Dünya Bizim Kocaman Köyümüzdür.
Uzun zamandır yazamadım. Halbuki öyle çok şey var ki...
Yazmak çoğu zaman paylaşmaktır ama bir o kadar da dertleşmek...
Yazmak için her oturduğumda ‘ama hangisi?’ ve ‘kahretsin yetiştiremiyorum.’ oluyorum.
Halbuki yaşamda en keyif aldığım anlardır Salı ve bu köşede sizlerle buluşmak...
Hadi gelin bir kokteyil yapalım bugün. Kah dertler, kah mutluluklar, sorunlar. Öyle ya hepsi bize dair değil mi? İnsana ve bu coğrafyaya...
14 Şubat’ta gecenin bir yarısı Adana Havaalanına indik. Herkes sevgililer günü kutlamaya giderken biz ‘Nükleere Hayır’ demek için çıktık yola... Bizim gibi iki güzel yürekle buluştuk Adana’da... Dr. Ful Uğurhan ve arkadaşı. Onlar da ‘sevgi’ deyince insanı ve geleceği düşünen...
Mersin’e yolculuk vardı Adana’dan... Sohbetlerde derin bir hüzün... ‘Özgecan’ çökmüştü arabaya ve yüreğimize... Herkes ayakta diyordu Dr. Ful... Kadına, insana şiddetin en dehşetlisiyle yüzleşmişti toplum. Okulundan gelen gencecik kız çocuğu dayanılmaz bir acı bırakarak katledilmişti. Öfke vardı, kaygı vardı konuşmalarda...
Gecenin o yarısında çiğer yiyelim mi teklifi geldi bir yandan... Mersin’de ciğerciler sabaha dek açıkmış... ‘O saatte ciğer mi?’ demeyin. Mersin’in eski mahallelerinde salaş bir ciğercide enfes bir ciğer şiş yedik. Sadece ciğer mi? Masa hıncahınç Akdeniz sebzeleriyle süslenmiş... Mersin’e o çok kültürlü mütevazi Akdeniz şehrine yolunuz düşerse sakın ola ciğerciye uğramadan ayrılmayın derim.
Akkuyu’da, Sinop’ta ve dünyanın her yerinde yapılacak nükleer santrallere hayır dedik. Önce Mersin Tabip Odası’nda, Türk Tabipler Birliği ve Türkiye’nin her yerinden gelen hekim örgütleriyle birlikte... Aslında ölüme, kansere hayır dedik. Eğer yapılırsa 250 bin yıl nükleerin atıklarından kurtarılamayacağımız bu coğrafyada bugünün ve geleceğin yaşam hakkını aradık. Sağnak yağış altında 10 binden fazla insan yürüdük, Türkiye’nin her yerinden gelen 98 örgütle birlikte... Ve miting meydanında haykırdık. Tek amacımız geleceğimiz çocuklarımıza, yaşanabilir bir coğrafya ve dünya bırakmaktı. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği, sınır ötesinden gelen konuk olarak miting meydanında katılımcılara ilk sırada hitap etti ve burada yaşayan insanların kaygılarını haykırdı.
Yüreğimizde her an her yerde Özgecan’ın acısı vardı. Mitingden sonra Özgecan’ın evinin yolunu tuttuk. Türk insanının dayanışması ve işbirliği vardı, Mersin Belediye’sinin Özgecan’ın ailesi için kurduğu çadırda... Binlerce insan oradaydı. Başın sağ olsun demek, acıyı paylaşabilmek için... Çadırdaki acı dayanılmazdı ama her şeye rağmen acılı anne gelenleri kabul ediyordu. Kıbrıs’tan geldik. Doktoruz dediğim zaman ayağımıza kalktı. Nasıl bir misafirperverlik, nasıl bir yüce gönüllülüktür içlerinde barındırdıkları bu güzel Anadolu insanlarının...
Aradan 15 gün geçse de yazmasam, paylaşmasam olmazdı suyun öteki yüzünde yaşadığımız acıyı, paylaşmanın ve birlikte mücadele edebilmenin mutluluğunu...
***
Anadolu en büyük romancısını kaybetti... Türkçeyi en iyi kullanan kalemi... Anadolu'nun sesi ama en önemlisi de yüreği olan büyük insanı...
Benim de Van gölü tasfirleriyle, Ağrı dağı betimlemeleriyle kahramanımdı.
Ama hepimizin yüreğinde taht kuran, emeğin kutsallığını tüm benliğimizle bize öğreten İnce Mehmet’in, gelmiş geçmiş en büyük Anadolu ve emeğin romanının yazarını...
Akşam kütüphanemde bir yolculuğa çıktım. Meğer ne çok Yaşar Kemal biriktirmişim...
Onunla çıkmışım Anadolu'nun nice bilinmez efsanelerine seyahate...
Akşam kütüphanemde yas vardı. Röportajlarını biriktirmişim.
Kah cezaevinde açlık grevinde olan mahkumların sözcülüğünü yaparken okudum onu, kah köyünde çocukluk arkadaşıyla duygu yüklü buluşmalarını izledim.
'Türkiye benim kocaman köyümdür' diyordu Yaşar Kemal...
Gerçek adı Kemal Sadık'tır Yaşar Kemal'in ve o tarihi Klikya bölgesinde doğmuştur. Tarihi Kilikya bölgesi… Bugün Çukurova olarak bilinen, Anadolu’nun birçok uygarlığına ev sahipliği yapan; bir zamanlar Hititlilerin, Asurluların, İranlıların, Makedonyalıların, Selefkusların, Romalıların, Anadolu Selçuklularının ve Osmanlıların egemen olduğu bereketli topraklar… Tarihçi Heredot’un anlattığı, Homeros’un İlyada’sında adı sıkça geçen Kilikya… Sonra bugünün Torosları, Adana’sı, Çukurova’sı... İşte Yaşar Kemal böylesine büyük bir kültür mirasının çocuğu ve kalemidir...
Nobel’i en çok hak edendir. Ve biliyorum ki edebiyata gönül verenlerin kalbinde o Nobel’in gerçek sahibidir.
Yaşar Kemal’in beni en çok etkileyen bir başka özelliği de Thilda'sıyla tam elli yıl yaşadığı büyük aşkıdır.
Yaşar Kemal hastanede ölüm döşeğinde Thilda'sının kulağına şöyle fısıldar.
“Thildacığım, sevgilim. Sana teşekkür ederim. Yaşadığımız bu güzel hayat için sana teşekkür ederim sevgilim. Korkma, sakın korkma! Biz namuslu bir hayat sürdük.”
Ruhun şad olsun Yaşar Kemal... İz bırakmak işte böyle birşey...
Ve yattığın yerde sen rahat uyu; biz senin çocuklarınız, sadece Anadolu ya da Kıbrıs değil; Dünya bizim kocaman köyümüzdür....