Dön Bak Aynaya
Hayatımıza giren herkesin bir amacı olduğuna inanırım. Bazı insanlar sadece size ayna tutmak için girer misal hayatınıza, fark etmeden insanları nasıl kırmış olabileceğinizi, fark etmeden onları nasıl yok saymış olabileceğinizi anlamanız için... İnsanları incitmenin çoğunlukla iyi ya da kötü biri olduğunuzla ilgisi olmadığını, aldığınız yaraların azlığı ve çokluğu ile ilgisi olduğunu anlamanız için girer. Ama bazen bazı insanlar çok geç girer hayatınıza, bazı dersler çok geç gelir... Ve bazı gidenleri geri döndürmek için artık çok geçtir...
Bir gün biri gelir ve davranışları ile ayna tutar size... Bir gün biri gelir ve hem size hem geçmişinize ayna tutar. Kendinize karşı ne kadar kör olduğunuzu, fark etmeden kendinize, ilişkilerinize nasıl zarar verdiğinizi gösterir ve bunu sadece sakin kalarak ve sizden gitmeyerek yapar... Nasıl bunu düşünemedim dersiniz? Nasıl fark edemedim? Nasıl olgun davranamadım? Her farkındalık yargıyı doğurur önce. Ardından pişmanlık ve hüzün. Bu bilgiye daha önce sahip olsa idim her şey farklı olabilirdinin hüznüdür bu... İşte bu noktada zamanı buymuş diyebilmek gerekir. Bunu fark edeceğim zaman buymuş. İlişkilerde bir kişinin çabası yetmiyormuş diyebilmek de gerekir tabi... Her zaman olgun olamazsınız, her zaman kontrollü olamazsınız çünkü. İşte o zamanlarda dengeyi bulmada karşı tarafın da aktif rol alması gerektiğini anlarsınız...
Bir gün biri gelir ve davranışları ile ayna tutar size... Ne kadar verici olursanız o kadar az kıymetinizin bilindiğini anlatır bu ayna size. Saçınızı süpürge ettikçe aynada sadece süpürge görmeye başlarsınız bunun farkına vardıkça. Çünkü gösterdiğiniz anlayış, hoşgörü ve alttan alışlar adeta bir görev gibi yapışır üzerinize. Mutlu olsunlar diye saçınızı süpürge ettikleriniz sizin de mutlu edilmeye, düşünülüp, değer görmeye, dinlenilmeye ihtiyacınız olduğunu düşünmezler, düşünemezler. En nihayetinde kendini feda eden bir süpürgesinizdir onlar için... Ya da canının kıymetini bilmeyen bir fedai... Daha çok sevileyim derken, daha az saygı gördüğünüzü fark edersiniz. Gitmesin diye çırpındıklarınızın en önce ayrıldığını görürsünüz yanınızdan, çünkü siz kendinizi yok saydıkça kimse ‘var’ demez size. Göremezler sizin sahip çıkmadığınız varlığınızı...
Bir gün biri gelir ve davranışları ile ayna tutar size... Hep verdikçe size bişey kalmadığını, kendinizin bile size kalmadığını anlarsınız. Giden herkesin yası tutulur da insan kendinin yasını tutamazmış dersiniz. Şanslı iseniz kaybettiğiniz yılların yasını tutar ve yola devam edersiniz. Kimisinin aynada bunu görecek kadar bile şansı olmadan harcar kendine verilen en değerli şeyi; yani ömrünü, hem de başkaları uğruna...
Bir gün biri gelir ve davranışları ile ayna tutar size... Kimsenin ilişkisine karışmamanız gerektiğini anlarsınız. En sevdikleriniz olsa da araya girdiğiniz anda arada kalıp ezilme, günah keçisi olarak bilinme riski ile karşı karşıya kaldığınızı fark edersiniz birden. Tek yapmaya çalıştığınız şey iyilikken; nasıl kötü bilindiğinizi ise anlayamazsınız. Demek ki iki yetişkin arasındaki sorun o iki yetişkin arasında çözülmelidir ve çözülebilir dersiniz da iş işten geçmiştir, kırılmışsınızdır çoktan...
Bir gün biri gelir ve davranışları ile ayna tutar size... Hissettiğiniz öfkenin kendinizden başka kimseye zarar vermediğini anlarsınız. Pek çok insanın hayatı sizin kadar ciddiye alarak yaşamıyor olduğunu, ezbere yaşadığını adeta gelişine vurduğunu görürsünüz. Çoğu öfkelenmenin altında yatanın kendinizle ilgili yargılarınız veya karşı tarafın size vermediğini sandığınız değerle ilişkili olduğunu anlarsınız. Sonra bir bakarsınız çoğu şey sizin zihninizdekilerin yansıması imiş aslında, gerçekte olup bitenlerle ilgisi yokmuş. Öfkeyle kalkıp zararla oturduğunuzu, haklı iken haksız olduğunuzu anlarsınız. Durulursunuz gördükçe... Olgunlaşırsınız, tepki vermeden önce dinlemeyi öğrenirsiniz.
Bazense yaşadıklarınız ayna olur size... Diğer insanlarla temas ede ede öğretir hayat size; hem kendini hem kendinizi... Sevgiyle...