Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Kıbrıs’a Kaçışı (1971)-4
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1971 Mayıs ayında Türkiye’den Kıbrıs’a kaçışıyla ilgili yazı dizimizi okurlarımızla paylaşmaya başladıktan sonra, bu olayın Kıbrıslı tanıkları, sosyal medyadan bana anılarını yazarak yazı dizimize katkı koymuşlardır. Öncelikle kendilerine yürtekten teşekkür ederim.
Söz konusu paylaşımları yapan dostlarımızdan biri; Kıvılcımlı’nın yakın dostu ve çalışmalarında önemli katkılar-yardımlar sağlayan Kıbrıslı Fuat Fegan’ın kardeşi Ali Fegan’dır. Diğer iki dostumuz ise, ülkemiz araştırmacılık alanında önemli bir isme sahip olan ve toplum belleğimize nice araştırma-anı kitaplarını katan Ulus Irkad hocamızla değerli kardeşi Hamza Irkad dostumuzdur. Özellikle Hamza Irkad’ın, Kıvılcımlı ve arkadaşlarının Kıbrıs’a çıkışlarında aralarında geçen diyalog bu yazı dizimize tıpkı diğer anılarını paylaşan dostlar gibi, önemli katkı sağlar niteliktedir.
Öncelikle Ali Fegan’ın konumuzla ilgili paylaşımıyla başlayalım anı yolculuğuna.
“Ali Fegan:
Mayıs 1971 Ankara’da, Maltepe Kıbrıslılar Öğrenci Yurdu’nun kantininde oturmaktaydım. Tanımadığım bir adamın beni aradığını söyledi arkadaşlar. Gidip kim olduğuna baktım. Öncelikle Polis olup olmadığını anlamak için koşmalarımda temkinli davrandım. Çünkü 1 Mayıs 1971'de İstanbul’da abim'in (Fuat Fegan) evinden polis, yengem Latife Fegan ve beni tutuklayıp alıp götürmüşlerdi. Bundan dolayı y,ine aynı olayla ilgili bir durum mu var diye dikkatli davranıyordum. Gelen kişinin, Dr Hikmet Kıvılcımlı ile Kıbrıs'a kaçacaklarını belirten biriydi. Tabii kendisinin polis olmadığı yönünde öncelikle beni ikna etti ve yardım etmemi istedi. Özellikle Kıbrıs’ın hangi bölgesine çıkmalarının güvenli olabilieceği konusunda. Yurtta bir Kıbrıs haritası buldum hemen ve harita üzerindeki Türk bölgelerini gösterdim ve kendilerini Kıbrıs’ın Güney’ine çıkmaları konusunda yönlendirdim. Haberlerden öğrendiğime göre Baf tarafına kadar gidebilmişler, Güney’e inememişler. O günlerde 29 Mayıs 1971 tarihli HARAVGİ gazetesinde yer alan fotoğraflarını gördüm. Benimle okul kantininde konuşan kişi, fotoğrafın solunda olan Ahmet Camuşçuoğlu idi.”
Ulus Irkad hocamız, Kıvılcımlı ve arkadaşlarının Baf kıyılarına çıkışıyla ilgili anıları yanında, daha önce konuyla ilgili yayınladığı yazılarını bana göndermiştir. Bu yazılardan bir özet alıntı yaparak hem Ulus hocanın anısını hem de özelikle Dr. Hikmet Kıvılcım’lının siyasi varlığı hakkındaki yorumunu paylaşıyorum sizlerle.
“Ulus Irkad:
Baf'a çıkan Kıvılcımlı'yı tesadüf eseri karşılayanlar arasındaydım. O zamanlar 14 yaşındaydım. Bu konuda benim de yazdığım birçok makalem var. Ona Türk tarafını ve Türk bayraklarını göstermiş ve burası Türk tarafı demiştim. Bana göre o Türkiye'den gelen bir balıkçıydı. Yanımda kardeşim Hamza da vardı ve onunla daha fazla o konuştu. Adaya çıktıktan sonra Rum polisi gelip onları aldılar ve polise götürdüler...
...Hikmet Kıvılcımlı, karşıma tesadüfen 1971 yılında Türkiye’deki 12 Mart Darbesi’nden kaçtıktan sonra Baf’ta çıkmıştı. 14 Yaşında Baf’ın Kral Mezarların’da kardeşlerimle yıkanırken, o da kaçtığı sandalla birlikte yıkandığımız sahile çıkmıştı. Ben bu adamı tanımıyordum. Onun dünya Sosyalist Mücadelesi’nde önemli bir yeri olduğunu , dünyanın Marks, Engels , Lenin ve hatta Troçki gibi belli başlı ideologları arasında olduğunu daha sonraları öğrenecektim.TRT’de anlatılanlara göre o da Deniz Gezmiş gibi bir anarşist hatta teröristti. Faşist 12 Mart Darbesi’nden ve darbecilerinden kaçtığından dolayı Baf’a çıkmıştı. Tüm dünya basını ondan bahsetmekteydi.
Daha sonra önümüzde oraya bir ciple yetişen Kıbrısrum polisleri karaya çıkarkenden onu tutuklamışlar ve daha sonra da Suriye’ye veya bir Arap ülklesine sığınması için serbest bırakmışlardı. Hikmet Kıvılcımlı aklımda öyle kalmıştı.
Dr. Hikmet Kıvılcımlı, o günlerde siyasi baskıların yanı sıra, birkaç yıl önce yakalandığı kanserle de mücadele ediyordu ve hastalığı hızla ilerliyordu. İçinde irili ufaklı binlerce kağıda yazdığı notlarının da bulunduğu eşsiz arşivini Fuat Fegan'a bıraktıktan sonra, sıkıyönetimin baskısından kurtulmak ve amansız hastalığına çözüm bulmak amacıyla yurtdışına çıktı. Kıvılcımlı'nın arkadaşı Suat Şükrü Kundakçı o günleri şu sözlerle anlatıyor:
"Doktor evinden ayrıldıktan sonra 15 gün kadar Laleli'de bir otelde kalıp Ankara'ya gitti ve orada daha sonra beraber yurtdışına kaçacağı arkadaşlarından Orhan Aksungur'un babasının evinde kaldı. Mayıs ayında küçük bir tekneyle Kıbrıs'a gitti. Sonra Lübnan'a, oradan da Suriye'ye geçti. Suriye'den sınır dışı edildikten sonra uçakla Sofya'ya, buradan da sınır dışı edilince Doğu Berlin'e gitti. Oradan da sınır dışı edildi. Fransa'ya geçip 20 gün kaldıktan sonra Yugoslavya'ya gitti. Doktor'un Yugoslavya'ya geldiği istihbaratı dönemin Yugoslavya Devlet Başkanı Tito'ya ulaşınca, Tito'nun 'Hemen bir hastaneye yerleştirilsin ve bana uygulanan prosedür uygulansın' talimatıyla Belgrad'da devlet hastanesine yatırıldı. 10-15 gün kadar daha yaşadı ve sonunda vefat etti."
Yazı dizimizin sonunu ise Hamza Irkad’ın Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve arkadaşlarının Baf sahiline çıkışlarıyla ilgili anısıyla tamamlıyoruz.
“Hamza Irkad
Hikmet Kıvılcımlı’yı ilk karşılayan ve konuşan bendim. Deniz çok durgundu, biz Kıral Mezarları sahilinde yüzerken açıkta sandalı görmüştük. Bu arada denizde üzerimize gelen parlak bir nesne de gördük. O nesneye doğru yüzmeye başladık parlak nesne bir hellim tenekesine benziyordu ve içerisinde bir dal banana vardı. Bilmeyenler için söyleyim, Baf denizi durgunken akıntı sahile doğru, dalgalıyken ise içeri doğru seyreder. Teneke bundan dolayı sahile doğru ilerlemişti. Daha sonra sandal “dere ağzı” denilen yere doğru sürüklenmeye başladı ve biz oraya doğru kayalık alandan koşarak vardık. Tabii biz oraya doğru giderken polis cipinin de aynı istikamete doğru son sürat seyrettiğini görebiliyorduk. Oraya ilk varan bendim ve o an henüz sahile adımını atmış olan Kıvılcımlı’yla konuşmaya başlamıştım. Ben önce Rumca kim olduklarını sordum Türk olduklarını, isminin Hikmet Kıvılcımlı olduğunu ve Türkiye’den geldiklerini söyledi. Haberlerden ve gazetelerden dolayı Hikmet Kıvılcımlı ismine yabancı değildik. Nerde olduklarını sormuştu ben de onlara Kıbrıs’ta Baf sahillerinde ve Türk bölgesine yakın olduklarını söylemiştim. Bu kısa sohbet arasında “İlker Kılıç’ı tanıyorum onlara haber verin” dedi. Ben de dayımın oğlu olduğunu, Baf’ta değil ama ona haber veririz demiştim. Bu arada polis de yanımıza gelince kim olduklarını sormuş ben de cevaplamıştım. Kısa bir süre içerisinde onları cipe alıp götürmüşlerdi. O günlerde 11 yaşına yeni basmış bir çocuğun aklında kalan bunlar. Hayatım boyunca da bu anıyı unutmadım.”
(son)