“DP-UG hükümet programının dışına çıkmaktadır”
“Hem başkan yardımcılığı dönemim, hem yazılmış olan hükümet programına koyduğum katkılarla gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki CTP-BG hükümet programının dışına çıktığında bizle oturup konuşabilir ancak şu anda programın dışına çıkılmamıştır. Dolayısıyla
DP-UG Başkan Adayı Yard. Doç. Dr. Fuat Türköz Çiner, hükümet programına katkı koyanlardan biri olarak CTP-BG’nin hükümet programının dışına çıkmadığını söyledi
Ödül Aşık Ülker
Demokrat Parti Ulusal Güçler’in (DP-UG) 2 Şubat’ta yapılacak 9’uncu Olağan Genel Kurultayı’nda genel başkanlığa aday olan Yard. Doç. Dr. Fuat Türköz Çiner, hükümet programına katkı koyanlardan biri olarak CTP-BG’nin hükümet programının dışına çıkmadığını söyledi. Yard. Doç. Dr. Çiner, “Şu anda DP-UG sözünü, hükümet programının altına attığı imzasını inkar edercesine programın dışına çıkmaktadır” dedi.
Hükümet ortağıyken başka partiyle koalisyon işareti yapılmasını da eleştiren Yard. Doç. Dr. Çiner, “Milletvekili sayımız 12’dir ancak 12’nin 2’si bizi temsil etmediğini açıkça genel başkana ve yönetim kurullarına aykırı olarak dile getiriyor, yani 10’a düştük. 10’dan daha düşük olduğuna da inanıyorum çünkü UBP ile koalisyonu işaret eden söylemler var” diye konuştu.
Yard. Doç. Dr. Çiner, süreç içerisinde kendisini aday olmaya iten nedenleri anlatarak, kendisinin DP-UG Genel Başkanı olması durumunda partinin daha kucaklayıcı olacağını, kaybettiği birçok DP’liyi de geri kazanıp esas büyümeyi yaşayacağını iddia etti.
“Aslolan hükümet programıdır”
• Soru: Neden aday oldunuz? Süreç içinde sizi aday olmaya iten neler yaşandı?
• Çiner: DP 1992 yılında UBP’den ayrılan 9 milletvekiliyle kurulan bir parti. UBP’nin sağda aşırı sağ ve hükmetme davranışı sebebiyle parti yönetiminin farklı olması gerektiği düşüncesiyle kurulan bir parti. Toplumu bölücü değil, sağ sol ayrımı olmaksızın, kucaklayıcı olmasını öngören bir tüzükle kurulmuş olan bir parti. Bu parti misyonunu hep bu şekilde yürütmeye çalıştı. 2011’de yapılmış olan bir olağan kurultayda Sayın Genel Başkan Serdar Denktaş’ın tüzüğe koydurduğu Başkanlık Divanı diye adlandırılan yapıda görev alma fırsatım oldu. Genel seçimlere gidilen yolda, şu andaki hükümet ortağıyla yapılmış olan hükümet programının zeminin oluşturan, DP tarafından toplumun gerekliliklerini belirleyen ekipte yer alma fırsatım oldu. Genel seçimlere önce “geliyoruz” kitapçığı hazırlandı. Bu süreç içersinde DP gerçek kimliğine, toplumu kucaklayıcı, sıkıntılarını gören kimliğine büründü, bunu yükselttiği oylar ve çevre ilişkileriyle artırdı, sosyal sorumluluğu da güden bir parti oldu. Genel seçimlerin hemen öncesinde UBP’deki kurultay sürecinden dolayı o partide görüş ayrılığı olan bazı milletvekillerinin partiye katılma düşünceleri olduğu bilgisi geldiği zaman çekincelerimizi belirttik, isim değişikliğine dahi gerek olmadığını, katılacak olan kişilerin parti düşüncelerini ve topluma sunulan “Geliyoruz” kitapçığını savunabiliyor olması gerektiğini söyledik. UG yapısını ilk başta tereddütle karşılayanların başında geliyorum. Ancak UG uzantısının bütünleyici, mevcut konjontürde DP’nin parti politikalarını direkt benimsemiş olmasa da, daha sağ tandanslı olan UBP’nin de düşüncelerini içerisine getirecek, katkı koyacak bireylere de bir yapı açmak adına UG kavramını, katılımcı anlamda oy çokluğuyla onayladık. DP-UG olarak girilen genel seçimlerde tüm hükümet programının ve tüm seçim sürecinin alt yapısı parti bünyesindeki başkanlık divanı, merkez yönetim kurulu üyeleri tarafından hazırlandı. Bunlar yıllardır DP’ye hizmet eden, gönül veren ve yapısını oluşturan kişilerdi. Tüm açıklamalarda “Geliyoruz” kitapçığındaki yapılması gereken reformlar ve güncellemelerin gerekliliği vurgulandı. Bu bağlamda da halk seçimde DP’yi yine üçüncü parti çıkardı, 12 milletvekili ile temsiliyetini öne getirdi. Bu temsiliyetlle CTP ile koalisyon görüşmeleri yapıldı. O dönemde UBP’den gelen arkadaşlar arasında UBP ile koalisyon düşünenler de olmuştu. Hükümet programında DP-UG’den ben de dahil başkanlık divanı üyeleri çalıştı, CTP’deki aynı modeldeki arkadaşlarla bir mutabakata varıldı. Aslolan şey konuşulan sözler değil, yazılanlardı yani aslolan hükümet programıdır. Önemli olan yazılı, halkın önüne birlikte konulacak yol haritasının uygulanmasıydı. Koalisyon görüşmeleri olumlu bir şekilde sonuçlandı. Hükümetin kurulmasıyla birlikte halka verdiğimiz sözler ve bu programın uygulanması süreci başladı ancak daha üçüncü ay dolmadan parti içerisinde bazı milletvekilleri ve bakanlıklarda bir takım farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. UG’den katılan milletvekilleriyle parti içeisinde bir düşünce akımı, farklılığı ortaya çıktı. UG ile amacımız toparlayıcı olmakken bir anda bu yapının ayrımını hissetmeye başladık. Hiçbir şekilde parti içerisinde onlara UG, bize DP denmesi asla yapılmadı. Zaten koalisyona göre bir partinin de o saatten sonra yapacağı şey parti içerisinde kimin ne olduğunu tartışmak değil, partinin koalisyon ortaklığında üstüne düşeni programa göre yerine getirmekti.
“Tüzük kurultayının içkili bir ortamda yapılması hatalı”
• Soru: Tüzük değişikliği konusunda da basına yansıyan sert tartışmalar yaşandı...
• Çiner: Tüzük değişikliğiyle ilgili tüzük kurultayı yapılması gerekiyordu. İki hafta önce yapılan tüzük kurultayı hazırlıklarında maalesef talihsiz bir olay yaşandı. Olay barda, içki servisi yapılan bir parti tüzük kurultayı yapılmasıyla başladı. İlk tepkimiz “Tüzük kurultayı bir siyasi partinin duruşunu, temsiliyetini gösterir. İçki servisi yapılan bir ortamda yapılması hatalıdır” oldu. Ardından da Genel Sekreter’in “nisap yoktur” uyarısı geldi ki parti tüzüğüne göre genel sekreter son derece haklı, görevini yerini getirerek divanı uyardı. Bu uyarı üzerine parti genel başkanımız kürsüye çıktı ve genel sekreterin görevden alınmasıyla ilgili bazı kelimeler kullandı ve 15 gün ertelenmesi tavsiyesinde bulundu ki bu çok olumluydu çünkü nisap yoksa tüzüğe göre hareket edilmeliydi. Pazartesi olağanüstü bir parti meclisi toplanacağı bildirildi, konunun genel başkanın genel sekreterin görevden alınmasıyla ilgili olduğu söylendi. Parti meclisine gittiğimiz zaman tüm basın mensupları içeri alındı. Bu olağan birşeydi ancak görüntü alıp çıkacak olan basın mensuplarına genel başkan “çıkmasınlar, karar üretilsin, bu bizim için medya ve halk önünde bir sınavdır” dedi. Bu olumlu bir düşünceydi ama teammüllere, demokratik yapıya ve tüzüğümüze aykırı birşeydi. Hemen ardından Sayın Genel Başkan “genel sekreterin görevden alınması önerisini ben sundum ancak mutabakat sağladık ve bunun tersini oylamak zorundayız. Oylama anında verilecek olan karar bana veriliyormuş gibi düşünülmelidir ve oybirliği istiyorum” dedi. Bir genel başkan özüyle, sözüyle, hareketleriyle yüzleri binleri temsil ettiğinin, halkı temsiliyete gideceğinin bilincinde hareket etmelidir. Bu söylem benim nezdimde bir diktatör cümlesiydi. Ben ve arkadaşlarım bu oylamada herhangi bir oy kullanmadık. Ancak dünya üzerinde üç oy vardır, birisi evet, birisi çekimser, birisi hayır ve aslında çekimserler evet kabul edilir. Oy çokluğuyla genel sekreterin görevine devam etmesine karar verildi. Aynı akşam Genel Sekreter bir televizyon programında parti başkanlığına aday olacağını söylerken, biz de Serdar Bey ile aynı yerde yanyana oturuyorduk. Masadaki diğer insanlardan gördüğüm tepki mutabakatın aday girmeyeceğiyle ilgili bir mutabakatmış gibi algı yarattığıydı.
“3 Ocak gecesi adaylığım ortaya çıktı”
• Soru: Bu süreçte size ters gelen konularda tepki verdiniz mi?
• Çiner: Tabii. Bunu takip eden tüzük kurultayı, olağan parti meclisi görüşmelerinde fikirlerimizi yine söyledik. Bu olay tamamen DP-UG’nin iç sıkıntısıydı. Ancak parti meclisinin yapıldığı ikinci 15 gün ertelemeli toplantıda 356 kişinin sözleşmelerinin yenilenmemesiyle ilgili karar hakkında bilgilendirme olacağı söylendi. Fakat o günlerde basında hükümetin, CTP’nin yani koalisyon ortağımızın Merkez Karar Yürütme Kurulu tarafından yönetildiğine dair bazı DP-UG milletvekillerinin cümleleri yer aldı ve Genel Başkan da bu cümleleri destekleyen açıklamalar yaptı. Ben de parti meclisinde söz isteyip kürsüye çıktığım zaman “Bir partinin kararlarını zaten MKYKsı ve parti meclisi üretiyorsa ve bu parti kurultaydan yeni çıkmış, genel başkanını sözcü olarak benimsemişse, koalisyon ortağı olan bir partinin genel başkanının bunu yapması ve partinin bütünleşik olarak bu kararı üretmesi gayet doğaldır” dedim. CTP’nin bu duruşuna karşı gösterilen duruşun Genel Başkan ve grubu diye adlandırılan milletvekilleri ve bakanlardan gittiğini ve bunun partiyi bağlamıyor olduğu, bizim görüşümüzün alınmadığı, demokratik bir durum olmadığı ve sadece bilgilendirme yapılıyor olduğuyla ilgili serzenişim oldu. Bir tepki gelmedi ve benden sonra söz alan bir vekilimiz DP-UG’nin CTP ile koalisyonun sona ermesi gerektiğini ve UBP ile yeniden görüşmelerin başlaması gerektiğiyle ilgili bir konuşma yaptı. O gece, yani 3 Ocak gecesi parti meclisinden sonra yaptığımız durum değerlendirmesiyle birlikte genel başkanlık adaylığım söz konusu oldu ve ortaya çıktı. Bu başkan adaylığının sebebi 3 noktada nettir. Birincisi DP-UG’yi temsil eden Genel Başkan ve ekibinin bir koalisyon ortaklığını ve hükümet programını sürdürürken bir başka partiyle ilgili bütünleşmek, sağda birlik söylemlerine net yanıtlar vermesi, net duruşunu sergilemesi gerekir. Eğer sergileyemiyorsa, ki algımız odur, Genel Başkan ve ekibi görevini yapamıyordur. İkincisi, 3 Ocak’ta yapılan parti meclisi toplantısında bir milletvekili yerel seçimlerde “DP-UG ile UBP amblemlerini yanyana koyalım ve tek adayla çıkalım” diye bir öneri de getirdi. Buna oturduğum yerden ayağa kalkarak şiddetle karşı çıktım. Ancak Genel Başkan bunun düşünülebilecek bir fikir olduğunu beyan etti. Bu benim birinci olmazsa olmazım olan temsiliyeti artık taşımadığının net bir göstergesi oldu. Oy oranına bakmaksızın her siyasi parti kendi adaylarını çıkarma cesareti ve özgürlüğünü sergilemelidir. Genel başkan ve ekibi de partisinin adaylarını seçmeli ve kendi partisinin temsiliyetiyle halkın önüne çıkmalıdır. Bu bir siyasi partinin olmazsa olmaz temsiliyet kuralıdır. Aday olmamdaki üçüncü etken de UBP ile koalisyonla ilgili UBP içerisindeki milletvekili ve eski bakanların yaptığı açıklamalar ve bu koalisyona sıcak bakan bazı DP-UG milletvekilleriyle görüştüğünün bilgimize gelmesidir. CTP ile hükümet ortağıyız ve imza koyduğumuz bir hükümet programımız var. Bu programın hazırlanması son derece profesyoneldir. O programda çok açık bir madde vardır, milletvekili transferleri durdurulacaktır, üçlü kararnamelerle müşavirlerin yeni ekonomik yük getirmesi olmayacak. Program imzalandı. Program yasa olarak düzenlendi. Meclise sunulduğu zaman bizim iki milletvekilimiz buna red verdi. Bu bir disiplinsizliktir. Bir Genel Başkan, bir Başbakan Yardımcısı, imza koyduğu, “hükümet ortağıyım” dediği yazılı maddelerin içerisideki uygulamaya red verenlerle ilgili disiplin soruşturmasının yolunu açmalıdır.
• Soru: Sizce o noktada Serdar Denktaş’ın bunu yapmasına engel olan neydi?
• Çiner: Açıkçası anlam veremiyorum. Benim kişisel görüşüm, yapılmak istenen DP-UG çatısı altında bir günde delege yapılmaya çalışılması, büyük bir UBP’li grubun delege olarak gelmesi ve bunun üzerinde kurduğu baskıyla “milletvekilliği sayısını düşürürüz, dolayısıyla hükümet düşer, gelin bunu yapmayın sayın Başkan. Biz delegelerle bu işi çözelim, siz yine genel başkan olun, UBP ile koalisyona girelim, size başbakanlık veririz, Sayın Cumhurbaşkanı’nın da cumhurbaşkanlığı adaylık süreci sağda birlik adıyla isimlendirilir” düşünceleri ve telkinleri olduğu kanısındayım.
“Koalisyonu bozmakla ilgili sebep göremiyorum”
• Soru: Parti ismine UG eklenmesine karşı çıkanlardansınız ancak şimdi partinin isminin yeniden değişmesi gerekmediğini de söylüyorsunuz. Bunun nedenini açıklar mısınız?
• Çiner: DP-UG bir partidir, asla altına başka bir partiyi alıp amblemini veya ismini bir daha değiştirmemelidir. Bunun yanlış olduğunu, bir daha yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Partimizi kapatıp herhangi bir parti ile birleşmeyi de telaffuz etmeyelim. İsme UG eklenmesiyle birlikte parti tüzüğü yeniden düzenlemiş ve onaylanmıştır. Mevcut onaylı tüzüktür benim elimdeki yol haritası. Dolayısıyla benim başkan olacağım partinin adı DP-UG’dir. DP-UG’nin isminin değişmesi bir anlam ifade etmez, içinin değişmesi beni endişeye sevk eder. Ben isimden rahatsız değilim, isimle birlikte olacağını öngördüğümüz değişimin şu anda oluyor olması beni rahatsız ediyor. Yoksa biz içinde olduğumuz zaman bizi temsil eden isim değildir, ismi temsil edenler bizleriz. “12 milletvekili varken 9’da mı kalalım” cümlesine “9 olsun ama bizi temsil edenler olsun” vurgusunu bizzat kullanan kişiyim. Şu anda milletvekili sayımız 12’dir ancak 12’nin 2’si bizi temsil etmediğini açıkça genel başkana ve yönetim kurullarına aykırı olarak dile getiriyor, yani 10’a düştük. 10’dan daha düşük olduğuna da inanıyorum çünkü UBP ile koalisyonu işaret eden söylemler var. Şu anda CTP-BG ile koalisyonu bozmakla ilgili sebep göremiyorum. Hem başkan yardımcılığı dönemim, hem yazılmış olan hükümet programına koyduğum katkılarla gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki CTP-BG hükümet programının dışına çıktığında bizle oturup konuşabilir ancak şu anda programın dışına çıkılmamıştır. Dolayısıyla koalisyonun sona erdirilmesi söylemini anlamış değilim.
“DP-UG sözünü inkar edercesine programın dışına çıkmaktadır”
• Soru: “CTP-BG hükümet programı dışına çıkmadı” diyorsunuz. Hükümet ortağı olan DP-UG hükümet programına aykırı hareket ediyor mu?
• Çiner: Şu anda DP-UG sözünü, hükümet programının altına attığı imzasını inkar edercesine programın dışına çıkmaktadır. Bunun yanına bir de başka bir partiye koalisyon işareti yapmaktadır.
“Benim soyadım Denktaş değil”
• Soru: “Serdar Bey başka partiye gidebilir” dediniz, Serdar Bey kazanamazsa sizce partiden gider mi?
• Çiner: Bu parti yıllardır “aile partisi” olarak isimlendiriliyor. Benim soyadım Denktaş değildir dolayısıyla ben bir aile partisinin, ailedeki üyelerinden bir tanesi değilim. Eğer bu parti bir aile partisi, onun oğlu veya onun kanından birisinin genel başkanlığıyla devam ediyor düşüncesi olanlar varsa, Genel Başkan kendi ailesini alıp bu partiden ayrılabilir. Bu bir siyasi partidir ancak ben “partiden gitsin, ayrılsın, genel başkanı istemiyoruz” demiyorum.
Bu bir ailenin partisi, “genel başkan ne derse ona uyarız” partisi değildir. Bu ancak UBP’nin bize öğretileri ve şu anda içimize girerek enjekte etmeye çalıştıkları korkunun tanımı olabilir. “Korkunuz ki eğer sizi birisi yönetmezse siz yönetilemezseniz”. Bizim partimiz öyle bir parti değil. Bu parti “geliyoruz” sürecinde tüm ülkeyi temsil edecek bir yapıya doğru gidiyordu. Şimdi UBP’yi dolaylı yoldan temsil eden günlere geri götürülmeye çalışılıyor. UG katıldı da da bu hale geldik demiyorum, “Katıldık ve sizi büyüteceğiz” diyenler “gelin sizi geri götürelim” diyor. “Siz zaten bizden koptunuz” deniyor. Fuat Çiner UBP’den kopmadım. Bu partinin gençleri var, UBP’den kopmuş olamazlar, yaşları tutmuyor. Bu parti sadece 60 yaş üzeri bireylerden oluşmuyor. UBP hala daha 60 yaş üzeri kişiler tarafından yönetilmeye çalışılıyor. Bizim partimiz böyle bir parti değil.
“Genel başkanla bir sorunum yok”
• Soru: Genel Sekreter Bengü Şonya’yı desteklemediniz ve aday oldunuz. Aranızdaki en belirgin fark nedir?
• Çiner: Kesinlikle aynı noktada değiliz. Öncelikle genel sekreterin net olarak söylemlerini ortaya koyduğunu göremedim. Genel Sekreter tamamen genel başkanın kişisel değerlendirmelerine karşı kişisel değerlendirmeler yapıyor. Benim genel başkanla bir sorunum yoktur. Ben iki yıl genel başkanın yardımcılığını yaptım. Ben bu partinin tüzüklerini değiştiriyor olmasından, tüzük kurultayını alkollü ortamlarda yapıyor olmasından, tüzüğe aykırı davranılmasından rahatsızım.
Sayın Şonya seçilmezse 3 Şubat günü evine gideceğini söyledi. Benim duruşum nettir, ben seçilmezsem 3 Şubat’ta evime ve parti meclisi toplantılarına gideceğim. Genel başkan kim olursa olsun, partinin tüzüğünü öngördüğü çizginin değişmemesi için mücadeleye devam edeceğim. Genel başkanlığım durumunda da farklı görüşteki insanları kucaklama noktasındayım. Dolayısıyla yeni bir parti kurulması, yeni bir oluşum içerisine girilmesi, nerelerden manipüle ediliyor sorularının tümü gereksizdir, yersizdir. Hiçbir şekilde icazet alma, ileriye dönük stratejik hareket söz konusu değildir. Bu DP-UG kurultayıdır, kendi iç sorunumuzdur ancak hükümet ortağı olmamızdan dolayı ülkenin bütün ekonomik, siyasi duruşunun da belirleyicisi olacaktır.
Ben DP-UG’yi temsil ediyorum DP-UG parti meclisi üyesiyim. 1992’de partiyi kuran, sonrasında küsen, istifa eden, ayrılan, şu anda partimize oy verip parti içerisinde bulunmayan insanlar var ve bunun nedeninin genel başkanın bu tutarsız tutumundan olduğuna inananlardanım. Benim genel başkanlığım döneminde ne değişecek? Parti çok daha kucaklayıcı olacak ve kaybettiği birçok DP’liyi de geri kazanıp esas büyümeyi yaşayacak.