Dohni’nin trajedisi bitmedi… 2
Dohni’den alınarak ikinci otobüsle birlikte “kayıp” edilen iki kardeşin birisinden geride kalanlar Pareklişa’da bulundu, diğer kardeş bulunamadı… Yıldan Gülakdeniz, ikinci “kayıp” kardeşinin akibetini sorguluyor…
Yıldan Gülakdeniz bize Dohni’den hatırladıklarını, çocukluğunu, kardeşlerini, yaşadıkları travmaları ve dramları anlattı…
Yıldan Gülakdeniz, “kayıp” kardeşi Yüksel Hamza için yardım istiyor… Bu konuda bir şey duymuş, görmüş veya en ufak bir bilgi sahibi olan varsa, lütfen bizi arayınız… İsimli veya isimsiz olarak beni arayabilirsiniz. Telefon numaram 0542 853 8436… Kıbrıslırum okurlarım için telefon numaram 99 966518
Bir şey biliyorsak paylaşalım ve bu ailenin yaşamakta olduğu korkunç travmaya bir son verelim…
Yıldan Gülakdeniz’le röportajımızın devamı şöyle:
YILDAN GÜLAKDENİZ: Üç oğlucuğum var benim, büyük oğlum evlidir, geçenlerde gelinim dedi ki bana “Anne” dedi, “senden bir şey isteyecem, bilirim vermeycen bana” dedi.
“Nedir annem, söyle?” dedim.
“Bu kök aynayı bize versen?” dedi.
Dedim “Yoook… Canımı isteyin, parayla size her şeyi alırım” dedim “ama onu” dedim, “veremem…”
Yani sakladığım aslında çok şeyler vardır.
Eskiye bir eğilimim vardır zaten… Bilmiyorum nedenini, hep böyle içimde eski kapılar, eski eşyalar, seramik olarak da hep eskileri yaparım. Bilmiyorum nedeni nedir. Herkes daha modern bir şey çalışırken, ben eski bir kapı görürüm, eski bir şey görürüm…
SORU: Çünkü yitip gidiyor onlar…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Evet! Paslı bir kilit bile, eski bir kilit, benim için çok değerlidir. Eski kilidi alırım, eski lamincanalar, eski bilmem neler… Bilmiyorum yani, hep eski… Eski hatıraların benim için önemli olduğundan mıdır? Nedir, bilemem…
SORU: Peki 1974’e dönersak, daha önce ben Cemaliye teyzeyle de röportaj yaptıydım, oğlu ve eşi “kayıp”tı Dohni’den… Dohni’yi çok işlediydim yazılarımda… Yani aşağı yukarı neler yaşandığını bilirim. Ama siz nasıl yaşadıydınız? Ne olduydu? Hangi gün gelip aldılardı kardeşlerinizi? Ne hatırlarsınız alınmalarıyla ilgili?
YILDAN GÜLAKDENİZ: Kendi kardeşlerim açısından söyleyeyim… O gün aklımdadır, bir öğleden sonraydı. 15 Ağustos’tu zandersam, ya 14’ü ya 15’i… Bak, tam tarihini hatırlamıyorum. Biz zaten hep korku içindeydik. Hep böyle bir daha bucak olan evlere sığınırdık. Ben kardeşlerimi görmedim alındıkları zaman. Başkalarına şahit oldum alındıklarında, gelip evin kapılarına ellerinde tüfeklerinan, “Esir alacayık sizi, Limasol’a götüreceyik” diye hep böyle konuşmalar oldu.
Ben ama kardeşlerimi görmedim, abilerimi.
Yalnız Fatma ablanın evinde, muhtarın karısının evinde sende vardı. Bizim evler genellikle hep mertekliydi. Ve gece sayardık mertekleri kaç tanedir diye! Bazan böyle kağıttan uçacık yapardık, atardık! Ben onu seramikten bile yaptım! Yaptım o uçacıklardan çünkü o hatırladığım şeydi…
Fatma ablanın evinde tavan seloteks kaplıydı. O mertekler görünmezdi. Ve benim iki kardeşim, onun evlatları da o gün oraya çıkıp saklandılar…
SORU: Sende gibi bir şeydi herhalde…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Çatı katcığı gibi yapılır ya? Sende derler? Neyisa artık… Kadın sonra bana söyledi. Dedi ki bana, “Ahmet abin – Yüksel abim için demedi – bu saatı sana yolladı, çıkarttı elinden sana yolladı…” Ahmet abim ona “Sana emanet ederim Yıldan’ı” demiş ona. İsmini da koydum oğlumun Ahmet diye…
“Yıldan’ı sana emanet ederim Fatma abla, bunu Yıldan’a ver” demiş.
Endiler ikisi da o sendeden, onun da kocası, iki oğlu…
Dolaştılardı Rumlar, fark etmedilerdi.
Rumlar kaçtıktan sonra endiler aşağıya, “Gidelim teslim olalım, daha iyidir, en azından” dediler.
Çünkü ne denildiydi?
“Görüldüğünüz yerde sizi vuracayık…”
“Teslim olmak daha iyi olur, nasıl olsa esir kampına gideceyik” düşüncesiynan, bu iki kardeşim gitti.
İki kardeşim daha var, onlar saklandılardı başka bir yerlerde, onlar gitmedi. Birol abimnan Yıldıray abim yani, saklandılar ve gitmedilerdi.
Saklandılar ve onlar kurtuldu. Dağa saklandılardı.
Ahmet abimnan Yüksel abim endiler, onlar gittiler.
Bulunmadılar, kendileri gidip ayaklarıynan teslim oldular.
Öğleden sonra Rumlar geldiydi, Rumlar kaçtıktan sonra endiler, aynı gün gittiler, teslim oldular.
Ertesi gün da öğlen üzeriydi saat, otobüsler geldi.
İlk otobüs değil, bize dedikleri kardeşlerim ikinci otobüsteydiler…
Bilmiyorum ama…
Suat’ın ifadesine göre iki kardeşim da ikinci otobüsteydiler.
SORU: Zaten kardeşiniz Ahmet olan ikinci otobüstekilerle birlikte bulundu…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Evet. Bana geldikleri zaman ve söylediler, “kardeşlerinden biri bulundu, biri bulunamadı, bir da Niyazi Musa diye biri bulunmadı… Ama senin kardeşinin bulunma olasılığı daha bir yüksektir çünkü Suat’ın ifadesine göre Niyazi birinci otobüsteydi, ayaklarından vurulmuşudu, belli bir yere kadar gidip kayıp olmuş olabilir… Onu ancak biri farkedersa…”
Niyazi ayaklarından vurulmuşudu… Sürünebilirdi belli bir yere kadar…
Benim şimdi kafamda başka bir soru işareti çıktı Sevgül Hanım… Ben gitmedim, o kazılan yere gitmedim… Hatta yıllarca ben size açık söyleyim, içimde öyle bir his varıdı ki benim kardeşlerim bulunamayacak diye…
Ben hatta bunun tartışmasını bile yaptım köyde muhtarla. Dedim ki “Bunların kaderleri hep birden ölmekti madem ki ne diye durup da bu kadar ailenin acısını tazelersiniz? Gidilecek orada görülecek, DNA tespiti yapılacak, kemiği bulunduydu, ayağı bulunduydu, onun kafatasını dağıtmışlarıdı, oyudu buyudu, çok büyük bir travmadır bu. En iyisi o şekilde” dedim, “kiminin bulunmaycak…” Ama ben kendi üstüme dediydim onu. İnsan önce kendi ailesini şey eder. “Bulunamayacak olan” dedim, “ne kadar bir üzülecek… Ne yaşayacak? Senin bulunacak, benim bulunamazsa ne olacayım?” dedim. “O şekilde getirilip gömülsün yahu aynı şekilde” dedim ben. Çok ısrar ettim ben… Kendim bunu savundum.
Olmadı, piyango geldi Sevgül Hanım bana vurdu…
Ha nedir? Bazan ben kendi kendime cesaret veririm, derim ki en küçük şey beni etkiler… Bir zangalak ağacı beni günlerinan o tarafa getirtti…
Acılıyım da ya…
E bulunamadı kardeşlerimden birisi…
Orası o kadar bir kazıldı edildi, bize gösterildi…
Ama bulunamadı madem ki nerdedir benim kardeşim?
Acaba yaşar mı?