1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Durumdan teselli çıkarmak!
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Durumdan teselli çıkarmak!

A+A-

Sevinçlerimiz değişti.
Daha önce sinir olduğumuz, öfkelendiğimiz, belki de günü zehir ettiğimiz üzüntüler artık törpülendi.
Nasıl mı, niçin mi?
Örneğin;
Arabanızı bir yere park ettiniz, markete girdiniz…
Birden dışarıdan ‘pat’ diye bir ses duydunuz…
Bir çarpma sesi…
Birileri bir arabaya çarptı, belli.
Çıktınız dışarıya, bir baktınız ki arabanızın bir tarafı içine göçmüş.
Sizin arabaya çarpan arabanın içinde korkmuş gözlerle gençler çıkıyor…
Bir hışımla üzerine gittiniz, bağırıp çağıracak, öfkenizi kusacaksınız…
Birden tanıdık bir ‘ağız’ ile cevap veriyor karşınızdaki genç…
“Abi, abla kusura bakma yahu… Dümen elimden gaçtı.”
Birden duruyor, sakinleşiyorsunuz sanki…
Sanki de yabancı bir ülkedesiniz ve sizden birileriyle karşılaşmışsınız gibi…
Neredeyse genci kucaklayacak, üzülmemesini söyleyecek, göz yaşını sileceksiniz…
Hasar parasını bile ödeyebilirsiniz yani, o derece…
Annesi, babası duymasın, çocuğa kızmasınlar diye çaba gösteriyor, hemen iş kapansın, bitsin diye birlikte kaportacıya gidiyor, hızlıca sorunu hallediyor, gencin sırtını sıvazlayıp gönderiyorsunuz.
Seviniyorsunuz yani artık sizin arabanıza bir Kıbrıslı genç çarptığı ve de babasının parasıyla aldığı arabasıyla caka satan, trafiği felç eden, buralarda vakit geçiren! başka birileri çarpmadığı için…

*  *  *

Başka bir gün yine evinizin önündeki kaldırımın üzerine son sürat çıkan, bahçe duvarına kadar giren, kaldırımın üzerinde birileri olsa çok kötü sonuçlar doğuracak bir kaza daha…
Çıkıyorsunuz evinizden o gürültünün ne olduğunu anlamak için… Bakıyorsunuz, kaldırım üzerinde durulmaması için konan engelleri de paramparça edip duran bir araba…
İçinde bir genç çocuk…
Ağlamaklı… Belli ki ehliyeti yeni almış…
Ne olacağını, kimin ne diyeceğini, nasıl bir tepki alacağını merakla bekliyor…
“Kaldırımda biri olsa şimdiye öld……” diyecekken,
“Abi köşeyi dönemedim, vallahi da sürat yapmazdım, içki da içmem ben” diyen yine tanıdık bir ‘ağız’…
Birden düşüveriyor yine o tavan yapacak tansiyon… Duruluyorsunuz, karşısındakinden anlayış, bağış bekleyen karşıdaki çocuk/genç yumuşatıyor yine sizi… Dedesinin çok da yeni olmayan arabasıyla belki de bir kaçamak yapmak istemiş ama kaldırıma çıkmış.
Yine yardımcı olmak istiyorsunuz, teselli ediyorsunuz, tembihler de ediyorsunuz ama bundan sonra daha dikkatli olması için ve evine gönderiyorsunuz…
Demiştim ya!.. Önceleri öfke duyacağımız, kavga edeceğimiz durumlara şimdilerde seviniyor olmamız, belki sevinmek fazla olur, durumdan teselli çıkarıyor olmak gibi bir zamanı yaşıyoruz artık…
Belki de iyi oldu!
Bir sevinç alternatifi yaratıldı!


 

Yetişir, geçeriz bile…

Geçenlerde bir haber vardı Rum basınında… Bir nüfusun yenilenebilmesi için doğurganlık oranının yüzde 2,10 olması ve doğan sayısının ölen sayısından fazla olması gerektiği hatırlatılıyordu… Bu hatırlatmadan sonra Rum tarafında 1990’da yüzde 2,42 olan bu oranın 1995’ten beridir yüzde 1,44 ile yüzde 1,30 arasında seyrettiğine de dikkat çekiliyordu. Bu haberi okuyunca bir ışık çaktı beynimde!.. Bu düşük doğurganlık oranına göre acaba bizim  bu tarafta daha çok faaliyet göstermemize gerek var mı yoksa nasıl olsa şimdiki duruma göre de rahat bir şekilde gitsek kısa sürede Kıbrıs’ın güneyindeki nüfus oranına yetişir de geçer miyiz diye? Hani nüfus sayısını eşitlemek, o nüfus sayısına göre kalacak toprak oranını ayarlamak derdi var ya!... Acaba bu sorunu biraz daha oyalasak da nüfusu üstün doğurganlık başarımız sayesinde eşitlediğimizde bir daha gündeme getirsek mi! Nasıl olsa kısa sürede yetişiriz.

 


Kalan ağaçlar da gitti!

Elektrik de pahalı, hele son zamlardan sonra tüp gaz da oldukça pahalı olduğuna göre ormanların vay haline… Orman derken de kalan birkaç ormancık, birazcık ağaççıktan söz ediyorum… Nasıl olsa çoğu yerde ağaçlar betona teslim olduğuna göre bahsettiğim birkaç zeytin, birkaç harnıp… Onlar da artık bu kıştan itibaren daha da fazla oranda şöminelerde, odun sobalarında yanıp gidecek ne yazık ki!... 

 


Emeklilik de çöktü

Dövizin yükselmesinden, daha doğrusu TL’nin erimesinden önce kamudan normal şartlarda emekli çıkanın aldığı ikramiye 50 bin Stg civarında bir miktar tutuyordu… TL’nin erimesinden sonra bu miktar 30 bin Stg gibi bir rakama indi. Bu rakamla insan o kadar yıl çalıştıktan sonra yaşlılık yıllarını nasıl bir garantiye alabilir, nasıl rahat bir yaşamı ömrünün son döneminde yaşayabilir, çok da mümkün görünmüyor.


 

Herhangi birinin senden nefret etmesinin asıl nedeni; senin gibi olmak istediği halde asla senin gibi olamayacağını bilmesidir.

Victor Hugo

 

 

 

Bu yazı toplam 1508 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar