneniz 1976’da vefat ettiğinde siz ikibuçuk yaşındaydınız… Hiç hatırlar mısınız kendini?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Hayır… Ben hiç hatırlamam… Resimlerde gördüğüm kadarıyla… Abim hatırlar… Hayal meyal hatırlar. Abim daha büyüktü diye o hatırlar ama ben hiç hatırlamıyorum.
SORU: Ondan sonra annenizin kızkardeşi, Rahme teyzeniz baktı size…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Zaten 74’te bu tarafa geçildikten sonra teyzem, annem ve nenemler hep aynı evdeydiler. Aynı evde kaldık. Annem rahmetlik olunca, oturduğumuz evi almak istediler bizden… Başkasına vermek istediler. Teyzem kesinlikle bunu kabul etmedi çünkü zaten güneyde evimiz, her şeyimiz vardı. “Hayır” dedi, “niçin çocukların evini alacaksınız?” Kendi evini tamamıyla kapattı, bizim evimize taşındı. Hep birlikte büyüdük teyzemin çocuklarıyla…
SORU: Nenen dediğin, annenin annesi… Onun adı Afet idi… Yazıda adı geçer çünkü…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Evet, Afet nenem, Şevket dedem… Şevket dedemi 1981’de kaybettik. Teyzemin dört çocuğu, bizler, hep birlikte büyüdük. Teyzem hiçbir zaman bizleri kendi evlatlarından ayırt etmedi…
SORU: Dört çocuğun isimleri nedir?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ: Erdinç Erdağlı, İbrahim Erdağlı, Aliye Aktuna ve Savaş Erdağlı… Onlar bizi hiç kendi kardeşlerinden ayırt etmedi. Sorduklarında onlar da hep öyle söyledi. Teyzem de 30 yaşlarında genç bir bayandı… Hepimize sahip çıktı, hepimizi büyüttü, bin şükür bugünlere geldik, kimse bizimle ilgili bir şey söyleyemedi, yani hiç fırsat verdirtmedi kendisi. Onun için hiç hakkını ne onun, ne abilerimin ödeyemem gerçekten yani. O konuda şanslı hissederim kendimi ki o evde, onlarla büyüdüm.
DEVAM EDECEK