1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Düş Köy ‘ŞİRİNCE’...
Düş Köy ‘ŞİRİNCE’...

Düş Köy ‘ŞİRİNCE’...

Düş Köy ‘ŞİRİNCE’...

A+A-

Fatoş Avcısoyu Ruso

“Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa, bizim Kırkınca o cennetin bir parçası olsa gerek... Ormanlarla kaplı, dağlık bir bölgede kuruluydu köy. Önümüzde denize kadar göz alabildiğine uzayan Efes Ovası... Baştan başa yemiş bahçeleriyle, incirliklerle, zeytinliklerle, tütün, pamuk, mısır ve susam tarlalarıyla dolu olan bu ova bizim köye aitti.” Böyle anlatır dağların arasına saklanmış o düş köyü Benden Selam Söyle Anadolu’ya romanında Dido Sotiriyu...
Saklı Vadi’den uzanırken Şirince’ye ovaları kaplayan beyaz papatyalar, birbirine dokunan küçük Rum evlerinin şiirini fısıldar kulağınıza, eksik şiirini... Ahşap konaklar hüzünle karışık bir gülümsemeyle karşılar orada geçici ziyaretçilerini. Kısacık zamanlara sığdırılan mutluluklar, sohbetler ve karanlığın örttüğü sevişmeler onlarca yıl öncesine yolculuktur her konağa...

KIRKINCA... ÇİRKİNCE... ŞİRİNCE...

Yıllar hep farklı adlar takmış bu düş köye... Özgün adı olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince...
Köye ilk yerleşenler Osmanlının sürgün ettiği gayrımüslimlermiş Osman amcanın anlattığına göre... Osman amca Selanik’in  (Müştiyan-Moustheni) Kavala köyünden göç eden eksik hikayelerden biri. Kısacık tatilimizin ev sahibi. Yüzündeki derin çizgiler gözlerinden okuduğum cümlelerin devamı sanki, adını verdiği konak gibi... Selanik Pansiyon...
   Sürgün edilen gayrımüslimler gözden uzak bu köye yerleşmişler. Gittikçe güzelleşen köyleri bulunmasın diye İzmir’den soranlara  ‘Kırkınca’dan geliyoruz demişler. Zaman içinde daha da zenginleşen köylüler Anadolu’dan işçi getirmeye başlamışlar. İşçilere de soran olursa ‘Çirkince’ bir yerden geldiklerini söylemelerini tembihlemişler. 
“...Çirkince... Yedi sekiz yüz hanelik dağ köyü...Daha uzaktan çamların ve zeytinliklerin arasından hafif çivitli beyaz evlerinin camları parıldayan, meydanlarını çınarların gölgelediği küçük Rum kasabası... Bu kadar güzel bir yere nasıl olup da Çirkince adını verdiklerine çocukluğumdan beri şaşar dururdum.” demiş Sabahattin Ali de tıpkı İzmir Valisi Kazım Dirik gibi. Kazım Bey Çirkince’yi ilk ziyaretinde “Burasının adı olsa olsa Şirince olur!” demiş. Böylece güzelliğine yakışan adı bulmuş Şirince.

AYNI TÜRKÜDE TÜRK-RUM

Daracık sokaklarda yürürken kekik, nane, ıhlamur, defne ve daha bir sürü dağ kokusu dolar içinize. Her köşe başında yudumladığınız şaraplar eşlik eder çakırkeyf ruhunuza... Karadut, çilek, elma, böğürtlen... Hele de tarçınla tatlandıysa sıcacık şarap, altınızda Anadolu’yu okuduğunuz kilim desenli sedir ve kulağınızda Rumca şarkılar... Eksik hikayeyi tamamlayan yeni sözcükler olursunuz.
Girit duasıyla uzatılan papatyadan taçlar; Efes’i, Meryem Ana’yı anlatan heykeller; Girit mutfağını tattığınız, şömine çıtırtısının büyüsünün yayıldığı konaklar; zeytin yağıyla yapılmış sabunlar; renkli oyalar; çemenle, çökelekle, kekikli zeytin yağıyla yöresel bir ziyafete dönüşen kahvaltılar; nazar taşlarının süslediği ağaçlar, seramikler...
En güzeli de taşlı yollarda kol kola gezip aynı türküyü söyleyen Türk-Rum komşular çıkar karşınıza kalp gözüyle bakarsanız Şirince’ye... Büyür o zaman kayıp çocukluklar, aşklar... Sözcükler dökülür yaşlanan Rum evlerinin dudaklarından... Ondandır burukluğu şarabın ve uyanmak istemeyişi her düşbazın bu ‘düş’ten...

ŞİRİNCE

Hüznü görünmesin diye mi bunca şirinlik?..

Çanların çınarların suskunluğu
nasıl bir yaradır yitiğine?
Yankısı çarptıkça ötelerden
taşı bile bunaltmaz mı?
Söyle bize a kardeşlik!
Ah, muştusu ben olaydım meydan çeşmesinin
her yanı hasret, her yanı su!..
Dido Sotiriyu da çıkıp geleydi birazdan
taşkınca sesleneydik konu komşu

Üzümünü sarkıtıyor teri üstünde
hiçbir şey olmamış gibi salkım çılgım
İçilecek şarabımız varmış demek
Kekiğini özenle demetleyip
çarşıya inmiş koşar adım

Öğrendik ki burda şaraba çevriliyor her şey
Başka bir zamanın kalbine
dayayalım diye kulaklarımızı
renkten renge girerek
anlı şanlı güz ustasının elinde…

Saklı Vadi’den yükselen uğultu
gösteriyor derinliğini gelip geçene

Ahmet Günbaş

---------------------------------------------------------


ŞARABA VE ŞİİRE ÇEVRİM

Şairin dediği gibi burada şaraba çevriliyor her şey ve şiire... Köyün içindeki çıplak ve harap kilisenin hüznünü paylaşıyor hemen yanıbaşındaki şarap mahzeni. Şiirsiz, şarapsız bir dünya da bir köy de olmaz dercesine birbirine karışır mahzende şarap ve şiir... Nazım’dan Can Yücel’e, Sabahattin Ali’den Fikret Demirağ’a onlarca dize... Aşk ve şiirle barışan bir dünyaya uyanırsınız orada da...
Ayrılık vakti geldiğindeyse yankılanıp durur içinizde düş köyün türküsü:
Yan yana, omuz omuza verip yürüseydik tarlalara doğru yeniden! Saka kuşlarının türküsüyle şenlenen ormanlara doğru yürüyebilseydik! Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda , çiçeklere bürünmüş kiraz bahçelerinden gülümseyerek çıkıp, yan yana eğlenmek üzere şenlik meydanlarının yolunu tutabilseydik!.. Benden selam söyle Anadolu’ya!..

Bu haber toplam 19417 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 198. Sayısı

Adres Kıbrıs 198. Sayısı