Dünyanın Ardında Koşmak…
Önümüzdeki hafta itibariyle, haftalık yazılarımı Adres Kıbrıs dergisinde bulabileceksiniz.
YeniDüzen, her Cumartesi çıkarttığı Sanat Ekini bundan böyle çıkartmayıp, onun yerine ekte çıkan yazıları, Adres Kıbrıs dergisinde çıkartma kararı almıştır…
Önümüzdeki hafta itibariyle, haftalık yazılarımı Adres Kıbrıs dergisinde bulabileceksiniz.
YeniDüzen, her Cumartesi çıkarttığı Sanat Ekini bundan böyle çıkartmayıp, onun yerine ekte çıkan yazıları, Adres Kıbrıs dergisinde çıkartma kararı almıştır…
YeniDüzen ailesi her zaman her şeyin en iyisini yapmıştır.
Bir kez daha Sanat alanında ne kadar duyarlı ve hassas olduklarını gösterdiler.
Üyesi olduğum YeniDüzen ailesine teşekkür ederim.
Yaklaşan yeni yıl nedeniyle yine telaşlardayız. Bugünlerde havadan kaptığım şifadan mıdır nedir, kendimi hasta hissediyorum.
Belki de hissetmiyorum gerçekten hastayım.
Böyle zamanlarda yıllar evvel bir dost meclisinde, Şeyh Nazım El Kıbrısi’nin bana söylediklerini hatırlarım…
Uzun yıllar evveldi, henüz Kıbrıs’ta yaşıyordum. Belki de yirmi sene önce…
Yine şimdiki gibi yoğun zamanlarımdı. O kadar çok koşuşturuyordum ki, gün içindeki saatlerin bana yetersiz kaldığını hissederdim. Kendime aşırı yüklenme sonucunda bünyem daha fazla dayanamadı ve isyan etti.
Doğal olarak hastalanmıştım. Hem biraz moral olsun diye, hem de yeşillik ve doğa harikası olan Lefke’ye gidip Şeyh Nazım Hazretlerini görmek istemiştim.
O yıllarda adından sıkça söz edilen bir zattı…
Elimiz boş gitmeyelim diye düşündüm ve dergâhında kalanlar için biraz alışveriş yaptık.
Hava güneşliydi hatırlıyorum, her yerde yeşilin tonlarını görebiliyorduk.
Eve vardığımız zaman o vakit hayatta olan eşi Emine Hanım bizi karşıladı.
Biraz dinlendikten ve kahvelerimizi içtikten sonra, Şeyh Efendi bizi kabul etti.
Oradan buradan konuştuk. En sonunda ben sözü insanın işlerine ve uğraşlarına nasıl yetebileceğini sordum…
Verdiği cevap çok ilginçti, neredeyse yirmi sene geçmesine rağmen sesi hala kulaklarımda.
“Dünyanın peşinden koşmayacaksın. Dur sadece, bırak dünya senin peşinden koşsun”…
Dediği sadece buydu…
Daha sonra aramıza katılan dostlarımızla akşama kadar bu konularda sohbet ettik.
Gece eve döndüğümde, aklımda kalan ise sadece bu cümleydi.
Gel zaman git zaman, Nazım Efendinin bu sözleri aklımdan hiç çıkmadı.
Ne zaman hayat beni hasta edecek derecede yorsa, hafızamda bu sözler canlanır.
Haklı ama…
Durmak gerekir bazen,
Belki bir ihtiyaçtır soluk almaya,
Belki de bir mola zamanıdır içsel sakinliğimize…
Ben en fazla bir gün mola alabiliyorum, daha fazlası beni sıkıyor.
İçimde bir şeyleri üretme aşkı, çalışma sevgisi beni tetikliyor.
Böyle hastalandığım zamanlar, bazen içimdeki çocuk hırçın ve alıngan oluyor.
Bunun nedenini ise henüz yeni çözdüm.
Uzun yıllar toprağınızdan ayrı, gurbette bir yaşam sürdürenlerin genel yapısı bu…
Belli etmiyorsunuz ama görüntünüzün dıştan görünen kısmındaki çelik yeleğin içerisinde, kırılganlıklarınız vardır.
Başkalarına önemsiz gelebilen bir nedenden aniden sevdiklerinize darılabiliyorsunuz.
Bu onların ve sizin yeni süreçteki uyum sancılarıdır.
Kolay değil, yıllarca farklı bir yerde, farklı bir yaşamla haşır neşir olduktan sonra, tekrar gurbetten dönüş ve bunun uyum süreci…
Adaya döneli aradan neredeyse iki buçuk sene geçti fakat ben bu zaman zarfını, her ay İstanbul’a gitmelerimle hiç hissetmedim.
Sanki kolay atlatıyorum gibi geldi, yine de zaman zaman arızalar çıkarıyorum, sonuçta insanım…
“Dünyanın peşinden koşma, bırak dünya senin ardından koşsun”…
Yaklaşan yeni yılda, telaşlarınız olduğu zaman,
Bir durun, etrafınıza bakın ve derin derin nefes alın.
Yukarıdaki sözleri hatırlayın…
Her zaman değil, sadece bir günlüğüne olsun bırakın dünya sizin peşinizden gelsin.
Bu arada eklemeden geçemeyeceğim…
Herhangi bir yanlış anlaşılmalara yer verilmemesi anlamında;
Her ne olursa olsun, inanç kişinin kendi mahremiyettir.
Her şeyden önce iyi bir insan olabilmeli, nereye ve niye inandığınız ve inandığımız sadece bizi ilgilendirir, gerisi teferruattır…
Sevgiyle kalın…