1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Dr. Hüsnü Feridun beyin ardından
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Dr. Hüsnü Feridun beyin ardından

A+A-

Kıbrıs Türk Eğitim Tarihimiz için önemli bir geçmişe sahip olan Dr. Hüsnü Feridun bey, 11 Ağustos 2022 tarihinde vefat etmiş, ardında Eğitimimize vermiş olduğu birçok önemli katkılarla birlikte, 2001 yılında ‘Eğitimle Bir Ömür’ ve 2002 yılında da ‘Kıbrıs Türk Eğitiminin Tarihçesi’ isimli iki kitap yayınlamıştır. Ardından gelen üçüncü kitabı ise, önceki iki kitabının birleşimi ve yeniden gözden geçirilip bazı ilaveler yapılmış olan, 2011 yayın tarihli “Kıbrıs Türk Eğitim Tarihinden ‘Bir Ömür’”dür.

feridun-1.jpg

1927 yılında Vadili’de doğan Dr. Hüsnü Feridun, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümünü be aynı fakültede 1951 yılında da doktorasını tamamlayıp adaya döndü. Adaya dönüşünden itibaran 1951-1969 yılları arasında Maarif alanında çeşitli görevlerde bulunurken, üst düzey bir bürokrat, Kıbrıs Türk Maarif Müdürü olarak da Rauf Denktaş’la uzun yıllar mesai yapmıştır. Arşiv tutma açısından önemli bir kişilik olan Dr. Hüsnü Feridun, Kıbrıs Olayları içerisinde özellikle eğitim tarihimizde gerçekleştirilen düzenlemeleri iyi bilen en önemli şahitlerden biridir. Özellikle 1951 yılı sonrasında Kıbrıslı Türklerin eğitim alanındaki yapılanmasında önemli bir rol oynamıştır.

Hüsnü beyle 4 Şubat 2012 tarihinde BRT televizyonunda yayınlanan, yapım ve sunuculuğunu üstlendiğim Söz ve Yazı programımız için bir söyleşi yapmıştık. Konumuz ise 2011 yılında yayımladığı “Kıbrıs Türk Eğitim Tarihinden ‘Bir Ömür’ ” isim kitabıydı. Söz konusu söyleşimizden bir alıntıyla kendisini saygıyla anmak istiyorum.

“... 1931 İsyanında benim hatırımda kalan aman işte ışık görünmesin diye kapatırdık, sonra evlere lambasuyu taşırdık, hellim ekmek gibi şeyleri stok yapmak durumunda kalmıştık. Gerçi ekmekler evde yapılırdı ama un alınırdı işte. Ama okullara gelince; biliyorsunuz Kıbrıslı Rumlar isyan etti. Vali Konağını yaktılar. Bu olaylar herkesçe malûm olan şeyler. Bunun üzerine İngiliz örfi idare zihniyetiyle bir askeri tedbir aldı. Okullara tesiri ise şöyle oldu.

Atatürk’ün resmi görülmeyecek... Türk kelimesi kullanılmayacak dendi ve böylece bizim Türk Lisesi, İslâm Lisesi ismine dönüştürüldü. Onların da ilkokulları, bizimkiler İslâm okulları olurken, Rumlarınkiler ise Greek Ortodox ismini aldı, zamanla Ortodox kelimesi kalktı ortadan, Greek School oldu. Nedense onlara ya söz geçiremiyordu veyahut da geçirmek istemiyordu İngiliz. Çünkü biliyorsunuz bütün politikaları ileride de kullandığın kadar kullan bu adayı ondan sonra da Rumlara devret, Yunanistan’a devret şeklindeydi. Batının bütün hikâyesi bu. Böylece kitaplar kalktı.

O zamanlar İsmail Hikmet bey, Türkiye’den gelen okul müdürlerinden biriydi, Kazım Nami Durul, daha önce Müşdeva bey vardı İdadi zamanında, ondan sonra Kâzım Nami Durul ondan sonra İsmail Hikmet Ertaylan lisenin müdürü olmuştu. Bunlar hep profesör insanlardı ve o zamanlar Türkiye’den gelenlerdi. Fakata maalesef bizim toplumun o zamanki hali, bilmiyorum şimdikilere benziyor mu ama onları da yediler attılar. Halbuki onların zamanında meselâ, İsmail Hikmet bey, okul müfettişliğini gitti kendisi gönüllü olarak, İbrahim Hakkı bey vardı, Ziyad beylerin filan babası, ona teklif etti ve dedi ki, ‘Ben birşeyler yazayım, hiç olmazsa bir kıraat kitabı olsun öğrencilere. Bir de müfredat yazalım.’ Memnuniyetle kabul etti Hakkı bey ve biz gayet güzel Türkçe şiirler ve hikâyeler okuyorduk böylece. Bu yaklaşık 1932 yılına denk geliyor.

1932 yılında alfabe gelmişti bize. O da yerli yapısı bir alfabeydi. Yani Türkiye’nin kitaplarını biz görmedik o yıllarda. Ondan sonra Türkiye’nin tarihi, İstiklâl Harbi, ve bununla ilgili şiirler. O şiirler öyle bir şekilde yazılıyordu ki, hiçbir zaman içerisinde Türk kelimesi veyahut bunun  gibi şeyler geçmezdi. Anavatan kelimesi de kullanamazdın. Haritaları hatırlıyorum, üzerilerinde Türk bayrağı olan yerlerin üzerlerine kağıt yapıştırmak zorundaydın görülmesin diye. Bu kadar taassup içerisindeydik. Fakat Rumlar istediğini yaptı orda. Pek fazla onlara karışmadılar. Kitap, meselâ ders veriyordu hoca, not yazdırıyordu bize. Kitap yok. Coğrafya, Tarih, Fizik, Biyoloji, Tabiat Bilgisi şu bu, bize devamlı not yazdırıyorlardı. İmlâ söyler gibi. Eğitimi o şekilde tehsis ettiler. Ondan sonra encümenleri lav edip İngiliz, kendi encümenlerini tayin ediyordu. Kendi tayin ediyordu her yerde...

1957’de Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulana kadar bu şekilde yani İslâm Lisesi olarak devam etti. Ben meselâ Kıbrıs İslâm Lisesi mezunuyum. Abilerim de öyle. Mesela İslâm İnas okulu da vardı o da Kız Lisesiydi. Kız Lisesi, bir zamanlar Sheakspear okulu vardı, ordan içeriye girince sola doğru bir bina vardı oradaydı. Hatta bir ara orası tımarhaneymişti. Akıl hastaları için kullanılıyormuştu.

Sonra İslâm İnas Sanayi Mektebi diye birşey kurdular o zamanlar, 1901’de. Onun kuruluşuna da Kraliçe Viktorya’nın bir yıldönümü birşeydi onun için 50 sterling vermiş yardım olarak ve adını koymuşlardı. Ve Viktorya Kız Mektebi oluverdi. Önce mektepti ondan sonra Türkiyeli öğretmenler gelmeye başladı, eşim Leman müdür oldu 1955’te ve 1955’ten itibaren de artık Lise haline dönüştü. Yani lisenin kurucusu eşim Leman’dı orada...

Lise’de de İngiliz müdür koyuldu hemen. 31 isyanının devamı artık, İngiliz girmeye çalışıyor bu şekilde her yere. İngiliz Müdür Harold Wood idi. Hamımı da İstanbullu bir Ermeni idi. Ve söylendiğine göre de okul müdürünün bacağında Çanakkale savaşlarından kalma bir kurşun varmıştı. Orda da asker olarak bulundu herhalde. Okulda artık böyle Cuımhuriyet bayramında, bizim böyle gizli gizli sınıflarımızda tenefüslerde Cumhuriyet bayramını kendi kendimize kutlardık. Zaten kitapta da görülebileceği gibi tahtaya resim çizdirirdik rahmetli Özeş’e ve biz yanında dururduk marşlar söylerdik. Bazen öğretmenler kızardı başımızı belaya mı sokacaksınız diye. Fakat bizden daha büyük sınıflardan bazıları, Cumhuriyet Bayramında tatildir dediler kimse okula gelmesin dediler, tart ettiler bunları o zamanlar.

Sonra 1959’da artık İngilizler teslim ediyorlar eğitimi. O zaman işte, ondan evvel de yine 1957’de Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulunca, ben Federasyonun Eğitim Kültür Kolu başkanıydım. Evvela biz gizli gizli başlattık okullara Atatürk resimlerini vermeye, müfredat programlarını falan, ve Türkiye’den öğretmen getirtmeye. Hatta bu arada Halk Eğitimi Öğretmeni diye Sancaktarları da o şekilde getirtmiştik o zamanlar. Böylece yavaş yavaş İngilizler de ellerini çekmeye başlamışlardı okullardan. Sonra Yavuz Konnolu geldi müdür oldu...

Ufak bir şeyi düzeltmek isterim öncelikle. Öğretmenler geliyordu Türkiye’den. Bir de Halk Eğitimi öğretmenleri geliyordu. İki farklı şeylerdi bunlar. Bir ara seçilmiş 125 tane Türkiyeli öğretmen vardı burada. Devraldığımız zaman hemen eğitim seviyesini yükseltmek için öğretmene ihtiyaç vardı. Ve hakikaten o öğretmenler de canla başla çalışmışlardı. Ondan sonra bizim gençler yetiştikçe, mezun oldukça listeler halinde ben bunları Türkiyeli öğretmenlerin boşalan yerlerine koymaya başladım. Gittikçe Türkiyeli öğretmen adetini azalttık. Mesela bir şair vardı İbrahim Zeki Burdurlu, bir de Irmak bey vardı, hatırladığım kadarıyla. Müzik öğretmenleri vardı, bir de kantat bestelemişlerdi. En sonunda da şöyle birşey okunuyordu:

Namık Kemal bize inan bize güven yemin ettik

bu adada insan gibi yaşamaya,

çalışacağız ta ki düşman çekip gider yurdumuzdan,

ta ki biter bu hasretlik

kavuşurlar birbirlerine anavatan yavru vatan.

Bunu biz Rumlar teslim aldıktan sonra Kıbrıs Radyo Televiyon Kurumunu orda okuttuk çocuklara. Fakat Rumlar bunun farkına varmamışlardı (gülüyor). Mehmet Fehmi bey vardı o zamanlar Türkçe yayın müdürü. Böyle yani milli bir düşünüş içerisindeydik ve öğretmenlerde de hakikaten o zamanlar böyle fedakarca çalışırdı. İmtihanları hazırlamak için ders verirken maaşından daha fazla para istemezlerdi. Gerek liselerde gerekse ilkokullarda. Öyle bir seferberlik içerisindeydi herkes.” 

fer-001.jpg

 

Bu yazı toplam 1407 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar