Dohni’nin trajedisi bitmedi… 4
Dohni’den alınarak ikinci otobüsle birlikte “kayıp” edilen iki kardeşin birisinden geride kalanlar Pareklişa’da bulundu, diğer kardeş bulunamadı… Yıldan Gülakdeniz, ikinci “kayıp” kardeşinin akibetini sorguluyor…
Yıldan Gülakdeniz bize Dohni’den hatırladıklarını, çocukluğunu, kardeşlerini, yaşadıkları travmaları ve dramları anlattı…
Yıldan Gülakdeniz, “kayıp” kardeşi Yüksel Hamza için yardım istiyor… Bu konuda bir şey duymuş, görmüş veya en ufak bir bilgi sahibi olan varsa, lütfen bizi arayınız… İsimli veya isimsiz olarak beni arayabilirsiniz. Telefon numaram 0542 853 8436… Kıbrıslırum okurlarım için telefon numaram 99 966518
Bir şey biliyorsak paylaşalım ve bu ailenin yaşamakta olduğu korkunç travmaya bir son verelim…
Yıldan Gülakdeniz’le röportajımızın devamı şöyle:
SORU: Mümkün… Çünkü elinizde öldürüldüğüne dair kanıt olmadığı sürece…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Her şeyi bir ümit olarak, her şeyi düşünün! Çeşit senaryoyu yazan… Değil mi?
SORU: Ancak şimdiye kadar ben 15 senedir “kayıplar”ı ararım, hiçbir zaman sağ herhangi bir “kayıp” bulunamadı bugüne kadar… Onu söyleyim sana yani… Onu da bilerek… Gerçi bilmek, senin için bir şey ifade etmez. Çünkü sen, kanıt isten…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Doğrudur, kanıt isterim ben.
Böyle bir şey da olabilir. Bir da başka bir yerde – arada çünkü bir boşluk var.
SORU: Kayıplar Komitesi ne dedi size?
YILDAN GÜLAKDENİZ: Kayıplar Komitesi, işte bir boşluk var arada…
SORU: Size ne dediler? Ne yapacaklar bu konuda? Size dediler mi bir şey?
YILDAN GÜLAKDENİZ: Dediler. Ben hatta tekrar bir dilekçe yaptım babam adına. Pareklişa’daki o son çukurda belli bir yere kadar gelmişler dedi Kayıplar Komitesi… Orada bulunan o çakıl ocağının makinası orada olduğu için daha fazla tehlike yaratırdı, orada daha fazla derin kazamazlarmış.
Dedim ki ben, bir dakika… Gösterdiler bana fotoğrafları… Orada olması bence imkansızdır. Çünkü kazılan yerde bir iki kişi bulunamasa, veya ona ait bir parça kemik bulunması gerekirdi…
Zaten diğer kemikler da dağınık olarak bulunduğuna göre… Bir tek kemiği bulunmayacak mıydı yahu Sevgül Hanım onun? Veya iki kişi bulunamayacaktı…
SORU: Ama biz orada değildik 1974’te… Ne olduğunu, ne bittiğini bilmeyik… Farzet, senaryo – farzedin ki Yüksel abiniz bir şekilde koşup kaçmaya çalıştı veya gizlendi veya bir şey… Sonra farzet ki birileri gördü kendini ve vurdu… Ayrı gömdüler belki kendini…
YILDAN GÜLAKDENİZ: O, olabilir.
SORU: Yani bir hayle senaryo geliştirirken, bir hayle olasılık olabilir. Ama önemli olan biz orada değildik, onun için araştırmamız lazım… Belki biri çıkar ve söyler…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Belki biri çıkar ve söyler… Çünkü bize çok büyük bir acıdır bu… Bulunsun nerededir… Bir da bir kopukluk var Sevgül Hanım… Orada, vuruldukları yerde gömülmediler. Arada bir boşluk var. O bölgede başka bir yerde vuruldular, sonra oraya gömüldüler.
SORU: Kim dedi size bunu?
YILDAN GÜLAKDENİZ: Kayıplar Komitesi dedi bize bunu. Yani bir boşluk var dediler. Bir boşluk var…
Bir da o kadar fazla çatal, tencere, su bidonları…
SORU: Okulda tuttuydular Dohnili esirleri ve aileleri onlara yemek götürürdü…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Su bidonları? Çantalar?
SORU: Okulda esir tutulurken Dohnililere aileleri yemek götürürdü, onlardır büyük olasılık o tencereler çatallar, su bavurileri… Çantalarıyla gömüldüler…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Onlardır… Dediklerine göre, başka bir şey – hatta Cemaliye ablanın yıllar önce yaptığı röportajda bir baktım, aynı şekilde var aynı olay. Bu ikinci otobüsü Limasol kalesine götürdüler…
SORU: Hiç duymadım öyle bir şey… 15 senedir araştırırım, öyle bir şey olmuş olsaydı, okurlarımız her şeyi söylerler bunca yıldır, öyle bir şey olmuş olsaydı, mutlaka biri çıkıp söylerdi diye düşünürüm… Bildikleri, gördükleri, duydukları her şeyi söylerler… Bir şekilde biri söylemiş olacaktı…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Şimdi ben öteki kardeşimin gittim, kıyafetlerini hep gördüm. Tişörtünü, pantolonunu, potinlerini, hepsini gördüm. Hatta nerelerinden vurulduğuna dair da bize söylediler. Nerede vuruldular bilinmez, Kayıplar Komitesi bize “Bir kopukluk var orda” dediler. Dere yatağında bazılarını buldular…
SORU: Gittim ben oraya…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Öyle yani izah ettiler… Ve öyle bir şekil alanı taradılar ki, yani imkansızdır orada başka çıkması diye düşünürüm ben. Hatta daha sonra Akıncı’yla randevu alalım, gidelim, bir da o Rum Cumhurbaşkanı’ynan bir baskı yapsın, orası tekrar bir kazılsın… Ama ben da derim ki ümit kesilmez, başka bir yerdedir benim kardeşim. Ya orda başka bir yerde, birinin ihbar etmesi lazım…
SORU: Ancak araştırma yapmaları gerekir, Kayıplar Komitesi’nin bu iki “kayıp” hakkında – birisi birinci otobüsten, diğeri yani kardeşiniz ikinci otobüsten “kayıp”tır – daha etraflı araştırma yapması lazım ki bulunabilsin… Herhalde şimdi bunu yapıyorlardır…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Bir tek orayı kazabilirler. Başka ne yapabilirik Sevgül Hanım? Müracaat ettik biz, dilekçe verdik… Yani ben da derim ki eğer gazetede bir yazı çıkarsa, belki insafa gelir biri, bilen biri belki sizinle temasa girer, en azından bileyim ki bunun da mezarı buradadır.
Şimdi içimde sorular, acaba yaktılar mı derim…
SORU: Yaksalar bile, benim bildiğim 3 bin derece sıcaklıkta yakarlarsa yok olur… Yani yakmaya çalışsalar bile yanmaz tümüynan, diştir, kemiktir, gene çıkar…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Bak ben bunu hiç düşünemedim, tamamıyla ümitsizliğe kapıldım…
SORU: 3 bin derece fırında yakarsan tamamen yokolur. Verdin ateşe, olmaz yani… Kalır hep bir takım kalıntılar…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Başka ne yapabilirik?
SORU: Bir da okurlarımıza çağrı yapacayık, bilen biri varsa çıkıp lütfen söylesin diye…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Çünkü bulunamayanlar bir tek bunlardır, bu iki kişidir. Ne kader be Sevgül Hanım… Birinin bulunup birinin bulunamaması daha kötü bir şey.
SORU: Elimizden geleni yapacayık… Siz ne iş yapardınız?
YILDAN GÜLAKDENİZ: Benim memuriyet hayatım vardı… Dışişleri Bakanlığı’nda çalışırdım, sonra emekli çıktım. Emekli çıktıktan sonra üçüncü çocuğu doğurdum. Seramiğe yazıldım, Atatürk Meslek Lisesi’ne, oraya giderim, on sene vardır oraya giderim, tamamıyla sanatsal şeyler yaparım. Kafamda hep böyle eski şeyleri canlandırırım, hatta düşünürüm seneye belki böyle bir sergi açayım. Böyle yani… Güzel geçer.
SORU: Çok iyi… Çok teşekkür ederim bana konuştuğun için…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Ben da çok teşekkür ederim… Ben inanırım ki – nereye inanırım her zaman – olmayan bir şey bir mucizelerle başka bir şeye neden olur ve olur! Bir mucize olacak başka bir şeyle ilgili ve kardeşim bulunacak diye düşünürüm ben. Ben hep ona inanırım ve olur da Sevgül Hanım…
Bir da bir kitap yazmayı düşünürüm ben… Her zaman erteledim ben o kitabı yazmayı çünkü o kadar acılı şeyler olmuştur köyde ve herkesin çok yaşanmışlığı vardır. Biri çıkıp da köyden, hiç kimse yazmadı.
SORU: İşte bak mesela Leyla Kıralp, “Paylaştığımız Beyaz ve Islak Mendil” diye harika bir kitap yazdı, onun eşi da “kayıp”tı birinci otobüsten – kendi hayatını ve yaşadıklarını yazdı… O Tatlısulu’dur (Mari), eşi da Zigili idi (Terazi). Yazdı, çok çok çok güzel bir kitap… Olağanüstü bir kitap…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Anladım, okumadım, haberim olmadı. Ben alayım o kitabı…
SORU: Siz da Dohni’yi yazın… Çünkü Leyla Kıralp Mari’yi ve Zigi’yi yazdı… Oralarda yaşananları…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Düşünürüm, hep erteledim ama… Benim da kendi yazdığım şiirlerim var, şiire da çok meraklıyım. Her zaman kompozisyonda hep güzel notlar alırdım lisede da… Yani o şeyim var da, ben niçin yazmam? Hep ertelerim çünkü cesaret edemem… Çünkü gelir bana sanki hasta olacam, çok üzülecem diye ama başlamam lazım. Fakat derim ki artık eski nesil kalmayıyor. Onlar da gidersaydı ben unutacayım. Oturup babamınan hep eskiyi konuşurum, sorarım… Dayımın eşi vardır, ben ona genabla derim, eskiden hep genabla derdik… Yarın obirgün o da vefat etti, tarih gider…
SORU: Bence sen başla da yardımcı oluruk…
YILDAN GÜLAKDENİZ: Teşekkür ederim…