“Düşersem, kim kaldıracak”
Polisin, özel kalemin, müsteşarın, müdürün rüşvetle anıldığı, vekilin sahte diplomayla dolandığı, hayatın her alanında çürümüşlüğün yürüdüğü ve onca kokuşmuşluğun üzerinin kirli parayla örtüldüğü bir yerde yaşıyoruz.
“Başbakan” uzaktan atanıyor.
“Bakanlar Kurulu” talimatla yazılıyor.
Hepsi de “ulusalcı” insanlar bunlar…
Milli!
Bayrağa dolanmış geziyorlar.
Üstelik de “yüksek” kabul görüyorlar.
İnsan içine çıkmaktan utanması gerekenler kucaklanıyor.
“Davanız davamızdır” deniyor.
Hepsi mi kabulleniyor onca rezilliği, akıl sır ermiyor.
***
Bir hemşire, bu ay evine 12 bin lira elektrik faturası geldiğini anlatıyor, köyünden şehre gelebilmek için her gün ödediği benzin parasını hesaplıyor.
“Otobüsle gel” diyemiyorsunuz.
Çünkü geç saate kadar çalışmak zorunda!
Yemekti, ulaşımdı, telefondu derken…
“Maaşım yetmiyor” diye hayıflanıyor.
Eczaneye giriyorum, herkes ter içinde, “klima çalıştıramıyoruz” diyor yeni mezun eczacı…
22 bin liralık faturayı gösteriyor.
Sigorta emeklisi bir teyzem arıyor, ağlamaklı…
“Biz bu yaşta, bu sıcakta dayanamayız oğlum, klimasız yaşayamayız ama bu maaş, bu faturalara yetmiyor.”
***
“Yeniden adayım” diyen adamı kucaklıyor aynı yolun yolcuları…
Hepsi sırasını bekliyor.
Müdürlük sırasını…
Müsteşarlık sırasını…
Yurttaşlık sırasını…
Kredi sırasını…
Arsa, arazi, yağma, talan sırasını…
İhale sırasını…
Kıyak, ayrıcalık, imtiyaz sırasını…
Kim bilir belki yargılanma sırasını…
Ah bu sıra elli senedir hiç eksilmiyor!
Kendini, kızını, nihayet torununu “memur” görme şerefine erişmiş göbeği dolgun bir beyefendi can-ı gönülden haykırıyor: “İstikrar.”
***
“Ne olacak benim geleceğim” diyor gençler…
Bakıyor, yarınını göremiyor.
Düşündükçe içinde boğulduğu bir bataklıkta hissediyor kendini…
Ya uyumlaşacak ya da kaçacak!
Ne kaçmak istiyor ne de benzemek bu düzene…
Yaşlı insanlar “bakıcı parası” biriktiriyor gizli gizli…
“Düşersem, kim kaldıracak” derdinde…
Evlatlarından bile umudu yok.
Korkuyor.
Ölümden değil muhtaç olmaktan...
Son 10 senede 16 yaşından küçük 780 çocuk suçlu yargılanmış bu ülkede!
46'sı hapiste...
"Suçlu" doğmuyor bu çocuklar!
Bu düzen çoluğunu çocuğunu gencini yaşlısını öğütüyor.
***
“Cahilde eksik olan akıl değildir, o kurnazdır; eksik olan ahlaktır. Cahil, güçlüdür. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötü insandır” der usta Tolstoy.
Yaşadıklarımızı cehaletle, kapalılıkla, fırsatçılıkla anlatamayız yalnızca…
İradesizlikle, müdahaleyle, yasa dışılıkla izah edemeyiz.
“Kötülük” var çok fazla…
İnsanların içinde var bu!
Kendinden başkasını düşünmeyen, umursamayan, görmeyen insanların içinde…
Serbest ticaret önerisi
Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası Onursal Başkanı Fanos Epifaniu'dan cesur bir öneri geldi.
"Yeşil Hat Tüzüğü, tümüyle serbest ticarete dönüştürülsün."
Bu öneri adanın kuzeyinde gündem olmadı.
Bizim ticaret erbapları, insanların alışveriş için güneye kaçmasından şikayetçi…
Kıbrıslı Rumların kuzeye kaçmasını istiyorlar.
Böylece daha da yükselebilir fiyatlar!
***
"Yeşil Hat Tüzüğü yerine tümüyle serbest ticaret” diyor tanınmış iş insanı Fanos Epifaniu.
Bu öneriyi müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarına destek olarak düşünüyor.
Kıbrıslı Türklere de açılım…
Hani "doğrudan ticaret" istiyoruz ya...
Elbette şartları var.
Adanın kuzeyindeki limanların Avrupa Birliği ya da Birleşmiş Milletler kontrolüne verilmesi…
Neden olmasın?
Türkiye'den bir "şirket"e verildiğine göre!
Hem de ne doğrudan uçuş, ne ticaret!
Elektrik parasını dahi tahsil edemezken...
Dünyayla serbest ticaret ekonominin ayağa kalkması, istihdam, üretim demektir.
Ayağa kalkmasıdır ekonominin…
İyi de bir yakınlaşmadır adada…
Biliyorum, limanların kontrolünü Avrupa Birliği ya da Birleşmiş Milletler'e vermeye buradaki "makamlar"ın gücü yetmez.
"Tam ve etkin kontrol altındaki" siyasiler değilse de en azından sivil toplum böylesi ezber bozan önerileri tartışabilir.
Hem ağlamak hem de statükoyu parlatmakla hayat değişmez.
Kirli Sanayi (!)
“Kirli Sanayi Bölgesi” diyorlar ya!
Tam doğru tanım…
“Sanayi Dairesi Pislik Bölgesi” olarak isimlendirilmeli buralar…
İşin doğası buymuş gibi bir noktaya geldik çünkü…
Sanayi Bölgeleri kirlidir!
Avrupa’da gidiniz, geziniz, “Başbakanlık”tan daha temiz!
Yalanım yok.
Her anlamda daha temiz.
***
Sanayi bölgeleri – güya - Sanayi Dairesi’nin sorumluluğunda…
Sorduğunuz zaman “para yok” diyorlar.
Her ay maaşlar ödeniyor oysa…
O sayılmıyor!
Hiç anlamıyorum…
Bir dolu insan her ay maaşını alıyor ama bir iş üretilmiyorsa…
O zaman “maaş almak” kendi başına bir amaca dönüşüyor.
Bakanı, müdürü, uzmanı, personeli…
Maaşını sanayi bölgelerini kontrol etmek, denetlemek, düzenlemek, geliştirmek, temizlemek, tertiplemek için alıyorsa…
Sorumluk üstlenmiyorsa buna karşılık…
O maaş niye?
Kapatınız bu daireleri…
En azından gece gündüz vergiyle, fonla, harçla finanse etmekten kurtuluruz!
***
Mağusa’da Oza Kahve’deki dostlarımız isyan ettiler yine…
Haklılar!
Dünya kadar yatırım yapıyor insanlar.
Lefkoşa Sanayi Bölgesi’ni görseler “biz iyiyiz” diyecekler aslında…
Pespayelik, vurdumduymazlık, başına buyrukluk, sorumsuzluk ne ararsa Sanayi’de…
İsteyen istediği yeri işgal ediyor, kaldırımlardan tarlalara her yerde atıl arabalar, yol ortalarında çöpler, salya pire kene gezinen köpekler…
Şimdi 20 Temmuz yaklaşıyor ya!
Yol kenarları temizleniyor özenle ve kaldırımların siyah beyaz damaları boyanıyor.
Yüz metre ileriye yürüse “devlet erkânı” kokacak!
Yeryüzünün metrekareye düşen en büyük yağması tarihi bir çöplüktür.
Birileri bu çöplüğü uzaktan seyretsin diye yüklü maaşlar ödüyoruz her ay!