Dört Harf Bir Kelime
Babasız büyüyen her kız çocuğunun hayatına giren erkeği baba yerine koyup yine sonunda acı çekeceğini düşünür.
Seda Argün
[email protected]
“Baba sevgidir, yüreğe sürülen merhemdir, güvendir, sevgisiyle saran sımsıcak bir battaniyedir”
Ne zaman kabullenir ki insan ailesinden birini kaybetmeyi? Asla...Hele ki kaybedilen kişi baba ise...Bir kız çocuğu için baba aşkının ne denli önemli olduğu hep söylenir...Baba...Hiç geçmez acısı; 3 yıl, 5 yıl ve hatta 25 yıl. Yürekte çekilen ince bir sızı gibi ara ara yoklar insanı. Canını yakar, serseme dönersin. Tam da kabullendim küllendirdim derken yine hortlar o ruhuna asılı kalmış olan hançer.
Baba-kız olan her yerde kendi babanı özlersin, görmediğin belki de tanımadığın bir insan yanında olsaydı hayatın daha ne kadar güzel ve özel olabilirdi dersin. Bir kız evladının babasına her ‘Baba!’ diye seslenişinde kendi haline üzülür, babasızlığın acısını tüm hücrende hissedersin.
Her ne kadar şanslı olup da babalık görevlerini de yerine getirmeye çalışan bir anneye sahip olsan da seni sen yapan ailenin bir diğer temel unsuru olan baba da olsa ne hissederdin diye sorgularsın kendini. Bulutlarla konuşursun, gözlerini kapatır en zor anında sana bir işaret yollaması için dualar edersin, senin yanında olmasını istersin. Neye kızsan, üzülsen, isyan etsen yine döner dolaşır onun olmayışına isyan edersin.
Zamansız gidişlerden ise bu terked(il)iş, işte o zaman daha da bir kızarsın, ne kadar adil olmadığını bilsen de sanki sadece seni üzmek için tasarlanmış bir dünyada yaşıyor sanırsın, içlenirsin, susarsın ve kendi kabuğuna çekilirsin. Yalnızsındır, annen de olsa, arkadaşların da olsa, en yakınlarının babalarından babalık şefkatini de görsen, yine de ‘Ah babam, neredesin?’ diye ağlar, ince ince yaşlar dökersin.
Hayat mı kısa günler mi uzun, yıllar mı hızlı geçiyor yoksa ömrümüz mü bilmeden yaşayıp giderken, en ufak şeylerin bizi ne denli üzdüğü ile ilgili şımarıkça şikayet ederken yılın o zamanı gelip de kaybedişin günü gelip çatınca, yokluğun üzerinden bir sene daha geçip, yaş alırken bir yandan da büyümenin getirdiği bilinç ile onsuzluğu, yokluğu hissetmeyi daha da bir hissediyoruz. Çok mu kişiseldir bu acılar bilmiyorum ama yüreğin bir yarısının gidişi çok da kişisel olmasa gerek.
Babasız büyüyen her kız çocuğunun hayatına giren erkeği baba yerine koyup yine sonunda acı çekeceğini düşünür. Oysa ne saçma, baba bu can yarısı, kalbin tam da ortası. Her bir sevginin farklılığını süzerek sunmaz mı kalbimiz bize. Sevdiği adamda bulduğu şefkati babanın olmayışının üzüntüsünün karşısına koymaz ki insan. Sever sadece, koşulsuz sever. Sevdiği adamdan güç alır ancak, zaten daha başka ne olabilir ki?!
Baba...Tek kelime dört harf. Sensiz geçen yıllar. Her yıl daha da artan acı, büyüdükçe daha da yüreğimi sıkan sensizlik. Baba sevgidir, yüreğe sürülen merhemdir, güvendir, sevgisiyle saran sımsıcak bir battaniyedir. O yoksa eksiksindir, tek bir kanadı olmayan kuş gibi. Daha da güçlenirsin, daha da büyütürsün kendini...çünkü değişmez bir gerçek varsa babasını kaybeden kız çocuklar daha erken büyür. Tıpkı benim gibi...