DUMANLARIN ARKASINDAKİ KADIN
Öykü Yarışması’nın başarılı öyküleri
Öykü Yarışması’nın başarılı öyküleri
Öykülerimiz 3. dereceyi elde eden 8. sınıf öğrencisi Cansu Çarlak’la devam ediyor. Yenidüzen-Deniz Plaza Öykü Yarışması… Bu yıl 6.’sı düzenlendi. Katılan yüzlerce öykücüden dereceye girenler ödüllerini aldı ve bu öykülerin yayınını ve daha geniş kitlelere ulaşmasını dergimiz aracılığıyla yapmaya devam ediyoruz.
Cansu Çarlak
8. sınıf
19 Mayıs Türk Maarif Koleji
12,13,14 yaş grubu
Yarışma Konusu: Bir gazeteci olduğunuzu ve herkesin ilgisini çekebilecek bir haber yakaladığınızı düşününüz. Bu olayı öyküleştirerek anlatınız…
DUMANLARIN ARKASINDAKİ KADIN
Gecenin soğuk karanlığına büyük bir sis düştü. Göz gözü görmez oldu, çığlıklar patlama seslerinin altına gömülürken küçük Atike saklanacak yer arıyordu. Sesini çıkaramadı, ne annesinin haykırışlarını, ne de babasının sesini duyabildi. Patlamalar ardı ardına gelirken gürültü arttı. Öyle korkunçtu ki o dakikalar, yerin altında şimşekler çakıyordu sanki. Gözyaşları damla damla düşüyordu küçük Atike’nin yanağına. 6 yaşındaydı. Dünyanın gerçekte ne olduğunu, kötülükleri kavrayamadığı, en masum dönemindeydi. Yanından yüzü toz topraktan, vücutlarının çeşitli yerlerinden çıkan kırmızı sıvıdan gözükmeyen insanlar koşup gitti. Kimileri son nefeslerini verirken, kimileri çaresizlikle ailesini arıyordu. Pat, pat, pat, pat. Nefes alamadığını hissetti, titriyordu. Hava çevresinde yanan ateşler yüzünden sıcaktı. Fakat onun korkudan titrediğini anlamak güç değildi. Sesini bulmaya çalıştı o gürültünün içinde. “Anne?. Duyan olmadı. Hızlıca koşarak yanından geçen insanlara baktı. İçlerinden biri ile göz göze geldi. Korku dolu gözlerle bakan kadın Atike’nin yanına doğru koşmaya başladı. Kadın nefes nefese yanına geldiğinde hemen ellerini tuttu. “Sakin ol tamam mı? Her şey geçecek. Hadi gel benimle.” Kadın bile kendi dediklerine inanmıyor gibiydi. Çaresizlikle boyanmıştı hisleri sanki. Atike’yi kucağına aldı ve hızlıca koşmaya başladı. Bir zaman sonra çınar ağacının arkasında buldu kendini. Kadın Atike’nin yanağındaki kuru yaşları sildi, kirlenmiş parmaklarıyla. “Burada kal, gözlerini ve kulaklarını sımsıkı kapa ve beni bekle, tamam mı? Geri geleceğim.” Yanından koşarak ayrıldığında, Atike çınar ağacına daha çok sindi. Gözlerini ve kulaklarını kapatmadan önce etrafa baktı. Aniden önüne düşen bir insanla korkusu arttı. Geçen adamın yüzü gözükmüyordu, kıyafetleri parçalanmıştı, normal bir günde görse korkabilirdi fakat şu dakikada öyle normal görünüyordu ki her şey, bu çok kötü bir histi. Atike, yerde yatan solgun ve cansız bedene baktı. Ufak ellerini adamın kalbine doğru götürdüğünde küçük bir gözyaşı adamın göğsüne düştü. Bu andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Atike, ailesini son defa gördüğünü bilmiyordu. Ve o gece sayısız dua gecenin acımasızlığına bulaşırken Atike’nin önündeki adam dahil bir çok ruh kadife geceye süzüldü.
***
“Bulmalıyız” dedim, karşımdaki bir grup genç insana. “Arkadaşlar, şu anda birçok gazete siyaset ve bilinmeyen şahıslar tarafından ele geçirilmiş bulunmakta. Dürüst, güçlü ve içinde yalan bulunmayan tek gazete biz kaldık. Eğer gazetemiz kapanırsa, olacakları bir düşünün.” Hepsinin suratlarına sabitlenmiş kararsız ve üzgün ifadeler her ne kadar beni yaralasa da bu işin peşini bırakmayacaktım. “Amaçları tıpkı diğer gazete şirketlerine yaptıkları gibi bizi de ele geçirmek, ya da gazetemizi kapatmak.” Ses tonumu kalınlaştırdım, elimdeki tüm belgeleri hızlıca masaya koydum. Bir gazeteci olmak, her zaman hayalimdeki meslekti. Küçükken her zaman ilgimi çeken bir olay olduğunda, onu yazıya döker, fotoğraflarla beraber şu an çalıştığım, bir zamanlar hayallerimin en büyük dayanağı olan buraya getirirdim, belki yayımlarlar düşüncesiyle. Zaman geçti, üniversitede büyük bir başarı sonucunda hayallerimi gerçekleştirdim. Sevgi gazetesi. Hayatımda okuduğum tüm gazetelerin en iyisiydi. Hala daha öyle. “Çok önemli bir haber bulmamız gerekiyor, Cansu Hanım. Şu sıralar çok fazla ilgi çekici bir şey bulamıyoruz. Yani öyle bir konumdayız ki kapatılsak kimsenin umurunda olmayacak.” Çok doğruydu daha önce hiç parlamamış, bir ışık bulmamız gerekiyordu. Gazeteciliği de bu yüzen seviyordum işte, haber öğrenmeye çalışmak tıpkı bir hazine arayışı gibiydi. “Bugünlük bu kadar yeter arkadaşlar. Gözünüzü kulağınızı daha dikkatli açın.” Herkes toplantı odasından teker teker ayrılırken, stresi tüm vücudumda hissediyordum. Bu şirketin benim için nasıl önemli hale geldiğini asla anlayamadım. Sadece tek bildiğim, buraya adımımı attığım ilk gün, gördüklerimin bana verdiği hislerdi. Sevgi’ydi gazetenin ismi. Bu yüzden mi, hiç bilmiyorum; o gün buraya girdiğimde kendimi tüm kötülüklerden arınmış gibi hissettim. İnsanların yüzünde açan gülümsemeler içimi ısıtmıştı, ruhumu ani bir sevinç kaplarken sevgi dolu hissetmiştim bir anda. Belki de bu yüzdendi, burada çalışanlar işini sevgiyle yapıyordu, onlar dünyayı ve çevresindekileri seviyordu. Bir anda aklımda şimşekler çakarken içimden bir ses ‘Evet! İşte budur’! diyerek fısıldadığında, fark ettim her şeyi. Kimse neden bu ismin altındakileri bilmiyordu veya neden kimse bu gazeteyi kuran şahsın hikayesini bilmiyordu? O an bir hazineyi keşfettiğimi fark ettim. Eminim ki herkes bunu öğrenmek isterdi. Eşyalarımı hızlı bir şekilde toplarken kendimi olabildiğince çabuk bir şekilde odadan dışarı fırlattım. Müdür ile konuşup, aileden kimin kaldığını öğrenmem gerekiyordu. Eğer bunu ortaya çıkarırsam, bu kesinlikle Sevgi’nin kurtuluşu olurdu. Müdürün odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklattım ve ‘gir’ sesini duyana dek kapının önünde bekledim. Ses gelince yavaşça içeriye girdim. “Cansu Hanım, hangi rüzgar attı sizi buraya?” Sinan Bey tipik bir gazeteciydi. İnsanların üzerindeki bakışları bile sizi tedirgin eder, sanki her an büyük bir sırrınızı öğrenmiş hissiyatına kapılmanızı sağlardı. “Aslında, çok önemli bir haber için sizden bir bilgi öğrenmeye geldim.” Kaşlarını kaldırıp eliyle masanın önündeki sandalyeye oturmamı işaret etti. “Buyurun, sizi dinliyorum.” Derin bir nefes aldım. “Asuman Sevgi’nin hayatta olan herhangi bir akrabası var mı? Konuşabileceğim durumda olan?” Meraklı bakışları birkaç saniye boyunca yüzümde gezindi, dediklerimi anlamamış gibiydi. “Gazetemizi kurmuş olan Asuman Sevgi’den bahsediyoruz değil mi?” Kafamı olumlu bir şekilde salladım. “Neden sual ettiğinizi sorabilir miyim?” Yavaşça elimde bulunan dosyanın içinden bir kağıt çıkararak Sinan Bey’in önüne koydum. “Bildiğiniz üzere, Sevgi tehdit altında. Maalesef bu durum gittikçe ciddileşiyor, bazı çalışanlar işten ayrılmaya başladı. Gazetemizin satışlarının azalmakta olduğunu da görüyorsunuz. Eğer sevgi ailesinden herhangi biri yaşıyorsa, tüm bunların üstesinden gelecek bir haber var elimde.” Boğazını temizledi ve boş bakışlarını bir süre önünde bulunan kağıtta gezdirdi. Sanki endişe ve merak duygularının kanımdan geçtiğini hissediyor gibiydim. “Üzgünüm ki, Asuman Sevgi’nin hayatta olan bir akrabası yok.” Ayağa kalktığı anda son umudumun elimden bir toz gibi uçtuğunu hissettim. Tam ayağa kalkıp teşekkür edecektim ki sanki bir şey hatırlarmış gibi oldu, çivi gibi çakıldım o anda. “Fakat…” Gözlerimin içine baktı. “Atike Sevgi sanırım hala hayatta. Kendisi Asuman Sevgi’nin üvey kızı olur.”
***
Korku, endişe ve acı. Bitmek bilmeyen gözyaşları eşliğinde insanların çığlıklarının hala daha kulaklarında yankılandığını anımsar gibiydi. Geçmişi kırık bir kız çocuğu olamazdı. Bunu hangi masumiyet hak edebilirdi? Daha karanlığın ne demek olduğunu bilmeyen bir çocuğun, karanlığın içine bulaşmış olması kadar berbat bir şey var mıydı? Atike, ah güzel Atike. Hala daha annesini arıyordu gözleri, cansız bedenlerin bulunduğu kurak çöle doğru bakarken. ‘Gözlerini ve kulaklarını sımsıkı kapa ve beni bekle tamam mı? Geri geleceğim.’ Diye kadının sesi kulaklarındaydı hala. Atike bekleyecekti. Annesinin yanına götürürdü belki onu. Çınar ağacının gövdesine daha çok sindi. Geceden kalma görüntüler zihninden bir an olsun ayrılmamıştı, tüm bu insanlara neler olmuştu böyle? Ve saatler geçti, etraftan tek bir seda gelmezken hava kararmaya başladı. Ne biri vardı gözüken, ne de duyulan bir ses. Gece vakti geldiğinde korkuyu tüm iliklerinde hissetti. Üzerinde yırtılmış bir parça kazak ve pantolon vardı, hava ise derin bir soğukluğa sahipti. Üşüyordu. Karanlık iyice çökerken yıldızlar o gece Atike için parlıyordu.
Sabah, bir sesle uyandı. Gözlerini ufak ufak açarken susuzluktan dudaklarının kuruduğunu hissetti. “Güzel kızım, hadi lütfen uyan.” Atike gözlerini tamamen açtı. “Allah’ıma şükürler olsun, gözünü açıyor.” Atike ona bakan kadını tanıdığını fark etti. O geceki kadındı, onu annesine götürmeye gelmişti. Atike gülümsedi. “Beni anneme götürün lütfen, merak etmiştir beni.” Zorlukla söylediği cümle karşısında orada bulunan herkes, içinin sızladığını hissetti. Kadının peşinden gelen adamlar dahil, herkes Atike’ye baktı. Hepsinin içinden bir parça gitmişti o anda. Annen çok önemli bir yere gitti, o gelene kadar sen benimle beraber olacaksın, olur mu?” Atike kafasını sallasa da anlamadı. “Hadi Asuman, Beyimiz bizi bekliyor acele et!” Adamlardan biri konuştuğunda, adının Asuman olduğu ortaya çıkan kadın, Atike’yi kucağına aldı ve yürümeye başladı. Atike dua etti içinden, umarım annesi mutlu ve huzurluydu gittiği yerde.
***
Sinan Beyin dediklerinden sonra içimde kurumuş olan umutlarım hızlı bir şekilde yeniden canlanmıştı. Atike sevgi, annesinin gazetesinin hayatta kalmasını sağlayacak bir hazineydi. Sinan Bey’e teşekkür eder etmez onunla konuşabilmek için kaldığı yerin adresini öğrenmeye koyuldum. Kaldığı yere ait bir telefon numarası buldum, onu aradığımda karşıma bir kadın sesi çıktı. ‘Alo?’ sıradan bir yanıttı. “iyi günler, ben Atike Sevgi’yi aramıştım.” Aramızda klişe bir konuşma geçerken, tüm gerginliğim göz önündeydi. Eğer planladıklarımın çok dışında bir şey olursa bunu kesinlikle kaldıramazdım. “Ben kendisinin asistanıyım, kim olduğunuzu ve neden kendisini aradığınızı sorabilir miyim?” derin bir nefes aldım. “Ben Sevgi gazetesinin editörlerinden biriyim, kendisi ile konuşmam gereken çok önemli bir mesele var. Sadece bir saat, lütfen.” Ses tonum sonlara doğru yavaşça alçaldı. Karşı taraf bir süre sessiz kaldı. “Bekleyin lütfen.” Asuman Sevgi’nin haberi, hem Sevgi gazetesinin kurtuluşu olacaktı hem de benim kariyerimdeki yükseliş. Odamın içinde turladım. “Bugün saat 5’te lütfen size göndereceğim adrese gelin. İyi günler.” Hat kapandığında yerimde zıpladım ve saate baktım. Toplam 40 dakikamın kaldığını fark ettim. Telefonuma gelen mesaj ile yola çıktım. Endişenin damarlarımda süzüldüğünü hissediyor gibiydim. İçimde anlam veremediğim, saklanmış bir korku var gibi.
-devamı haftaya-