'Döviz durmaz, ama etkisi azaltılabilir'
Dövizin seyrinden duyulan endişeyi değerlendiren siyasi ve uzmanlar, çözüm önerilerini YENİDÜZEN’e değerlendirdi, Türkiye’de yaşanan birtakım gelişmelerin dövize yansımaya devam edebileceğine dikkat çekerek acil önlem alınması gerektiğini belirtti
Fehime ALASYA
Kıbrıs’ın Kuzeyindeki mali yapının gücüyle dövize karşın tedbir alınamayacağının altını çizen uzmanlar, kısa ve uzun vadeli çözüm önerilerinde bulundu, geçici çözüm üretti. İstikrarsız seyreden döviz kurları ve yükselişine karşın önlem alınması gerektiğine değinen ekonomistler, bunun Türkiye ile istişare içerisinde yapılmasının şart olduğundan yana hemfikir. Türkiye’de yaşanan bazı gelişmelerden dolayı dövizdeki istikrarsızlığın devam edebileceğine dikkat çeken bilirkişiler, devletin bir an önce tedbir alamsı gerektiğini belirtti.
Alınacak olan tedbirlerin mali yapının gücü ile doğrudan ilişkili olduğunun belirten CTP Milletvekili Birikim Özgür, kur sabitlemek, vergi oranlarında düşüş gibi kısa vadeli çözüm önerileri sunarken, halkın, hükümetin beceriksizliği ve reformlara ilişkin tutukluğu nedeniyle çok ciddi bedeller ödemek zorunda kaldığının altını çizdi.
Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ekonomist Erdal Güryay ise sürekli yükselişte olan döviz için alınabilecek bazı önlemleri anlattı, bu önlemlerin alınmasına karşın tehlikenin yine de devam edebileceği uyarısında bulundu. Buna neden olarak da Türkiye’de yaşanan bazı gelişmeleri ileri sürdü. Birtakım gelişmelerden dolayı Türkiye’nin finansman girişinin zayıflayabileceğine dikkat çeken Güryay, bu zayıflamaya bağlı kurun etkileneceğini ifade etti.
Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsinden kredi notunu yatırım yapılabilir seviyesinin bir basamak altına inmesini değerlendiren İktisatbank Grup Müdürü - Hazine Bölümü Emre Değirmencioğlu ise bunun önemli bir gelişme olduğunu ifade etti. Yayınladığı günlük raporda, yabancıların cazibe merkezi olan Türkiye’nin yeniden notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarması gerektiğine değinen Değirmencioğlu, döviz piyasasındaki dalgalanmanın bunlarla paralel sürebileceğine dikkat çekti.
“Dövizin ateşini düşürme imkânlarına sahip değiliz”
CTP Milletvekili Birikim Özgür alınabilecek tedbirlere değindi, bunların ise mali yapının gücü ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çizdi. Özgür, kur sabitlemek, vergi oranlarında düşüş gibi kısa vadeli çözüm önerileri sunarken, halkın, hükümetin beceriksizliği ve reformlara ilişkin tutukluğu nedeniyle çok ciddi bedeller ödemek zorunda kaldığının altını çizdi.
Özgür: “Başka bir ülkenin para birimini kullandığımız için para politikaları ile dövizin ateşini düşürme imkânlarına sahip değiliz. Ancak maliye politikaları üzerinden gerek zamları ötelemek gerekse döviz krizinin etkilerini azaltmak adına birtakım alternatifleri tartışmak elbette ki mümkündür. Maliye politikaları ile kastedilen kuşkusuz kamunun gelir ve giderleri ile ilgili yapılabileceklerdir. Böylesi durumlarda devletin döviz cinsinden gelirler başta olmak üzere tüm vergi gelirlerine ilişkin kamu gelirlerini azaltıcı bazı önlemler üzerinde durulabilir. Bu önlemlerin devreye sokulabilmesi ise mali yapının gücü ile doğrudan ilişkilidir. Gelirlerden feragat ederek örneğin gümrük vergilerinde kur sabitlemesine gidilebilir, kira stopajlarında TL’yi özendirmek için TL kullanımında daha düşük stopaj uygulamasına gidilebilir, tüm diğer vergilerde indirime gidilerek dövizdeki artışın piyasaya yansımaları azaltılabilir. Bu alternatifler daha da çoğaltılabilir. Diğer yandan bilindiği üzere 2016 yılının 13. maaşları borçlanarak ödendi. Gelirler hali hazırda cari harcamaları karşılamaya yetmiyor. Dolayısı ile bugünkü mali yapı gelirleri azaltıcı tedbirleri kaldırabilecek durumda değildir. Kamunun borçlanarak döviz krizi ve zamlara karşı alınacak tedbirler nedeniyle oluşacak açıklarını kapatması da bir alternatiftir ancak bu durumda da kamunun mali yapısı yine telafisi çok zor zararlara uğrayacaktır. Bu bağlamda mali disiplini bozmanın faydasından çok zararı olacağı öngörülebilirdir.
Bize tek bir alternatif kalıyor o da Türkiye ile imzalanan protokolde öngörüldüğü şekliyle reformlarımızı gerçekleştirip Reform Destek Ödeneği’ndeki kaynaklara ulaşmaktır. 2016 yılında 200 milyon TL’lik ödenekten sadece 25 milyon TL temin edilebilmiştir. Üstüne üstlük hükümet tarafından mali disiplin bozulduğu için 200 milyon TL’lik bütçe açığımıza desteğin de 80 milyon TL’si kasaya maalesef girememiştir. Bu anlamda UBP-DP azınlık hükümeti 2016’da Kıbrıs Türk halkının 255 milyon TL’sini heba etmiş bulunmaktadır. Bu kaynağa ulaşabilseydik bugün rahatlıkla mali disiplini de bozmaksızın gelirlerden geçici bir dönem için dahi olsa feragat edebileceğimiz müsait koşullara sahip olabilecektik. 2017’de ise reform destek ödeneği 540 milyon TL’dir. Demek ki hemen işe koyulmalı ve seferberlik ilan ederek hem mali disiplini koruyup 150 milyon TL’lik bütçe açığına desteği temin edebilmeliyiz hem de reformları tamamlayarak söz konusu 540 milyon TL’lik kaynağa ulaşabilmeliyiz. Başka da bir çıkış yolumuz olduğunu ben şahsen düşünmüyorum. Bu noktada Türkiye ile ilişkilerdeki tabular da maalesef bizi doğru mali politikaları halkımızla şeffaflıkla paylaşmaktan zaman zaman alıkoyabilmektedir. Örneğin birileri çıkıp size “Ne gerek var Türkiye ile protokolü övmeye?” diyerek sizi eleştirebiliyor meramınızı anlatmaya çalışırken. Söz konusu programda itiraz edilebilecek hususlar elbette ayrıca değerlendirilebilir ancak örneğin bu program vergiyi tabana yaymak için vergi yasalarındaki indirim, istisna ve muafiyetlerin gözden geçirilmesini öngörmektedir. Veya turizm amaçlı arazi tahsislerinin peşkeş yöntemiyle değil ihale yöntemiyle yapılmasını içermektedir. Tüm bu hedefleri protokole ekleyen zaten protokol hazırlanırken görevde olan CTP’li bakanlardır. Dolayısı ile bu hükümete döviz krizi ve zamlara ilişkin yapılabilecek en doğru muhalefet de bana göre yine programdaki hedeflerin zamanında hayata geçirilmemiş olması ve buna bağlı olarak kolay erişilebilecek Türkiye kaynaklarına ulaşılamadığı için hem açıkların zamlarla kapatılmaya çalışılması hem de olası mali tedbirleri devreye sokacak müsait mali koşulların oluşturulamamış olması üzerinden şekillenmektedir. Halkımız maalesef bu hükümetin beceriksizliği ve reformlara ilişkin tutukluğu nedeniyle çok ciddi bedeller ödemek zorunda kalmaktadır. Söz konusu bedeller kısa vadede döviz krizi ve zamlara ilişkin tedbirlerle alakalıdır. Orta ve uzun vadede ise günün gerektirdiği bir yapılanmaya dönük yapısal reformların hayata geçirilememesinden ötürü geleceğimizin ipotek altına alınması, gelecekte de bugünkü gibi krizlerle karşılaşıldığında yine bütçemizin gerekli esnekliğe sahip olamayacağı koşullarda tedbir almakta yine yetersiz kalınacak olması şeklindedir.
“Devlet tüm önlemleri alsa dahi tehlike gidecek anlamına değildir…”
Konuya ilişkin görüşlerini aktaran Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ekonomist Erdal Güryay ise sürekli yükselişte olan döviz için alınabilecek bazı önlemleri anlattı, bu önlemlerin alınmasına karşın tehlikenin devam edebileceği uyarısında bulundu. Güryay, Konya ilişkin şunları dile getirdi:
“Ülkede para politikası uygulama şansımız yoktur. Dövize sadece maliye politikaları ile müdahale etme şansımız var fakat devlet bütçesi sürekli açık veren bir bütçe olduğu için Türkiye’nin ekonomik yardımlarıyla açığı kapatıyoruz. Bu bağlamda maliye politikası uygulamak da bu açığı arttıracaktır. Bunu uygulamadan önce Türkiye’den bir miktar daha yardım alınmalıdır. Bütçe devamlı açık veriyor, kamu borçları milli gelirimizin bir buçuk katında, o nedenle bir başımıza bu önlemleri alamayız. Alırsak bütçemizde daha da çok açıklar verilecektir, sonuçları iyi olmaz.
Neler yapılabilinire değinecek olursak; ülke ithalat ile yaşayan bir ülkedir ve ihtiyaçlarımızın büyük çoğunluğunu yurt dışlından döviz ile karşılıyoruz, bu yüzden çok etkileniyoruz. Bu bağlamda gümrük vergilerine, haçlarına müdahale edilebilir, indirim yapılabilir veya kur sabitlemesi yapılıp vergi alınabilir…
Devletin uyguladığı seyrüsefer ve bunun gibi harçlarda indirimlere gidilebilir, bankacılık kesimini rahatlatmak için banka ve sigorta vergilerinde indirim yapılabilir, telekomünikasyon hizmetlerindeki vergilerde indirimlere gidilebilir…
Yapılabilecek en büyük etken vergi ve harç indirimidir. Temel ürünlerde katma değer vergi indirimine gidilebilir.
Üniversite harçlarında indirim veya kur sabitlemesi uygulanabilir, bazı istişarelerle bunlarla bir miktar etkileri azalabilir kurun.
Devlet de gereksiz harcamalardan kısıp bu sürece etki edebilir…
Tüm bu uygulamaları da geçici bir süreliğine yapabiliriz. Söylediğim öneriler geçici öneriler olabilir. Kur sabitlendiği zaman bunlar geri alınabilir tabi. Bunların haricinde yapabilecek çok şeyimiz yoktur.
Önümüzü de göremiyoruz, önlemleri alsak da bu kur burada durur mu diye soru işaretimiz hep var olacak.
Türkiye’de ülkelerin ekonomik, siyasi derecelendirme notu, yatırım düzeyi notu düşük çıktı, İlerleyen zamanda aldığı yatırımlar azalırsa Türkiye sıkıntıya girecek çünkü dış finansman ile büyüyor. Türkiye’yi üç ülke notladı ve üçü de notunu yatırım yapılabilirin altına çekti. Bu yüzden Türkiye’nin finansman girişi zayıflayacak ve zayıfladıkça kur yine etkilenecektir.
Belirsiz bir dönem var, devlet tüm önlemleri alsa dahi tehlike gidecek anlamına değildir… Bence böyle giderse kur yükselmeye devam edecek. Devam ettikçe de zor durumda olacağız.
“Türkiye’nin yatırım yapılabilir statüsünü kaybetmesi önemli bir gelişme”
İktisatbank Grup Müdürü - Hazine Bölümü Emre Değirmencioğlu, ise yabancıların cazibe merkezi olan Türkiye’nin uzun vadeli döviz cinsinden kredi notunu yatırım yapılabilir seviyesinin bir basamak altına inmesini değerlendirdi. Türkiye’nin yatırım yapılabilir statüsünü kaybetmesinin önemli bir gelişme olduğuna değinen Değirmencioğlu, Türkiye’nin yeniden notunu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarması gerektiğine değindi. Döviz piyasasındaki dalgalanmanın bunlarla paralel sürebileceğine dikkat çekti. Türkiye cephesinde Cuma günü açıklanacak olan Ocak ayı enflasyonun ise dövizle ilgili, bu haftanın en önemli gündem maddesi olacağını dile getirdi. Enflasyonun kur etkisi ile yüksek çıkmasını beklediğini kaydetti.
Emre Değirmencioğlu şöyle devam etti: “Türk mali piyasaları açısından, not heyecanı ile yine uzun sayılabilecek bir Cuma gecesini geride bıraktık. Maalesef, tahminlerimize paralel uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye'nin uzun vadeli döviz cinsinden kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin bir basamak altına indirdi. Not görünümünü ise durağanda bıraktı. Bu senaryo mali piyasalar tarafından satın alınan baz senaryo idi. Fitch’in not indirimi ardından, Türkiye artık süper ligin tamamen dışında kalmış oldu. Hatırlanacağı üzere, Türkiye’ye ilk yatırım yapılabilir notu 2012 yılında veren Fitch’i, 2013 yılında Moody’s takip etmiş, 2 yatırım yapılabilir nota sahip olan Türkiye’ye ise kalıcı, sıcak sermaye olarak adlandırılmayan uzun vadeli fon yatırımcıları rağbet göstermişti. Cuma gecesi Fitch’i beklerken, Türk Mali piyasalarının kapanışına yakın, diğer bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu olan S&P, Türkiye’nin zaten spekülatif cetvelde olan notunu korurken, görünümü ise durağandan negatife çekerek biraz da olsa şaşkınlık yarattı. S&P hamlesinin pek piyasalar tarafından önemsenmeyeceğini düşünüyoruz. Hatırlanacağı üzere, 23 Eylül 2016 tarihinde, Türkiye’nin yatırım yapılabilir notunu kıran Moody’s, tüzükleri gereği iki yatırım yapılabilir not arayan fonların bir kısmının Türkiye pozisyonlarını likidite etmeye sebebiyet vermişti. Hisse ve tahvil piyasalarından çıkan fonların elde ettiği TL, 2,96 kur seviyesinden dolara geçmesi ile Türk Lirası 23 Eylül haftasından bugüne % 28 değer kaybıyla gelişmekte olan ülke para birimleri arasında değer kaybında ilk sırada yer almıştı. Moody’s’in not indiriminin Fitch’e nazaran Türk Mali piyasalarına vermiş olduğu hasarın çok da fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz keza bir ülkenin finans piyasalarında yatırım yapılabilir sayılması için en az 2 kuruluşun notunun yatırım yapılabilir olması gerekiyor. Bir notun kaybediliyor olması teknik olarak zaten beraberinde büyük bir hikaye yaratmıştı.
Not indirimi ardındaki hikayede ise Fitch, not indirimi ardından yaptığı açıklamada, siyaset ve güvenlik konusunda yaşanan gelişmelerin Türkiye’de ekonomik performansı ve kurumsal bağımsızlığı olumsuz etkilediğine yer vermiş. Yaklaşan anayasal sürece işaret ederek, olağanüstü halin devam ettiğinini altını çizmiş. Terör saldırılarının, tüketici güveni ve turizme zarar vermeye devam ettiğini, son 5 yılda % 7.1 ortalama büyüme gerçekleştiren Türkiye’nin 2016-2018 arasında % 2.3 büyümesini beklediğini belirtmiş. Özel sektöre verilen kredilerin ekonominin büyüklüğüne nazaran % 49 dan % 68 seviyesine çıkmasını hassasiyet yaratacağı ve bankaların ekonomideki yavaşlamadan olumsuz etkilendiği belirtiliyor. Fitch’in not indirimi ardındaki ana maddeler daha da sıralanabilir ama hiçbiri bilmediğimiz satır başları değil. Eleştiri anlamında, siyaset alanına Fitch’in biraz fazla girdiğini görüyorum. Hatırlanacağı üzere, Türkiye’nin 2012-2013 döneminden önce de kredi notu yatırım yapılabilir seviyede değildi. Ancak, atılan doğru adımlar, düşen enflasyon ve kamu borcu, istikrar kazanan mali piyasaları ve artan büyüme eğrisi nedeniyle, Türkiye yine yabancıların cazibe merkezi idi. Yatırım yapılabilir statüyü kaybetmemiz elbette önemli bir gelişme ama karalar bağlamamızı da gerektirmiyor. Tıpkı, piyasaların göz bebeği olan ve her daim doğru duruşu ile beğeni toplayan Sn.Mehmet Şimşek’in tweeter hesabından dediği gibi: “Önemli olan başınıza neler geldiği değil, bunlara nasıl tepki verdiğinizdir (Epictetus)”. Notumuzu tekrar yatırım yapılabilir seviyeye çıkartmak için çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz. Okuduğumuz raporlarda, Brezilya, Rusya ve Macaristan yatırım yapılabilir notu kaybedince ortalama olarak borçlanma maliyetleri 70 baz puan artmış. Türkiye’nin de bundan sonra zaten pahalılaşan fon kaynaklarına yatırım yapılabilir statüyü kaybettiği için daha pahalı bir şekilde ulaşması ister istemez paranın maliyetini yükselteceğinden kredi maliyetlerine de yansıyacaktır. Ortalama olarak yatırım yapılabilir notun geri kazanılması için geçen süre 6-7 yıl olarak belirtiliyor.