‘Doktor bulamıyoruz, beyin göçü var’
Lefkoşa Devlet Hastanesi Başhekimi Bülent Dizdarlı ile Lefkoşa Devlet Hastanesi’ni ve sağlıkta yaşanan sorunları konuştuk
Fayka Arseven KİŞİ
Lefkoşa Devlet Hastanesi Başhekimi Bülent Dizdarlı, ciddi anlamda doktor ve hemşire açığının olduğunu ifade ederek, “Doktor bulamıyoruz, ciddi anlamda beyin göçü yaşanıyor” açıklamasında bulundu.
Son zamanlarda yaklaşık 17 hekimin istifa ettiğini de söyleyen Dizdarlı, “Eğer koşullar oluşmadan 2’nci iş yasaklanırsa bu rakam 2-3 katına çıkacaktır” uyarısında da bulundu.
Doktorların mesai saatlerindeki eleştirileri de değerlendiren Dizdarlı, “Mesai saatleri azdır. Saat 8’de geleceksin 1’de gideceksin 5 saatlik bir mesai sistemi dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ha bir çok hekim bu mesainin üzerinde çalışıyor ama resmi görünen tablo da bu” dedi.
Bu hafta Lefkoşa Devlet Hastanesi Başhekimi Bülent Dizdarlı ile hem Devlet Hastanesi’ni hem de sağlıkta yaşanan sorunları konuştuk.
-Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde çok güzel işler yapılıyor ama hastane genellikle negatif “yönleriyle anılıyor ve güven kaybına neden oluyor… Nedir sıkıntı?
Bülent DİZDARLI: Ülkenin kendisinde sıkıntı var. İnsanlarda geleceğe yönelik ciddi kaygı var, bu insanların ruh haline yansıyor. Peki bunda çok mu haksız insanlar? Yok değil. Her şeyimiz dört dörtlük değil, dört ikilik bile değil ama neticede hastanelerde bu sistemin parçasıdır. Ama buna rağmen benim iddiam şudur; eğer bu işin bir ölçümü, tartısı olsaydı en çok iş üretilen yer burasıdır. Günde yaklaşık 3 bin 500- 4 bin insanın girip çıktığı bir yerdir burası. Ve dediğiniz gibi çok önemli işlerin de yapıldığı bir yerdir. Ama bu kadar çok işin yapıldığı yerlerde bazı problemler olmaktadır. Medya ise bu işlere maalesef meraklıdır. İşte geçtiğimiz günlerde hastanın biri gelmiş ‘beni diyalize alın’ demiş. Bizimkiler de ‘kan tahlillerini alalım ondan sonra amca gerekirse yapalım’ demiş. Adam bir medya kurumuna giderek bunları anlatmış. Tabi ki buraya gelen her insana kendi talebiyle anjiyo yapılacak, diyaliz yapılacak diye bir şey yok. Bazı tetkiklerden geçirilmesi gerekir. Böyle sıkıntılar olabilir. Bu da Kıbrıs insanın yapısından kaynaklanır, bu medyaya gitme alışkanlığı da… İnsanlar siyasetten anlıyor, hade futboldan da anlıyor ama sağlıktan da bu derece anladığı bir toplumun içerisinde yaşarken, bizim de bazı konularda daha dikkatli olmamız gerekiyor.
-Gerek hekim gerekse hemşire sendikalarının sürekli dile getirdiği bir konu ‘eksiğiz, yeterli doktor hemşire yok, bu yükü kaldıramıyoruz’ yönündeki ifadeleri. Nedir hastanenizdeki durum? Ne kadar eksiklik var?
Bülent DİZDARLI: Biz aslında eksik değil, çok eksiğiz. Yaklaşık 149 hekim, 510 civarında hemşire var. Toplam hastane personeli de alınan hizmetlerle birlikte 1071’dir. Ama buna rağmen bu sayı son derece yetersizdir. Bugün için özelde bazı branşlarda hekim ve ciddi hemşire açığımız vardır. Burada aslında ihtiyacımız olan insan kalitesi ve insan kaynaklarımızı doğru kullanmaktır. Nedir bunlar? Mesela bir kalp cerrahınız varsa onu Girne veya Mağusa Hastanesi’nde tutmanın çok anlamı yoktur. Çünkü çok özel bir branştır. Onları daha ziyade Lefkoşa’da tutup, hızlı ambulans servisi ile hastanın buraya yetiştirilmesi sözkonusu olmalıdır. Askerde bir siklet merkezi vardı, savaşı kazanmak için gücün bir yerde toplanması meselesidir. Bir tane olsun tamam olsun anlayışı sağlanmalıdır. Onu yapmadığımız sürece büyük sıkıntı var. Mesela benim gözlemlediğim belki başka başhekimler aynı fikirde değil ama; Mağusa’da sayı olarak bizim ihtiyacımızın çok üzerinde hemşire istihdam edildi ama Lefkoşa’da hemşire açığı vardır. Son Bakanlık, Kamu Hizmeti Komisyonu’ndan hemşire istihdam edilmesi için münhal açtırdı. Hemşire adayları sınava girdi ama maalesef sınavda açılan münhali dolduracak kadar hemşire sınavı geçmedi ve çok büyük bir aksilik yaşadık. Halbuki yeni servisler açıyoruz, yakın zamanda Enfeksiyon, Cildiye Servisi’ni, göğüs hastalıklarının yoğun bakımını açmayı planlıyoruz. Bunların hepsine hemşire istiyoruz. Örneğin göğüs hastalıkları için 3 yataklı bir yoğun bakımda 12 hemşireye ihtiyaç var. 9 hemşire ile açmaya çalışırız, bu kez o insanlar ya ek mesaiye kalır böylelikle ne aile hayatları ne bir şeyleri kalır, bir süre sonra verimleri düşer. Şimdi önemli olan insanları motive ederken iki şey vardır; maddi ve manevi motivasyon. Maddi motivasyon çok önemlidir ama maddi olarak ne kadar desteklerseniz destekleyin vücut yorgunluğu geldikten sonra insanın dinlendirmesi şarttır. Biz maalesef bazı personelimize 1 yıldır izin veremiyoruz. Şu anda da izinleri yanmak üzere olduğu için büyük huzursuzluk içerisindedir. Başka devlet hastanelerindeki gibi değil burası. ‘İznimizi ne zaman kullanacağız’ diye şikayetler gelmeye başladı. Başhemşire ile konuştum hemşireleri izne çıkarmamız durumunda bütün sistem çökecek. Ciddi bir sıkıntı var. Tabi bunlar ne olur kişinin kendi iç huzursuzluğunu hastaya da yansıtır. Hasta huzursuz olur, çünkü hasta canı yanan insandır. Kendine güler yüz bekler. Ama neticede hemşire de bir insan, çok iyi olmadığı zamanlarda istenmeyen olaylar oluyor. Bu da bizi çok üzüyor. Hemşirelerin dinlenme ve izin haklarını iyi kullanmamasından doğan huzursuzluğun yansıması da ciddi anlamda bir problem oluyor. Ama bunu çözmek de maalesef şu andaki olanak ve sayıyla mümkün değil.
--------------------
‘Doktorlar gelmiyor’
-Tüm bunların çözümü nasıl bulunacak peki?
Bülent DİZDARLI: Mutlaka kadroların artırılması, tamamlanmasıdır. Yıllardır Onkoloji’de çalışan çok iyi 2 doktorum vardır. Diyalizde çalışan, nefroloji ile uğraşan çok yorulan bir hekimim vardır. Bunlar çok yoğun çalışır ve bazen sıkıntı olur ve hastalar şikayet eder. Ama yapacak bir şey yok. Bu insanlar da 24 saat çalışıyor neredeyse. Bu arada yenisi gelmiyor bir türlü… Eskiden Türkiye’de ya da yurt dışında okuyan her hekim ülkeye gelir, hastaneye girmek için bir çaba sarfederdi . Şimdi artık o da yok. Bakanlık neredeyse yaldızlı davetiye çıkarıyor, hekimler hastaneye gelsin diye… Ama ‘göç yasası’ diye anılan yasadan dolayı verilen ücretler çok komik olduğu için hiçbir hekim adaya dönmüyor. Ciddi anlamda beyin göçü yaşanıyor.
Sendikaların tam bu noktada önemli bir eleştirisi var. Kendi doktorlarımıza verdiğimiz maaşın kat be kat fazlasını dışarıdan gelen doktorlara veriyoruz diye…
Bülent DİZDARLI: O konuda bilgim yok. Yani Türkiye’den gelen doktorların ne kadar aldığıyla ilgili… Ama şu an öyle bir hekim aramızda yok. O bir dönem oldu, bitti. Onlar geçici olaylar. Şu an Tükiye’den gelen onkoloji için çağırdığımız, alternatifsiz hekimlerdir. Olmayan branşlar geliyor. Olanlar için de haklılar o motivasyon sağlanmalı. Ama biz kendi insanımızı kendi öz kaynaklarımızı iyi kullanmalıyız. Dünyanın hiçbir yerinde sanırım kendi kaynaklarını bu kadar kötü kullanan bir topluluk yoktur. Gerçekten ciddi bir beyin göçü yaşıyoruz. Bunun için de yılladır bahsedilen yasalar var ya o yasaların bir an evvel çıkarılması ve sistemin kurulması gerekir. Bu neredeyse 40 yıllık hikaye oldu. Bu kadar uzaması gerekir miydi, Kıbrıs meselesi gibi? Yasaların çıkmaması da uzadı gitti.
Geçtiğimiz hafta Tıp-İş Başkanı Sıla Usar İncirli, hekim istifalarını gündeme getirdi. Nedir Devlet Hastanesi’ndeki durum, istifa var mı, varsa neden hekimler istifa ediyor, size sunulan gerekçeler nelerdir?
Bülent DİZDARLI: 17 filan civarında istifa eden hekim var. Bir kısmı nöbet tutmak istemedi, aşırı nöbet tuttuğunu söyledi, bir kısmı özelde daha iyi kazanacağını düşündü. Bir kısmı hekimler arasındaki çekişmeden, mahkemeye düşen tam gün olayıyla ilgili , ‘ben bu işi stres yapıp da özeldeki işime yatırım yapmamazlık yapmayacağım’ diyerek, peşinen istifa etti. Yani aslında ciddi bir belirsizlik ortamının oluşması bu istifaları çok körükledi. Çünkü hekimlik devamlı gelişim isteyen ve tutturacağı çizgiyi baştan belirlemesi gereken bir meslek dalıdır. Nasıl bir yol takip edeceğini bir hekim bilmezse kendini geliştiremez. Önünün görülmediği bir ortamda hekimlik yapmak zordur, hatta mümkün değildir. Arkadaşlar ciddi ciddi bu konuda istifa edip, ayrılmak yolunu seçtiler. Arkadaşlar arasında ‘kolayı seçtiler’ diyen de var, ‘çok dürüst davrandılar’ diyen de var. Benim fikrim, evet çok kolayı seçtiler mücadeleden vazgeçerek ama dürüst de oldukları kesin …
--------------------
“2’nci iş yasaklanırsa doktor istifaları artar”
-Hekimlerin ‘ikinci iş yasağı’ ile ilgili mahkeme sürecinden bahsettiniz. Bu konuyu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bülent DİZDARLI: Ben de ikici işin yapılmasına karşı bir insanım. Ama bugünkü koşullarda da hekimlerin hastaneye kapatılarak, iş yaptırılmasının da mümkün olmadığını söylüyorum. Buradaki koşullar düzelmeden, ikinci işin kapatılması büyük sorunlar çıkaracaktır. Mesela bu hekim istifaları 2-3 katına çıkabilir, hekim bulamayabiliriz. Nöbet tutacak hatta acil serviste görevlendirilecek doktor bulamayabiliriz. Bu yüzden koşullar sağlanmalı. Zaten bu konuda da davayı açanlarla, davalı olanlar da farklı düşünmez işin ilginç tarafı. Bu düşünce yapısı içerisinde aslında herkes aynı fikirdedir. Ama buna rağmen de bir mahkeme süreci de gidiyor. Belki de Sağlık Bakanlığı’na bir dürtü verme arzusu içinde açılmış bir dava olarak düşünüyorum.
Doktorların mesai sistemlerine de eleştiri getiriliyor.
Bülent DİZDARLI: Mesai saatleri azdır. Şu anda bir hekimin hastanede harcadığı mesai saati, gayri resmi mesai saati son derece azdır. Saat 8’de geleceksin 1’de gideceksin 5 saatlik bir mesai sistemi dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ha bir çok hekim bu mesainin üzerinde çalışıyor buna rağmen ama resmi görünen tablo da bu. Bu düşünce aslında topluma da yansıyor. Hem hekimi itibarsızlaştırıyor hem de bu hastanelere olan ‘geldiğim zaman kimse yoktu’ düşüncesiyle hastanelere olan güveni azaltan bir etken de bu oluyor
-Bu mesai saatlerini düzenlemek, düzeltmek başhekim olarak sizde ve Sağlık Bakanlığı’nda değil mi?
Bülent DİZDARLI: Başhekim olarak benim çok elimde değil bu. Benim için önemli olan insanların bana bakanlığın verdiği saatlerde buraya gelip, gittiklerini sağlamak ve hekimlere verdiğim vazifelerin dönmesidir. Ben en çok ona dikkat ediyorum. Buna rağmen başta da söyledim burası eğer bir fabrika olsaydı iddia ediyorum ki mesailere rağmen; KKTC toprakları içerisinde en çok üretim yapan fabrika olurdu. Ama bu fabrikanın kapasitesi daha fazla yapılabilirdi. Hastanedeki iş sadece hasta bakmak, ameliyat yapmak değildir. Eğitim çalışmaları vardır, geleceğe yönelik planlamalar yapmak vardır ve bunun için de zaman ayırmak lazım. Mesela bir vaka tartışması grubu oluşturmak gerekir. Saat 1’den 3’e mesela bir vakayı konuşmaları, tartışmaları, o vaka hakkında bir fikir jimnastiği yapmaları gerekir ama maalesef bizde öyle değil. Bunları yapmaları gereken dilimde, başka yerde oluyorlar. Bu da aslında ciddi anlamda rahatsızlık vericidir.
-Peki bu toplantıların yapılmaması önemli bir sorun değil mi? Duyuyoruz işte yanlış teşhis yanlış tedavi diye…
Bülent DİZDARLI: Olması gereken tartışılmasıdır ama öyle bir zaman dilimimiz yok. Rutin işlerimizden bu işlere zaman ayıracak zaman dilimimiz kalmıyor. Bu da ciddi bir sıkıntıdır.
Yeni bir hastane yapılıyor. Belki gerekli ama bunca hekim ve hemşire eksiği varken, bina yapmak öncelikli miydi bu dönemde?
Bülent DİZDARLI: Bugün temeli atılsa 3-4 yıldan önce bitmez. Umarım temel atıldığı günden itibaren o hastanenin personeli hakkında da planlama yapılacak ve hastane bitmeden onlar sağlanacaktır. Ama bana bu soruyu neden sorduğunuzu biliyorum siz de bu toplumun bir ferdisiniz maalesef organizasyon konusunda büyük bir sıkıntımız var. Geçen gün arkadaşım facebooka güzel bir şey yazdıydı, ‘ölülerimizi defnettiğimiz kadar hızlı ve organize olsaydık, memlekette her işimiz rast gidecekti’. Hakikaten doğru çünkü hiç organize değiliz. Binayı bitiriyoruz ama içine koyacak insanımız yok. Ya da insanımız hazır, binamız yok. Bu konuda ciddi sıkıntı var ve bunları aşmak için bir organizasyondan geçmemiz şart. Umarım… 4 yıllık süre olacak bu süre içerisinde hangi kadroların nasıl olması gerektiğini koymamız gerekir. En basiti örneğin Onkoloji binasıydı. Sayın bakan ile birlikte bina bittiğinde hemşire bulamadık. Hızlı bir şekilde hemşire kadroları açıldı. Şansımıza da hemşireler o sınavda yüzde 30 başarı sağlayabildi ve yeni alınan hemşireler ile kadro yaratabildik. Ama aslında sağlık politikalarını bakanlara bırakmamak gerekir. Bir an evvel siyasi partilerin bir devlet politikası oluşturması ve bunu hangi parti gelirse gelsin takip etmesi gerekir. Bir bakan gelir orasını öyle, diğeri böyle yapın der bu aslında çok doğru değil.
40 yıldır olamayan ve halen daha bugün konuştuğumuz devlet politikası olması gereken iki konuda eğitim ve sağlıkta sınıfta mı kaldık?
Bülent DİZDARLI: Sadece eğitim ve sağlıkta değil, bütün alanlarda sınıfta kaldık. Eğer sınıfta kalmasaydık şimdi ülkeyi tartışmazdık. Bence temel sebep organizasyonsuzluk ve günü birlik yaşamamızdan dolayıdır. Organizasyon yapmayı öğrendiğimiz ve bunu genele yaymaya başardığımız anda sorunları aşacağız. Ama bu da bir kültür meselesidir.
-Bu kadar özel hastane, klinik açılıyor ama en acil vakalarda yine Devlet Hastanesi gündeme geliyor. Neden?
Bülent DİZDARLI: Bu ülkede devlet hastanesi çok güçlü olmalı. Çünkü burası ada ülkesi ve hastaların en son gideceği yer mutlaka olmalı. Tamam bir sürü özel hastane, klinik açılmıştır pek çoğu da bayağı iyidir. Gerçekten çok ciddi kurumdurlar ama neticede oraya parası olan insanlar gidebilir ilk aşamada. Açıkçası ben Devlet Hastanesi’nin çok güçlendirilmesi gerektiğini düşünürüm ama bir bakıma da özel kurumların devre dışı bırakılmasını çok doğru bulmam. Neticede bizim ortak servetimizdir. Bizim onlarla aramızda bilimsel rekabet olmalıdır, reklamsal ya da finansal bir rekabet değil. Onun için devamlı dirsek teması içerisinde olduğumuz bir sistem oluşmalıdır. Bu ülkede bir doktor diyelim ki bu hastayı tedavi edecekse o doktora teslim etmem lazım, uçağa koyup da Türkiye’ye veya başka ülkeye göndermeye gerek yok. Bu ülkede o tedavi yapılabiliyorsa burada böyle bir organizasyonun kurulması gerekiyor. Problem nedir? Başka bir ülkeye gönderdiğimde 3 lira ise burada 2 lira olması lazım. Yani fiyatın uygun olması gerekir devlete.
-Çok sorunlu bir yer, hem hekim sendikaları hem de hemşire sendikalarının çalışma yaşamıyla, özlük haklarıyla ilgili ciddi sorunları var. Sizin sendikalarla iletişiminiz nasıl?
Bülent DİZDARLI: Sürekli iletişim içerisindeyiz. Onların sıkıntılarını çok iyi anlıyorum ve biliyorum zaten. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
-Devlet Hastanesi’ndeki en başarılı operasyonlardan biri son zamanlarda organ bağışı sonrası nakiller… Son durum ne?
Bülent DİZDARLI: Daha ziyade kadavradan almayı tercih ediyoruz. Yoğun bakımda yatan bir hastanın beyin ölümünün olması durumunda aile de izin veriyorsa Türkiye’den de gelen ekiple bizim arkadaşlarla birlikte organlar alınıyor. Burada ihtiyaç olan hasta varsa onlara ve ardından diğerleri Türkiye’ye gönderiliyor. Organ bağışı konusunda sayı giderek artıyor. Başhekim olduğum dönemde 2 tane oldu. Artık medyaya duyurma ihtiyacı duyulmuyor, o kadar rutine girdi. İlk by-pass ameliyatları yapılırken, her gün bu ameliyatlar sürekli duyurulurdu ve artık duyurulmaz bu olay da böyle. Ama ailenin böyle bir kararı vermesi çok kolay değil. Bazen aileler ikinci bir görüş ister. Ona da hayır demiyoruz, izin veriyoruz. Bu konuda ego yapmak gerekmez. Hiçbir doktorla, kurumla sorunumuz söz konusu değil, aksine hepsiyle rekabetimiz bilimseldir. Hepimiz hekimiz ve hepimiz insani değerler için buradayız.
Son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Bülent DİZDARLI: Burada çalışan herkes bu toplumun bir alt kümesidir. Herkes bilmelidir ki bu insanlar uzaydan gelmedi. Kendilerindendir, kendileri gibidirler, kendilerinden farklı değildirler. Onun için bazen gelirler ve personelden şikayet ederler ‘güler yüzlü değiller vs vs’… Maalesef elimizdeki kaynakların koşullarından dolayı kaynaklanan şeylerdir ama uzaydan aydan da insan getirmemiz mümkün değildir. Karşı taraftan da anlayış bekliyorum.
Kendi personelime de söylemek istediğim; bir gün herkes masanın öbür tarafına geçecektir. Bugün tedavi edici olabilirsiniz ama bir gün siz de hasta olacaksınız. Size nasıl davranılmasını istiyorsanız, insanlara öyle davranmak durumunda olmalısınız.