1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Düştük ve yerden kaldıranımız yok
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Düştük ve yerden kaldıranımız yok

A+A-

"Cumhurbaşkanı" Tatar'a geçmiş olsun.
Top oynarken düşmüş.
Fena da düşmüş üstelik...

İnsanlık hali olur böyle…

Çocuklarla top oynaması güzel...
Okulları gezmesi, öğrencileri dinlemesi...

Top oynadı, düştü, delice koştu diye dalga geçenler çoğunlukta...
Niye?
Kibirli olsa daha mı iyi?

Bizi ilgilen Tatar'ın siyaseti!
İşte sorun orada...

Çünkü aslında yere düşen, yerden kalkamayan, yerde sürünen Tatar değil Kıbrıslı Türk toplumu...
Kendimizde kaybolduk ve bu bölük pörçük ülkede yüzümüz, gözümüz yara bere içinde…

Demokrasimiz düştü, epeydir.
İrademiz elini, kolunu, kafasını yardı.
Gelecek belirsizliği büyüdükçe büyüdü.
Ada yarısı Kıbrıs olmaktan çıktı.


***

Tatar'ın öğrencilerle top oynaması son derece sempatik, samimi...
Samimi olmayan şu…
Umudu düşürdü yere…

O'nun "yalan" siyasetinde öğrenciler o topu, okulun avlusunda oynamaya mahkum edilmişler, uluslararası sahne yerine...

“Dünyaya açılmamız için ön gördüğünüz formül nedir” diye sorsanız, tekerleme gibi ezberlediği “iki eşit, egemen, statü” falan sıralayacak.
Laf!
Uluslararası toplumda, hukukta, siyasette hiçbir karşılığı yok!

Böyle giderse gençler o “avluda” oynayacak hep!
Mezun olanları çoğu başka ülkelere kaçacak.
Ya işsiz kalacak geride kalanlar ya da asgari ücrete talim yaşayacak.
Yandaşlar iş bulacak…

“Anavatan olmadan hiçbir yere gitmeyiz” diyen Tatar, örneğin Larnaka’daki maça gitmeyecek, Türkiye takımlarını izlemeye…
Yere düşecek attığı nutuklar, hayatın içinde kendine bir karşılık bulamayacak.

***

Top oynarken düştü…
Hemen koştu korumaları, el verdi, yerden kaldırdı.
Biz düştük ve yerden kaldıranımız yok.
Kıbrıslı Türkleri çağdaş dünyayla buluşturacak, gelecek belirsizliğini ortadan kaldıracak ne kadar aktör varsa hepsine sırt döndü yalan siyaset…

Mağrur değil mağduruz çok fazla…
Nefreti ve düşmanlığı çoğalttıkları zamanlardayız; öğrencilere, ortak bir coğrafyada “hayal etmenin” dahi yasaklandığı bir dönemde…
Geleceğiyle oynuyorlar çocuklarımızın ve asıl düşüş bu!

Sorsaydı ya öğrencilere “ne umudunuz var yarına dair…”
Okul bitecek ve ne olacak?
Dinleseydi “askerlikten kaçış planlarını…”
İşitseydi gelecek endişelerini…
Bayrakla, marşla, şükranla olmadı, olmuyor, olmayacak, anlayabilseydi...

Okullar başlarına yıkılıyor çocukların ve bu “devlet”in çivi çakacak imkanı yok!
“Külliye” yapıyor da iki sınıfı tamir edemiyor nedense…
Çocuklar soruyor “O külliye çok mu gerekli” diye, yanıt bulamıyor.

Savaş eskisi ganimet okullarda okuyor çocuklar, ne çağdaş bir laboratuvar ne de kütüphane…
Top koştukları alan parke değil, tartan ya da kauçuk değil toz, toprak, taş…

***

Okul avlusunda çocuklarla top oynamak son derece sempatik…
Asıl “oyun” başka!
Tehlikeli, ıssız, çaresiz…
Kıbrıs’ın kuzeyini bir “koloni” yapıyor ve giderek etkisiz, yetkisiz, iradesiz bir “oyuncu” olarak sağa, sola kafa atıyor sadece…
Düştük ve yerden kaldıranımız yok.
Düştük ve geleceğimiz yok.
Düştük ve düşümüz yok…

Elbette kalkacağız o düşürdükleri yerden, el ele vererek.
Başka da çaremiz yok!


Dayanıksız beton ve göçme
kupur-007.jpg

45 senedir inşaat sektörü içerisinde yer alan bu ülkenin en önemli iş insanlarından biri ciddi bir iddia ortaya atıyor: “Dayanıksız beton veren şirketler var.

İş insanı Günay Çerkez söylüyor bunu ve “beton için denetim mekanizması” öneriyor.
Covid-19 ya da gıda denetimi sonuçları gibi her hafta açıklansa keşke…
Kimi inşaatlardan “rastgele” beton alınsa, test edilse, sonuçları duyurulsa…

Depreme dair önlemleri konuşuyoruz ya…
Çoğu laf!
İş uygulamaya geldi mi yeni bir adım yok.

Mağusa’daki Laguna Deniz Yıldızı Apartmanları örneğin…
Mal candan kıymetli…
Kiracı mal sahibi gibi davranıyor, mal sahibi kiracı gibi!

İnşaat Mühendisler Odası’ndan ses bekliyorum günlerdir, bu binada can güvenliği var mı, yok mu?
Beş mühendisin imzası var çünkü…
Yok…

Lefkoşa’da sosyal konutlar için “göçme” raporu verilmiş, öylece kalmış.
“Devlet Sosyal Konutları” ismi!
Devlet…
Göçme raporu verilmesi gereken asıl garabet!
 



Ne oluyoruz?


Mağusa’da ehliyetsiz 16 yaşında bir çocuk, alkollüyken araba kullandı, kaza yaptı, yaralandı.
Bir cümleye bu kadar çok utanç ve yanlış sığdı.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki başıboşluk, denetimsizlik ve yozlaşma daha iyi bir örnekle anlatılamazdı.
Çocuğun “alkolü” olmasına mı dertlenelim…
O yaşta araba kullanmasına mı?
Bir başka çocuğun ölümüne de neden olabilirdi.

Bitmedi!
16 yaşında bir başka çocuk kamyoneti çalıştırıp zincirleme kazalara yol açmaktan tutuklandı.

Şimdi bu çocukların ebeveyni kimse onu yargılamak gerekiyor önce…

Bu yazı toplam 2971 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar