Döviz kurları nereye koşuyor? Seçim sonrası ne olacak?
Ülkemizde bir çok sorun ve skandal yaşanırken, Türkiye’ de de kurlarla ilgili tartışmalar gündemde kalmaya devam etmektedir. Seçim sonrası döviz kurlarında önemli yükselişler olacağı çeşitli çevreler tarafından seslendirilmektedir.
Bununla ilgili endişelerin kaynağında, geçtiğimiz yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında, kurlarda yaşanan aşırı yükseliş referans olarak gösterilmektedir.
31 Mart seçimleri öncesi kurlarda yaşananlara baktığımız zaman, geçen cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki kurlarda yaşanan baskılamanın aksine, kurlarda düzenli ve kademeli olarak yükselişler görüyoruz.
Bu bağlamda, muhtemelen geçen seçimlerden sonra aniden ve yüksek oranlarda yaşanan kurlardaki yükseliş yerine, kurlarda baskılama yapılmadan, kontrollü ve zamana yayılan kur artışları ile gidilecek gibi görünüyor.
Türkiye Ekonomi Yönetimi, seçim sonrası, kurlarda sert bir yükseliş beklemiyor ama yıl sonu dolar kurunun 40 TL civarında olabileceğini de, dile getiriyor.
Piyasaya baktığımız zaman, Türk Lirası’nın yüzde 45 düzeyindeki politika faizi getirisi ve yüzde 50 civarında mevduat faizi getirisi , enflasyona karşı koruma sağlamakta yeterli olmuyor ve yeniden artan döviz talebi, kurları yeniden yükseltmeye başlamış durumda..
Geçen yıl TC Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde olduğu gibi, Merkez Bankası’nın döviz alımlarında bankalara limitler vermesi ve belli bir zamandan sonra döviz alımı yapmanın zor olması da, döviz kurlarında yükselişe neden oldu.
Net rezervler, 1 Mart haftasında 20,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Önceki hafta net rezervler 22,4 milyar dolar düzeyindeydi. Swap hariç net rezerv ise eksi 40,8 milyar dolar oldu. Önceki hafta Swap hariç net rezervler eksi 46,2 milyar dolar olarak açıklanmıştı.
Seçim ekonomisinin başlaması ve buna bağlı olarak sermaye girişinin zayıflaması, döviz talebinin, seçim sonrası kurun yükseleceği endişesi ile artması, döviz rezervlerinin azalmasında etkili olmuştur.
Öte yandan, CDS priminin tekrardan yükselmeye başlaması, yabancıların yatırım yapmak için seçim sonrasını bekler duruma geçmeleri ve enflasyonun yılın ilk 2 ayında yükselişe geçmesi de ekonomi için olumsuz gelişmelerdir.
TCMB’nin kredi artışını ve döviz talebini durdurmaya yönelik adımlarını da, ekonomideki olumsuz gelişmeleri bir nebze olsun engellemek için yaptığını düşünüyorum.
Seçim öncesi ya da seçim sonrası olabilecek aşırı kur kur yükselişi, hem Merkez Bankasını, hemde Ekonomi yönetimini zora sokacaktır.Bu bağlamda, TL’nin reel olarak değer kazanması için, Ekonomi yönetimi, adımlar atmaya çalışmakta, yabancı yatırımcılara şimdi gelin, yatırım yapın mesajı verilmektedir. Ama, bu adımlar başarılı olacak mıdır? Bu, net olarak belli değildir.Hep birlikte göreceğiz.
Türkiye Ekonomi yönetimi, Seçim sonrasında TL’nin aşırı değer kaybı yaşayacağına dair beklentileri doğru bulmuyor. Bu savı da desteklerken, Cari açığın ve döviz ihtiyacının azalmaya başladığını, ülkeye portföy yatırımı girişi olduğu tespitini yapıyor.
Ayrıca, Gelişmiş Ülkelerdeki düşük enflasyon oranlarının gelişmekte olan ülkelere yönelişi artıracağını ve seçim sonrası Uluslararası kuruluşların da, Türkiye’ ye önemli boyutta kaynak sağlayacağını belirtiyor.Umarım, bu tahminler ve beklentiler gerçekleşir..
Bunun yanında, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye'nin kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltirken, not görünümünü "durağan"dan "pozitif"e çıkardı. Bu gelişmenin, piyasaları olumlu etkilemesi beklenmektedir.
Ekonomik gelişmeler dışında, siyasi gelişmeler de Türkiye ekonomisini doğrudan etkileyebilmektedir. NATO’nun genişlemesine Türkiye’ nin onay vermesi ve ABD’nin yeni F16 uçaklarının alınmasına ve modernleşme projesine onay vermesi, ABD ve AVRUPA ile ilişkilere olumlu yansıyacak, bu da yabancı yatırımcıların ülkeye gelmesine ivme kazandırabilecektir.
Türkiye ve ABD’nin bir süredir gerçekleşmeyen terörle mücadele istişarelerine yeniden başlaması ve savunma sanayi alanında yaşanan sorunların çözümü için iletişim başlatma kararı almaları önemli olmakla birlikte, siyasi ve ekonomik olumlu yansımaları da olacaktır.
Ancak, Türkiye-HAMAS ilişkilerinin üst düzeyde devam etmesi ise, Batı ile ilişkileri olumsuz etkilemektedir.
Ülkede Hukuk sisteminde yaşanan tartışmalardan tutun ( Anayasa mahkemesi ile Yargıtay arasındaki tartışmalar), Hilafet ve laiklik tartışmaları na kadar giden birçok sosyal, demokratik ve siyasi sorunların yaşandığı bir ülkeye yabancı yatırımcıların gelmesi de kolay olmasa gerek.
Öte yandan, seçim ekonomisi nedeniyle, kamu harcamalarının artması ve para basmanın devam etmesi de, enflasyonu körüklemeye devam ediyor.Bu çerçevede, böylesine bir ortamda, vatandaşın elindeki dövizi bozup, TL’ ye geçmesi beklenmemelidir.Herkes, elindeki parann değerini korumaya çalışmaktadır.
Döviz kurlarındaki artış, Kuzey Kıbrıs’ ı Türkiye’ den daha fazla olumsuz etkilemekte ve ülkede pahalılığı tetiklemektedir.Ülkemizdeki malların yüzde 90’ dan fazlası yurt dışından dövizle getirildiği için, kurlardaki yükselişler, gelen malların maliyetini çok artırmakta ve enflasyonu Türkiye’ den daha fazla yükseltmektedir.
Döviz kurlarındaki gelişmelere de baktığımız zaman, Şubat sonu itibarıyla, son bir yılda, TL’nin değer kaybı, Dolar’da yaklaşık yüzde 65, Euro’ da yüzde 68 ve Sterlin’de yüzde 73 olarak gerçekleşmiştir.
Mart ayı ile birlikte dövizdeki tırmanma ve TL’nin değer kaybı artarak devam etmektedir. Bu artış, bizim piyasaya yüksek enflasyon ve pahalılık olarak yansımaktadır.
Temennim, döviz kurlarının ve enerji fiyatlarının dengeli gitmesi ve ülkemizdeki pahalılığın daha fazla artmamasıdır. Zira, hükümetin enflasyon ve pahalılıkla mücadele etmediğini çok iyi biliyoruz.
Kurların ve enerji fiyatlarının aşırı artması halinde, dar ve orta gelirliler pahalılık cenderesinde yaşamaya devam edecek, borçları ödenemeyecek duruma gelecek ve gün geçtikçe yoksullaşacaktır. Bu da, halktaki mutsuzluk ve umutsuzluğu tetiklemeye devam edecektir.