Dümbür düdük!
“Başbakan, babasından para isteyen süklüm püklüm çocuk edasında” dediler Meclis’te...
İnsanı inciten bir görüntüydü gerçekten, hem “biçarelik” haliydi, hem de “iradesizlik.”
Siz hiç bir ülkenin başkan yardımcısının, bir diğer ülke için “maaş müjdesi” verdiğine şahit oldunuz mu?
Peki sonuç!
Kim “itiraz” etti!
Maaşın kendisinden öte “dilenmek” bir “hak” oldu!
Kimseler “incinir” gibi dahi yapmadı.
Öyle rol icabı dahi “istemiyoruz” diyen olmadı.
***
Hakkı abi ne güzel anlatmış…
“Güzelim memlekette siyasi ve ahlâkî çürümeden/kokuşmadan mı söz ediyorsunuz?
Siz öyle diyorsunuz ama müjde, 13. maaşınız cebinizde.
Bir kâbus yılı olarak tamamlanmakta olan 2020’nin son günlerinde, -devlet kulusunuz ya- cebiniz çifte maaşın sıcaklığı ile ısınacak, yüzünüz gülecek.
Özel sektördekiler mi?
Boş verin canım, altında kalanın boynu kopsun.
Şimdilerde cebinize aktarılan para handiyse yaprak kımıldamayan çarşıya akacak, esnafın yüzü de gülecek.
Az şey mi?”
***
Aslında tartışmak istediğimiz demokrasi, kendi ülkemizde söz sahipliğimiz, irade uğuruna hangi bedeli ödemeye hazır olduğumuzdur.
Şu yanıtı almak mümkündür: “Memurun maaşına mı göz diktiniz!”
Ercan’ı da böyle “satmadık” mı hep birlikte!
“Yuttuk” afiyetle kendi kimliğimizi, kişiliğimizi, demokrasimizi!
O parayı veren, o düdüğü çalar illaki!
Bilmeyen var mı?
Kim para verse bir diğerine…
Böyle yapar…
Kimi zaman bir işletme ya da kurum, gelir, “üç kuruş” destek verir, bin kere yüzünüze vurur.
***
Ah o “düdük.”
Dümbür düdük eder hepimizi, tüm değerler unutulduğu, mesele “menfaat, para, kayırmacılık” olduğu zaman…
Üstelik o düdük, eylemlerde öttürdüğümüz soğuk metale benzemez.
O düdüğün içindeki nohut taneciğine dönüşürüz giderek.
Yalnız başımıza savrulur, alaca karanlık bir kuytunun içinde çırpınırız çaresiz!
Üflendikçe “döner dururuz” hücremizde!
***
Bir yanda lebi derya tarlaları, bağları, evleri, arsaları, fabrikaları kabullendik; “bizim” dedik, “kayıtsız, şartsız…”
Beri yanda maaşları, ödenekleri, ikramiyeleri…
Sonra bağır dur ha bire:
“Bu memleket bizim biz yöneteceğiz!”
Dümbür düdük!
Öttür de olacak bir gün (!)
Bir yoksul da oturmuş bin beş yüz lirasını bekler şimdi…
Sorsanız, “Girne’den yol bağlar, Anadolu’ya…”
Napsın garibim!
‘Şanlı ordunun selamından’ başka ne bilir!