'Dr İhsan Ali’...“Vatan haini” ilan edilmişti!...'
BASINDAN GÜNCEL…
Araştırmacı-yazar Ulus Irkad, “Vakıflar üzerine tartışmaları” yazdı: “Dr. İhsan Ali, Baf’taki vakıf mallarıyla ilgili İngiliz ve Türk yetkililere itiraz mektupları göndererek geç kalınırsa bu malların kaybedileceğini belirtmişti…”
“Dr İhsan Ali’nin itirazlarından sonra kendisi o dönemin Kıbrıslıtürk liderleri tarafından “Vatan haini” ilan edilmişti!...”
Ulus IRKAD
Geçenlerde Vakıfların Müdürü Sayın İbrahim Benter, Vakıfların daha fazla eğitime hizmet ettiğini ve fakir aile çocuklarının eğitimini sağladığını belirterek ADA TV’de çekilmiş bir videodan konuşma yapıyordu. Pek tabi ki video bir televizyon programından alınmıştı. Aslında son zamanlarda Evkaf Dairesi’nin de muhatap olduğu bir tartışma başlatıldı. Evkaf Dairesi Vakıf Arazilerinin hak olduğunu ve bunların istimlak edilemeyeceğini savunmaktadır. Son zamanlarda da “Maraş Türk Malıdır” diye propaganda yapmaya başlayınca toplumumuzdan bazı kesimler ise maalesef bunun 1930’lu yıllarda istimlaklar başlayınca ve aradan geçen uzun senelerden dolayı bu hakkın yitirildiğini söylemeye, bunu da resmi evraklarla sunmaya başladılar. Bu muhalefetin dışında Gazeteci Emin Akkor 29 Eylül 2019 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde, “KATAK Genel Sekreteri Fadıl Korkut imzasıyla 1943 yılında İngiliz hükümetine gönderilen bir mektupta, Vakıf mallarını ilgilendiren yasal düzenlemelerin yanlış olduğunu ve Vakıf mallarının yasal statüsü gereği devredilemeyeceğine vurgu yaparak, yasa çalışmasının gözden geçirilmesi istendi” demektedir. Belli ki üstte Sayın Benter ve bir kısım basın mensubu ile siyasi partiler ve bürokrat kesimler arasında bir ikili görüş oluşmuş bulunuyor.
Eski CTP’li başbakanlardan, deneyimli siyasetçi Ferdi Sabit Soyer, Maraş’ın sahibi olduğu söylenen Abdullah Paşa Vakfı’nın 1935 yılında Tazminat ödenerek kapandığını ifade etti ve iddasını da Kıbrıs Vakıflar İdaresi Yayınları’nda çıkan Mustafa Haşim Altan’ın 1986 yılında yazdığı “Belgelerle Kıbrıs Türk Vakıflar Tarihi” kitabındaki ‘resmi belgelere’ dayandırdı. Soyer’in değindiği kitapta, Vakıflar İdaresi’nin Maraş’ta ‘mülkiyet hakkı’ olduğu iddialarına karşın, Maraş’ın sahibi olduğu söylenen Abdullah Paşa Vakfı’nın 1935 yılında tazminat ödenerek kapandığı, ayrı ayrı belgelerle gösterilmekteydi (Yenidüzen Gazetesi, 24 Eylül, 2019).
Bir başka makalede ise, Sayın Kutlay Erk ( 21 Eylül 2019, Yeni Düzen Gazetesi), Murat Hakkı’ya atfen ; Evkaf mallarının elden çıkması 24 Nisan 1886 tarih ve 4/1886 sayılı Yasa (Taşınmaz Mal Zaman Aşımı Yasası) ile ve zaman boyunca devam etmişti. Mevzuat, uzun bir süre ihtilaf ve hasmane bir şekilde (by adverse possession) herhangi bir malı işgal eden kişilere zamanla işgal ettikleri malın tapusunu elde etme hakkı tanımıştır ve bu yasadan sadece Evkaf değil, pek çok malı olan Kıbrıs Kilisesi ve özel şahıslar da olumsuz olarak etkilenmiştir. Yasanın 5 maddesi dini kuruluşlara işgalcilere karşı zaman aşımı süresi dolmadan dava açma hakkı tanımış ancak geçen sürede idareciler bu konuda gerekli adımı atmamıştır. Buna 1914’e kadar İstanbul’dan atanan muhtelif idareciler de dahildir. 1956’da Evkafı devralan İdareciler ise yıllar yılı şikayet yapılan konularda herhangi bir işlem yapmamıştır” denilmektedir.
1949 yılında Baf’ta Mehmet Emin Paşa Vakfı’na ait çiftlikler ve mallar İngiliz Hükümeti tarafından istimlak edilirken, dava çok uzun sürmüş, hatta bu davanın tutanakları 12 cilde sığdırılmış ve 1974 yılına kadar biz Baf’tayken hala daha Tapu Dairesi’nde korunmaktaydı. Dava sonucu Mehmet Emin Paşa’ya ait mallar İngiliz Hükümeti tarafından istimlak edilmişti. Bana göre bu son davada ortaya çıkan karar Maraş konusunda da aydınlatıcı bilgiler verebilir. Bu mallar istimlak edilirken veya bu mallara el konulurken maalesef toplum liderlerinin gerekli ısrar ve direnişi göstermemeleri, hatta şikayet süreleri 26 yıl verilirken bile bu konuda şikayete girişilmemesi ve hatta toplumlararası müzakereler 1968 yılında başladığında bu konuda hiçbir görüşme veya talebin olmaması da çok ilginçtir. Bunun dışında öğrendiğime göre Vakıflar konusunda ısrarcı olan Dr. İhsan Ali adlı Baflı Kıbrıslıtürk liderin ise bu konuda gerek İngiliz ve gerekse Türk yetkililere altı mektup yazdığını ve eğer geç kalınırsa (şikayet süresi dolarsa) bu malların kaybedilme tehlikesi olduğunu 1930’lu yıllarda dikkat çekmişti. Dr ihsan Ali’nin bu itirazlarından sonra zamanın Kıbrıslıtürk liderleri tarafından “Vatan haini” ilan edildiği de bilinmektedir.
Sonuç her halukar ve şartta AİHM’de sonuçlanacaktır. Belli ki uluslararsı adalet bu durumu vereceği kararla çözecektir diyorum…
(YENİÇAĞ – ULUS IRKAD – 9.10.2019)
“Kıbrıslıtürkler’in yüz akı Dr. İhsan Ali kimdi?
ULUS IRKAD
O sadece bir doktor değil bir aile babası, bir aile reisi, kalbi toplumu için çarpan bir yurtseverdi. O gerçek bir liderdi...
1953 yılında meydana gelen Baf depremi sırasında, Baf’ta ikamet eden büyük Kıbrıslıtürk lider Dr. İhsan Ali de ailesiyle birlikte çadırda kalmakta, hatta hastalarına da çadırda bakmaktaydı…
O bir hatipti, kültür deryasıydı, edebiyatçı, öykücü, bir yazar ve çok okuyandı. Bir değil birkaç dile vakıftı. Evinde binlerce, onbinlerce kitabı vardı. Çok okuyandı. Kültürlüydü. Çok okuyanlar, çok düşünenler, bir insanın canını bile düşünenler o çok gaddar, o çok zalimler tarafından pek sevilmezler. Doğal olarak yalnızlığa düşerler, çünkü halk dalkavukluğuna yönelmezler. İdealisttirler, egoist değildirler. O yüzden yalnız bırakıldı. Taraftarları baskı gördü ve susturuldu. O yüzden itelendi. O yüzden ölümünden sonra bile birçok, aleyhindeki kampanyalara hala daha kurban gitmektedir. Ama bu halka sorulsa, halk çoktan yanıtını vermiştir onun için. "O çok büyük bir liderdi. Ona yazık oldu. Ama onu unutmayacağız", diyorlar...
Bugünkü AB'yi bile o daha 1940'lardan görerek fikir babalarından olmuştur. Arşivler yanlış söylemiyor. O, AB normlarının bile daha kurulmazdan önce saptamasını yapmıştır. Kıbrıslıtürk'ün yüz akı Dr İhsan Ali’dir... Şunu da söyleyeyim AB konusunda Türkiyeli politakacılar bile saptamalarında zayıf kalmıştır. Bir kitap bir adamı bir yıl birçok kitap yüzlerce yıl öne çıkarır. Onun kütüphanesinde binlerce kitap vardı. Bu yüzden birçok politikacı ve liderden öndeydi. Kıbrıslıtürk toplumunun acılarında onun gayubeti veya eksikliği vardır. Keşke bu toplum onu 60 yıl önceden anlasaydı. Yazık tabi ki...
Dr İhsan Ali her fırsat bulduğunda gittiği kahvehanelere reklam yapmamakta, düşünce açıklamakta ve insanları aydınlatmaktaydı. Dr İhsan Ali hep aydınlıklar içinde kalsın. O Bülent Ecevit gibi bir aydına da yol göstererek ve dostluk yaparak yoldaşlık yapmıştı. Dr İhsan Ali'yi maalesef Kıbrıslıtürk liderliği içindeki bazı mihraklar anlayamadı. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin meşruluğu, AB olayı daha onun 1950'li yılların içinde işlemiş olduğu savunduğu ve tartıştığı konulardı. Maalesef 2003 yılına gelmemize rağmen Kıbrıslıtürk liderliği onun 1950'lerde görmüş olduğu bu değerlerin farkında değildi. Kemalistler ve Sol Kemalistlert arasında, Ecevit dahil, Kemalist olup da AB'yi savunan ve daha sonra da AB normlarının veya özellikle demokratik bir cumhuriyetin ilkelerinin tek savunucusu o olmuştu. Dr İhsan Ali iyice araştırılmalı ve savunulmalıdır. Onun 60 veya daha çok yıl önce gördükleri ve savundukları bugün artık gerçekleşmiştir.
(ULUS IRKAD)