1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

Dünyanın En Tuhaf Mahluku

A+A-

 

   İnsan olmak önemli, değil mi?

   Değil mi Tanrı, her şeyi, insan rahatça yaşayabilsin diye yaratmış?

   Buna da inananlar var haliyle ve öyle yaşıyorlar.

   İnsandan başka hiçbir canlıya yaşam alanı bırakmadan hem de…

   Ne de olsa önemli olan insan… Tek ve sadece insan…

   Bencilce ve narsist bir histeriyle.

 

***

   Amerikalı yazar ve gazeteci Ambrose Gwinnet Bierce, 1911’de yayımladığı “Şeytanın Sözlüğü” romanında insanı şöyle yorumlar;

   “Olduğunu sandığı şeyi büyük bir erilik içinde düşünmekten olması gereken şeyi gözden kaçıran bir hayvan. En önde gelen uğraşı diğer hayvanları ve kendi türünü öldürmektir; fakat kendi türü o kadar tutarlı bir hızla çoğalmaktadır ki dünyanın yaşamaya elverişli tüm bölgelerini ve Kanada’yı istila etmiştir.”

 

***

   Senarist Reha Erdem ve Nilüfer Güngörmüş ise “Korkuyorum Anne” filminin tanıtımında insan için şunları söylerler; “Korkulardan, zaaflardan, arzulardan, özlemlerden örülü bir hafıza ve kandan, etten, kemikten oluşan kırılgan bir vücut”.

 

***

   Anlamsız bir yarış içinde yaşamımızda soluk almaya çalışıyoruz.

   Her nefesimizde kendimizi çevremizdeki insanlardan farklı olmaya, bir adım öne çıkmaya çalışıyoruz. Oynuyoruz…

 

***

   Hiçbir şeyi beğenmiyoruz mesela, kendimizden başka herkesi yetersiz buluyoruz.

   Ancak o yetersiz bulduğumuz insanları da kendi çıkarlarımız için kullanıyoruz. Çoğu zaman da farkında olmadan kullanılıyoruz.

   İnsanı insana oyuncak olsun diye yaratmış Tanrı…Net!

   Birbirleriyle oynayarak, oyalansın diye…

 

***

   Zamanla sevgi sözcükleri yitip gitti dilimizden… Önce dilimizden, sonra yüreğimizden…

   Sevgisiz kaldık…

   Bu sevgisizlik sadece insana karşı değil, hayvana, doğaya en önemlisi de memlekete karşı oldu.

   Şimdi birkaç örnekle de buna değinmeye çalışacağım.

 

***

   Mesela çevreyi kirletenler biz olduğumuz halde, çevre kirliliğinden dert yananlar da bizleriz.

   Trafikte dikkatsiz araç kullandığımız halde, ölenler ve ölenlerin arkasından gözyaşı dökerek, sosyal medya hesaplarımızdan üzüntümüzü dile getirenler de bizleriz.

   Çocuklarımızı konteyner sınıflara gönderenler, ama çocuklarımıza o sınıfları reva görenlerin karşısına dikilmeyenler de bizleriz.

   Hükümetin faaliyetlerinden rahatsızlık duyup da, çıkar ilişkilerini göz önünde tutup, ölü taklidi yapanlar, eylemlere katılmayanlar da bizleriz.

   Bu örnekleri daha satır satır, sayfa sayfa sıralayabiliriz…

   Tuhafız, sözün kısası.

   Dünya hiç olmadığı kadar tuhaf, hem de…

 

***

 

   Bu yaşananlar karşısında öfkeli insanlık, ama kime öfkeli olduğunu bilemez bir halde.

   Öfkeyi atıp, bir şeyler yapmalıyız.

   Düzeltmeliyiz…

   Önce kendimizi onarmalı, düzeltmeli, sonra çevremizi.

   Silkinip kendimize gelmezsek eğer, ince çıkarlar uğruna, benliğimizden ödün vererek bir yere varamayacağımızı bilmeliyiz.

   Kendimizi kalıplar içine sokmadan, gözümüzü dünyaya çevirmeliyiz.

 

***

  Nazım Usta, 1947’de sanki bugünleri gördü ve sarıldı kaleme.  

  O büyük yürekten, satırlara dökülen “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” şiiri ile bitirelim biz de yazımızı.

 

“Akrep gibisin kardeşim,

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.

Bir değil,

beş değil,

yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

gocuklu celep kaldırınca sopasını

sürüye katılıverirsin hemen

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,

hani şu derya içre olup

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm

senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

— demeğe de dilim varmıyor ama —

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”

Bu yazı toplam 764 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar