Don Kardeşliği ve Haset
Don Kardeşliği ve Haset
Tufan Erhürman
Aramızdan birilerinin, sanatta, bilimde, sporda, siyasette veya başka bir alanda gösterdiği başarıların ardından, “ben onun bizim mahallede donunan gezdiği günleri bilirim” cümlesinin ağızlardan adeta bir refleks sonucu döküldüğüne her tanıklık ettiğimde, bu “refleks”in altındaki derin manaya takılır aklım. Birisinin mahallede “donunan” gezdiğini bildiğini söylemek, bir zamanlar ondan üstün olunduğunu, en azından aynı mahallede onunla birlikte donla gezildiğini, yani ortada bir tür don kardeşliği (dolayısıyla eşitliği) bulunduğunu imlemek ihtiyacını gösterir bana göre.
Antropoloji, sosyoloji ve psikoloji ile ilgilenenler, mukayesenin (karşılaştırmanın) bütün insan ilişkileri için gerekli bir dinamik olduğunu söylerler. Onlara göre “haset” de mukayese ile beslenir (Benjamin Kilborne, Utanç ve Haset -Görünüm Kaygısı ve Kem Göz-, çev. Burçak Erdal, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014, s. 9). 1561-1626 yılları arasında yaşayan Francis Bacon, “haset”in bu özelliğini daha o yıllarda keşfetmiştir. Bacon’a göre, “insan gönlü, ya kendi üstünlüğü ya da başkalarının kötülüğü ile beslenmek ister, bunların birinden yoksunsa ötekine dayanmak zorunda kalır, bir başkasının üstün değerine ulaşmak umudunu yitirince de, o kişiyi bulunduğu yüksek yerden aşağıya çekmekle bir eşitlik kazanmaya çalışır”. (Francis Bacon, Denemeler, çev. Akşit Göktürk, İstanbul, YKY, 2002, s. 49-50).
Bu durum, özellikle de yola eşit çıkıldığı, mukayesenin diğer tarafıyla aranızda bir don kardeşliği bulunduğu zaman ortaya çıkar. Bu şartlarda, kendinizi mukayese ettiğiniz kişinin donu çıkarıp, pantolonu ayağına geçirip de mahalleden uzaklaştıktan sonra yapıp ettiği, sizin yapıp ettiklerinizden çok farklı olan şeyler akla gelmez. Madem ki don kardeşliği, dolayısıyla eşitliği vardır bir yerlerde, bu eşitlik sizin aleyhinize bozulduğu zaman, onu yeniden tesis etmek gerekir. Arada onca zaman ve onca emek bulunduğuna göre, bunu mukayesenin karşı tarafının seviyesine çıkarak sağlamak kolay değildir. O halde tek yol, onu aşağıya, sizin bulunduğunuz seviyeye çekmektir. İşte “onunla aynı mahallede donla gezildiğini” hatırlatmak bu çabanın en sakil ürünlerinden biridir.
Aslında haset, çoğu zaman sanıldığının aksine, kişinin, kendisiyle mukayese ettiği kişiyle değil, kendi kendisiyle bir derdi bulunduğunu gösterir. Bacon, tam da yukarıda anlatmaya çalıştığım durumla ilgili olarak şunları söyler: “Yakın akrabalar, iş arkadaşları, birlikte yetiştirilmiş kimseler de, akranları yükselecek olursa büyük bir çekememezlik duyabilirler; çünkü bu durum kendi yetersizliklerini ortaya çıkarır, ne olduklarını ikide bir onlara anımsatır...” (Bacon, s. 50-51).
Bence “aynı mahalleden olmak” da, “akran olmak”la benzer sonuçları ortaya çıkarır. Yani akran olmayıp da aynı mahalleden olduğunuz biri de sizde haset duygusunun ortaya çıkmasına yol açabilir. Hatta bazen buradaki haset daha kuvvetlidir. Çünkü mukayesenin diğer tarafı bu durumda sizinle don kardeşi bile değildir; siz pantolona çoktan geçtiğinizde o hala mahallede donla dolaşmakta olan o kişidir. Bunu kendinize ve çevrenize açıklamak daha zordur çünkü o gerilerden gelip sizi geçmiştir ve bu durumda, sizin onun mahalle dışında geçirdiği süreç içerisindeki başarısızlığınız daha da çarpıcı bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Kısacası, “haset”in özünde bir kendinden memnun olmama, bir tür tatminsizlik vardır. Modern toplumlarda bu halle başa çıkmak nispeten kolay olabilir. Çünkü don kardeşlerinizle bütün bu süreçler yaşandıktan sonra yeniden “aynı mahalle”de buluşma ihtimali pre-modern ilişkilerin hüküm sürdüğü toplumlarda olduğu kadar fazla değildir. Oralarda hem mekanlar hem de uzmanlık alanları daha geniştir; ayrıca yüz yüze ilişkiler diğer toplumlardaki kadar yoğun olmadığından, mukayese o denli şiddetli yaşanmayacaktır. Ama bizimki gibi pre-modern ilişkilerin hala etkisini ciddi biçimde koruduğu toplumlarda hasetin yeşermesine fena halde müsait, memleketin diğer tarlalarına kıyasla son derece mümbit bir tarla vardır. Nadasa dahi ihtiyaç duymaksızın, her gün ve her an yeni ürünler vermektedir. İşte bunun için, Bacon’a göre, Romalıların ünlü atasözü “Invidia festos dies non agit” son derece doğrudur. Haset durmak eğlenmek bilmediğinden, kaçınılmaz olarak öteki ya da berikiyle boyuna uğraşıp duracak, bu uğraşın sonu bir türlü gelmeyecektir (Bacon, s. 53-54).