1. YAZARLAR

  2. Fatma Azgın

  3. Druşa Tatilinde Sürpriz Buluşma
Fatma Azgın

Fatma Azgın

Druşa Tatilinde Sürpriz Buluşma

A+A-


Yaz tatili denizsiz olmaz..Üstelik Akdeniz suları olmalı..Çocukken Girne 3. mil sonra 5.mil, Leymosun’da Ladies Mile, genç kızken Mare Monte, Yılan adası, Maraş, Salamis, son 25 yıl da Datça, Marmaris, Fethiye sahilleri..

İlginçtir, Kıbrıslılar 15  Ağustos’ta deniz mevsimini kapatıp, Trodos veya Beşparmak dağlarına akın ederler. Eski  bir gelenek   olsa   gerek: “Ağustos’un   yarısı   yaz,   yarısıkıştır”  denir. Oysa Temmuz’da serin yerlerin tercih edilmemesi   pek de akla yatkın gelmiyor.

Bu   yaz   Datça   Aktur’a   gidemedik. İyi bir karar olmuş.. Denizde   değil   “darbe”de boğulacaktık.   Yıllardır   dolaştığımız   koylar,   köyler   haftalarca   abluka   altına   alınmış, darbecileri   yakalamak   için   olağanüstü durum yaratılmıştı.   Hazır Trodos’a   akın başlamadan sıcak   Temmuz   ayı   günlerini   Prodromos’un tepesine konumlanmış   arkadaş   evinde   geçirdik.   Yürüyüşler,   sohbetler,   civar   köyleri   gezip değişik yemekler yemek, ağaçlardan meyve toplamak, kitap okumak ve gece yorgana sarılıp uyumak..

Ağustos   ayında,   aile   olarak dağ ve deniz   zevki   çıkaracağımız tatil   yeri düşledik. DreamTrips  üyeliğimizin  sunduğu  olanaklar içinden Poli’nin üst başında   yüksek   tepeler   üzerinde   kurulu   Druşa   Heights   otelini   seçtik.   Akama’da geçmişte tatil yapmış, Afrodit ile haşır neşir olmuştuk.
Yolumuz uzundu. Gidişte,   doğal   güzelliği   göze   alarak Limnidi   üzerinden   gittik. Tabii   Pomo   burnunda taze balık yemek de vardı. 

Poli’den   Druşa   köyüne   ulaşmaya  çalışırken   yıkık   dökük,   terk   edilmiş,   hiç kimsenin yaşamadığı Androliku köyünde tur attık. Bu köyün eski sakinlerinin tümünün Kıbrıslıtürk   olduğu,   74   sonrası   kuzeye   geçtikleri   ve   hiçbir   Rum’un   buraya yerleşmediği belliydi. Otele varınca ilk sorum bu olacaktı..
Druşa köyünün dar sokaklarından otele gitmeye çalışırken karşıdan gelen araba ile yan yana geldik. Direksiyonda Niyazi Kızılyürek vardı. Bizim otelde yer bulamamış ama oralarda kalacağını söyleyerek “akşama buluşalım” demesin mi! O kadar yorgunduk ki, Niyazi ile gece buluşmak, sabahlamak anlamını taşıyordu!

Otel doluydu ama öyle bir sessizlik vardı ki..Geçenlerde bir yerde okudum..Rum tarafı,Turizim için en güvenli ve kaliteli yermiş. Gerçekten öyle.Kaliteli servis, büyükler yanı sıra, çocukların sessizliği, Akama ve Poli’nin üst başındaki tepelerde kurulu oteli tam bir dinlenme, keyif çıkarma yeri yapıyordu. 15 dakikada, uçsuz bucaksız deniz sahiline ulaşabilir Akdeniz suları ile kucaklaşabilirsiniz..

Akşam   üzeri   Niyazi   otele   geldi.   O   köye   yakın   Pelatusa   köyünde,   “Duvarımız   ve Akamas” filimlerinin yaratıcısı Panicos Chysanthou’nun evinde kebap partisine davet ediyordu. Domuz eti, kuzu eti tercihlerimizi sordu; mutlaka bekliyorlardı. Bu gecenin
tatil anlayışının dışına çıkma olasılığından rahatsız olsam da, Druşa köyüne sakin bir aile   tatili   yapmak   için   kaçsak   da,   tesadüfler   sürpriz   yapıp   bizi;   aynı   duyarlılıkları taşıdığımız iki arkadaşımızla buluşturmaya karar vermişti.

Gecenin sonunda Kıbrıs gailesinin, Niyazi, Panikos ve tüm Azgın’ları denizdeki “göz” gibi çekip boğmasına, çözümsüzlüklerin bizi “öldürmesine” hazırdık sanki!

Panikos ile 1990 başında tanıştık. İlk buluşmada, B. Azgın onu 1974’te terk ettiği Değirmenlik’teki evine götürmüş, tatsız olaylar yaşamışlardı. Duvarımız filminin ilk   gösteriminde   vardık.   Akamas   ve   diğerlerini   de   izledik.   Harika   bir   insandır. Fotoğrafçılık   ve   entelektüel   duyarlılıkları   onu   film   yapmaya yöneltti.

Sessiz, insancıl, köy hayatına uyumlu, doğa düşkünü bir gezgin gibi. Pelatusa’da sürekli yaşadığı köy evi Suphi-Gürdal Hüdaoğlu ailesininmiş. Onlarla kardeş, aile gibi olmuşlar..Eski ve yeni   sahipler  birbirine “bu ev  senin”   dermiş. Bu evde hem yaşıyor hem de projelerini yapıyor. O muhteşem doğada yıldızlarla baş başa, huzurlu bir sessizlik içinde düşünce yaratmaktan başka çare yok..
Büyüklüğü  ve sıklığı bahçeyi oda  haline  getiren Asma  talvarının altında
masalar kurmuşlar, kebaplar, mezeler, içkiler gelip gidiyor.

Duvarımız filmini birlikte yapan Niyazi ve Panikos  sıkı dostluklarını sürdürüyor. Niyazi çok yetenekli, neşeli, esprili hem akademisyen hem de özgür bir birey. Ondaki enerji çok az kişide var. Zaman yaratıp kitaplar, makaleler yazıyor. Güzel yaşamayı da elden bırakmıyor.  Her zamanki gibi “Bodamyalılar asilzadedir bunu kabul  et” diyerek bana laf atıyor. Yanıtımı biliyor! Bodamya’dan pek çok doktoralı çıktığı, genellikle sol görüşlü olduklarını bilir, takdir ederim. B.A. ve Niyazi Bodamyalı..Belki akrabadırlar. Bizim yakınlaşmamız, kültür-siyaset üzerinden.

Kıbrıs görüşmeleri, iki taraftaki iklim, hatalar, umutlar, umutsuzluklar boca ediliyor.Konu   dönüp   dolaşıp   Duvarımız   ve   Akamas   filimlerindeki   karakterlere   geliyor.Duvarımız filmindeki “bilge çoban” Hasan, Harulla ile ölüme kadar süren büyük aşkları konuşulurken,   Hasan   ve   Harulla’nın   “yasak  evlilik  ve   aşklarını”   yaşayabilmek   için Akama dağlarının eteklerinde daha sonra Druşa’ya gelirken gördüğüm terk edilmiş Androliku köyünde, “Rum-Türk evliliği” saldırılarını savmak için yıkıntı köyde anımsıyorum. Dinleri ayrı bile olsa mezarları yan yana..

Duvarımız   filminin   unutulmayan   diğer   karakteri   Bodamyalı   Fatma   Usta hakkında konuşuyoruz.   Onunla birkaç kez konuşma şansım olmuştu. Firavun gibi güçlü, zeki, özgür ve korkusuz bir kadındı. Köydeki Türk, Rum faşistleri püskürtmüş, kendisine kadınlığı üzerinden eleştiri getirenlerle savaş açmış birisi. Panikos, Fatma Usta’nın filmini yapacak sanki. Teşvik ediyoruz. Sabaha doğru onlardan zar zor ayrılıyoruz..

Tatil dönüşü, Duvarımız ve Akamas filmini yeniden izliyorum…Geçtiği doğayı ve yerleri bilerek   izlemek   başka   bir  tat veriyor. İlk   fırsatta,  doğa  daha   bir   güzelleşince Panicos’un   evine   konuk   olacağız.   Akama’yı   adım   adım   gezmek   kendi   Kıbrıs’ımızı yaratmak için.
                                                     

--------------------------------------

 

*Hasan ve Harulla’nın hikayesini Niyazi Kızılyürek ve Bekir Azgın’ın makalelerinden okuyabilirsiniz..
http://www.havadiskibris.com/bir-ask-hikayesi/
https://www.yeniduzen.com/Yazarlar/niyazi-kizilyurek/savas-zamaninda-ask-hasan-ve-harulla-nin-oykusu/4386

Bu yazı toplam 5345 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar