1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Dünün sıkıntısı…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Dünün sıkıntısı…

A+A-

 

Dün sıkıcı günlerden birini daha yaşadım.
Sıkıcı ama bu sıkıcılık, sıkıntılı ve yorucu…
Sıkıntılı ve yorucu çünkü artık sıcaklara ne insan dayanabiliyor ne de herhangi bir mekanizma…
Son günler neredeyse hep böyle geçiyor.
Güneşin bunaltıcı sıcaklığı insanları hastanelere taşırken, tansiyonlarını tepeye çıkarırken bu sıcağa cihazlar da dayanmıyor.
Bilgisayarlar, bilgisayarların beyni diyebileceğimiz server ve klimalar ve diğer elektronik cihazlar sıraya girmişler gibi… Her gün biri sorun çıkarıyor.
Rahatsızlanıyor, bakım istiyor, tamir istiyor, “benimle de ilgilenin” diyorlar sanki…
İlgilenilmiyor de değiller hani!.. Server odamızın ayrı kliması bile var… Ne de olsa bilgilerin toplandığı cihazın serin tutulması gerekiyor ama o da yeterli olmuyor.
İnternet gidip geliyor bu kez bizim dışımızda çünkü internet dağıtıcıları sıcağa dayanamıyor.
Yani bu sıcaklar canlı cansız hepimizi perişan etti.
Üstelik daha da artacakmış.
Vay halimize…

***

Bunlarla uğraşırken, haftalık ekimizi de hazırlarken bir yandan da tv’de Türkiye’de Meclis’in terör konusundaki oturumunu izliyorum. HDP’li vekil kürsüye çıkıyor, 7 Haziran’daki seçimin ardından AKP’yi yeniden tek başına iktidara getirmek için Erdoğan’ın bir plan uyguladığını ve ülkeyi savaşa sürüklediğini anlatıyor, CHP her zamanki gibi yine havadan sudan konuşuyor, MHP bilindik ‘vuralım, kıralım, ezelim’ söyleminde, AKP ise çözüm süreci konusunda MHP çizgisine yanaşır gibi… Ne de olsa HDP’nin dediği gibi seçimlerin ardından yürürlüğe giren bir plan var.
Türkiye’deki gelişmeler zaten günlerdir sıkıntılı günler yaşatırken, dünkü sıcak sıkıntısının üzerine o konuşmalardaki ‘savaş çığırtkanlığı’ yapan konuşmalar da eklendi.
Dün kolay olmadı, umarım bugün daha güzel olur.

---------------------------------------------------------------------------------

Başımızı kuma gömdük!

Aklımızın başına gelmesi için ne olması gerekiyor?
Dereler taşarken, seller şehirleri alıp giderken, taşlar topraklar yolların içinde sürüklenirken, evler toprakla dolarken hâlâ derelerin içine betonlar dökmeye devam ediyoruz.
Son yıllarda Girne’nin betona teslim olduğu, artık geri dönülmez bir yola girdiği yadsınamazken bunu katmerleyerek devam ediyoruz.
İlgili daireler, kurumlar işin içinden çıkmak için konuşmasın lütfen; “E napalım, yasa var, e napalım başkaları onay verdi, bize iş düşmez!” Lütfen yeter artık… Derelerin içine bina yapılmasını sağlayan yasa mı var, varsa da onay veren daire olarak bu katil yasayı uygulamak zorunda mısın? Göz göre göre tetikçilik yapmaya vicdanlar nasıl razı olur?
Dereler içindeki betonların, binaların temizlenmesi gerekirken daha da beton dökmek hangi akla, mantığa sığar anlamak zor!

Bu yazı toplam 1842 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar