Downer pes mi etti?
Tam yarım yüzyıla yakın çözümlenemeyen Kıbrıs sorunu bir BM diplomatını daha pes mi ettirdi?
Downer sonunda “sizinle uğraşacak ne zamanım, ne de dermanım kalmadı ne haliniz varsa görün” mü dedi?
Downer’in böyle dediğini düşünmüyorum. Ama artık yapacak birşey kalmadı diyerek BM Güvenlik Konseyi’ne rapor sunmak amacıyla bugün Newyork’a uçacağı biliniyor.
Ekim ayı başından bu yana tam 4 ay oldu. Liderler hala görüşmelere başlamak için iki paragraflık bir ortak açıklama metni üzerinde uzlaşma sağlayamadı.
Suç kimde?
Kim ayak sürüyor?
BM hangi tarafı sorumlu tutacak?
Size bir şey söyleyim bu beni hiç ilgilendirmez. İster Anastasiadis suçlu olsun, ister Eroğlu. İster Rum tarafı sorumlu olsun, isterse Türk tarafı çözüm olmadıktan sonra kimin suçlu olduğunun ne önemi var.
Downer Pazar gün adaya gelerek ortak açıklama için son bir tur yapacaktı. Ama gelmedi. Liderlerin açıklamaları, özellikle Anastasiadis’in Politis gazetesine verdiği mülakatta kendisi ile ilgili iddiaları bu ziyareti ertelemesine neden oldu.
Liderlerle görüşmemek için Anastasiadis’in adadan ayrılmasını bekledi. Sonra da 2 günlüğüne geldi, temsilcilerle son bir temas yaparak Newyork’a uçtu.
Mart ayında Kıbrıs sorununun BM gündemine girmesinin 50.inci yılı dolacak. BM Barış Gücü askerleri tam 50 yıldır Kıbrıs’ta barışı kurmaya çalışıyor. BM artık Kıbrıs sorunundan usandı, bıktı. Biz hala kelimeler üzerinde dans etmekteyiz.
Bir ortak açıklama metninde bile uzlaşamdık. O kelime çıksın, bu kelime girsin. Ya da şu şu kelimeler yerine bu kelime yazılsınla meşguluz. Eroğlu biraz da böbürlenerek ortak açıklama için tam 40 yazılı öneri verdiğini söyledi.
Bu sadece bir ortak metin. Asıl görüşmeler ondan sonra başlayacaktı. Üstelik 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008’de Talat-Hristofyas ortak açıklamalarında iki tarafın da ısrarla üzerinde durduğu herşey vardı.
Yani görüşmeler kaldığı yerden başlasa aslında hiçbir sorun olmayacaktı. Ama Anastasiadis, Eroğlu’nu test etmek istedi. Her açıklamasında iki ayrı egemenlikten bahseden Eroğlu’nun “tek egemenlik, tek uluslararası kimlik ve tek yurttaşlık” içeren bir belgeye imza atmayacağını düşünerek güneydeki red cephesine mensup ortaklarını tatmin etmek istedi.
Eroğlu önce bu tuzağa düştü. Ama gerek Dışişleri bakanı Özdil Nami’nin çabaları, gerekse de Davutoğlu’nun bizzat Kıbrıs’a gelerek doğrudan Eroğlu’na yaptığı telkinler sonucunda Eroğlu bunu kabul etti.
Anastasiadis bu kez ortak açıklama ısrarından vazgeçmeden, Rum ulusal konseyinden de karar alarak “kısa bir metin yeterli olur” dedi.
Bu da bardağı taşıran son damla idi. Demek ki Anastasiadis’in niyeti görüşmelere başlamak değil. Eroğlu’na olan güvensizliği ve Türkiye’de son günlerde yaşanan olumsuz gelişmeleri değerlendirerek uluıslararası kamuoyu nezdinde itibarını artırmaktır.
Bu konuda da başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Son İngiltere ziyaretinde ve Avrupa Parlamentosu’nda görüşülmeye başlanan taslak Türkiye raporuna Avrupalı parlamenterlerin yaptıkları 338 değişiklik önerisinin çoğunun Kıbrıs konusunda olması Anastasiadis yönetiminin başarılı olduğunu gösteriyor.
Kuşkusuz bunda Türkiye’deki gelişmeler, özellikle yargı bağımsızlığını zedeleyecek adımlar da etken oldu. Ama herşeye rağmen Anastasiadis’in Maraş’ın iadesi ile ilgili önerisi dahil, birçok önerisinin rapora girmesi için çaba harcanması sanırım bütün bu gelişmeler yanında Türk tarafının bu alanı boş bırakması ve içe kapanmasındandır.
Downer geldi. Hızlı bir tur yapıp gitti. Bizim için de çözüm bir başka bahara kaldı. Acı olan budur. Tam 50 yıldır aynı senaryo oynanır. Biri başlar, birkaç yıl gider, gelir görüşür. Sonra birşey çıkmayacağını anlar ve başka bir görev için ayrılır. Bir süre askıda beklenir. Sonra bir başkası gelir. Sil baştan yeniden başlanır.
Böyle böyle tam 50 yıl harcandı. Neredeyse bir ömür. Daha ne kadar bekleyeceğiz? Ne zaman insiyatifi elimize alacağız?