Düşünce ve tartışma özgürlüğü
Bir kısım düşüncelerin yasak olduğu toplumlar düşünce tembelidirler. Bu yüzden, uygarlık adına bilgiler yanlış dahi olsa gereklidir; yanlışın ifade edilmesi doğruların değerini daha çok ortaya çıkarır.
ÖZLEM ONAR
Düşünce ve tartışma özgürlüğünün gerekliliğini teoride hararetle savunmamıza rağmen, pratikte düşünce ve tartışma özgürlüğünü hissedebiliyor muyuz? Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada fikir özgürlüğüne oldukça ihtiyacımız olduğunu, düşünüyorum. Neden derseniz? Hızla gelişen ve değişen dünyamızda neredeyse geleceği bugün yaşıyoruz. Bu durumda da halihazırda çözüm bekleyen sorunlara, her an yeni sorunlar eklenmektedir. İşte, bu sorunların çözümleri için yeni fikirler ve özgür tartışma ortamları oluşturmamız gerekmektedir.
Düşünce ve eylem
Düşünce ve ifade özgürlüğüne nasıl sahip olabiliriz? Tartışma etiğine sahip toplumlarda ancak, insan olarak düşünce ve tartışma özgürlüğünü solumamız mümkündür. Bu noktada düşünce özgürlüğü ile eylem özgürlüğünün farklı olduğunu hatırlatmak isterim. Öncelikle özgürlük kavramını, genel olarak ve bireysel düzlemi açısından ifade edersek; ahlaki öznenin, kendi tercihlerine, akla dayalı kararlarına, iradesinin buyruklarına göre eyleyebilmesi durumu olarak özgürlük, kişinin var olan alternatif eylem tarzları arasında bir seçim yapabilme ve yapılan seçimin gereğini yerine getirebilme gücünü, onun dış koşulları, psikolojik ve biyolojik yapısının belirlediği şartları aşmayı, aşabilmeyi başararak, kendi ideallerine, isteklerine ve hedeflerine uygun davranabilmesi, bir bütün olarak istikbalini belirleyebilmesi durumudur. Bu şekilde ifade edilen özgürlük konusunda en temel problem, özgürlüğün değerini ve vazgeçilmezliğini bir toplum içinde yaşamanın zorunlu bir koşulu gibi görünen sınırlama ya da kısıtlamalarla bağdaştırma problemidir. Toplum içinde yaşadığımıza göre, mutlak bir özgürlüğümüz, her istediğimizi yapma hakkımız doğallıkla olamaz. Öyleyse, özgürlüğün bir kısmından feragat edilmesi gerekir. Söz konusu sınırın nasıl çizilmesi gerektiği konusunda bilinen en temel yaklaşım insan hakları düşüncesine başvurmak ve bunların her toplum düzeninde korunması gereken temel hak ve hürriyetler olduğunu öne sürmekten meydana gelir. Buna göre, söz gelimi düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme hürriyeti, sözleşme yapma özgürlüğü, kişinin kendi bedenine ve dolayısıyla emeğinin ürünlerine sahip olma hürriyeti hiçbir şekilde ortadan kaldırılamayacak, vazgeçilemeyecek ve devredilemeyecek, her toplum düzeninde kesinlikle korunması gereken özgürlüklerdir. (1)
‘Zarar İlkesi’
Bir dahi olan on dokuzuncu yüzyılın filozofu John Stuart Mill, özgürlük problemini kendisine dert edinmiş idi. Mill aynı zamanda; ilk feministlerden biriydi, iktisatçı, siyaset adamı ve gazeteciydi. Mill sadece eylemlerimizde değil düşünmekte ve konuşmakta da özgür olmamız gerektiğini savunuyordu. Fakat, ona göre düşünmenin sınırları yokken, eylemlerimizin sınırı olmalıydı. Mill’in mesajı basitti. Bu “Zarar İlkesi” olarak bilinir. Her yetişkin, kendisini memnun eden şekilde yaşama özgürlüğüne sahip olmalıdır, ancak bu süreçte başkası zarar görmemelidir. (2) Mill “Özgürlük Üzerine” adlı eserinde özgürlük sorununu, demokrasi ve bireycilik çerçevesinde irdelemiştir. Demokrasi, bireyin haklarını ve özgürlüklerini koruduğu sürece değerlidir. Mill, demokratik yönetim sistemlerinin yaygınlaşması sonucunda “Çoğunluğun Despotizmi” olgusuna dikkat çekerek; hükümetler çoğunluğun seçimiyle iktidar olduklarından, kendilerini seçmeyen azınlıkların haklarının ihlal edilebileceğini dile getirmiştir. Siyasi despotizm, tüm dünyada günümüzde de yaşadığımız, özgürlüklerin önündeki engellerden biridir. Mill özgürlükler bakımından, otokrasi veya aristokrasi yönetim biçimi olarak ne kadar tehlikeli ise, çoğunluğun iktidarının tek elde toplanmasını da o derece tehlikeli bulur. Özgürlüklerin ve hakların garanti altına alınabilmesi için, yöneticilerin sınırlı yetkilere sahip olması ve denetlenebilir olması gerektiğini, iddia eder.
Gereklilik
Mill, insanın düşünce özgürlüğünün gerekliliğini dört argümanla açıklar. Birincisi, herhangi bir görüş susturulmuşsa, o görüş bile bildiğimiz kadarıyla doğru olabilir. Bunu inkâr etmek, kendimizi hata yapmaz görmek demektir. İkincisi, susturulan görüş yanlış bile olsa, içinde bir doğru parçası barındırabilir ve çoğu zaman barındırır da; herhangi bir konu hakkındaki yaygın görüş pek ender olarak tüm doğruyu içerdiği için, geri kalan doğrunun ortaya çıkarılma şansının olması ancak görüşlerin çarpışması yoluyla olabilir. Üçüncüsü, genel geçer görüş yalnızca doğru değil, doğrunun tamamı olsa bile; sıkı ve ciddi bir şekilde sorgulanmasına izin verilmedikçe ve bu şekilde sorgulanmadıkça, onunla karşılaşan insanların çoğu tarafından, akılcı temelleri anlaşılmadan ya da hissedilmeden, bir önyargı gibi kabul edilecektir. Bu kadar da değil; dördüncüsü, öğretinin kendisinin anlamı yitirilme ya da güçsüzleştirme tehlikesiyle, karakter ve davranış üzerindeki yaşamsal etkisinden yoksun kalma tehlikesiyle karşılaşacaktır. (3)
Düşüncelerin yasaklanması
Kısacası, düşünceler ister doğru isterse yanlış değeri taşısın, yasaklanması bir insanlık suçudur. Mill’e göre bizim inançlarımıza, dogmalarımıza, önyargılarımıza uymadığı için düşünce, yasaklanırsa yasaklayanlar kendilerini tartışılmaz ve kusursuz kılar. Oysa, insan kusursuz değildir. Bir kısım düşüncelerin yasak olduğu toplumlar düşünce tembelidirler. Bu yüzden, uygarlık adına bilgiler yanlış dahi olsa gereklidir; yanlışın ifade edilmesi doğruların değerini daha çok ortaya çıkarır. Ayrıca yanlış bilgiler bir parça doğruyu da içerebilir. Sonuçta, farklı bakış açıları ile tam bir düşünceyi oluşturabilmek mümkündür.
Taraf ve karar
Düşünce ile tartışma özgürlüğünün varlığı birbirine bağlıdır. İdeal bir tartışma ortamının ölçütleri nelerdir? Her şeyden önce savunduğunuz düşüncelerde samimi ve dürüst olmalısınız. Fakat söyledikleriniz kadar söyleme biçiminiz de önemlidir. Nefret dolu, kişisel saldırılar içeren alaycı bir dil vb. kullanılmamalıdır. Mill’e göre, popüler olmayan bir görüşü savunanlar ahlaksız ve kötü insan olarak hemen damgalanabilirler ve çok az insan onlara karşı yapılan haksızlıklar için mücadele eder. Adaleti sağlama açısından genelin nefret dolu söylemlerine engel olmak çok önemlidir. Tartışmanın hangi tarafında olursa olsun, davranışlarında dürüstlük eksikliği, kötü niyet, ön yargı ya da tahammülsüzlük gösteren herkes kınanmalıdır, ama bu suçlara kişinin hangi tarafı tuttuğuna bakılarak karar verilmemelidir. Rakiplerinin ve görüşlerinin ne olduğunu görecek sakinliğe ve bunları dile getirecek dürüstlüğe sahip olan, onların aleyhine hiçbir şeyi abartmayan, onların lehine olan ya da olabilecek hiçbir şeyi gizlemeyen herkes onurlandırmayı hak etmiştir. (4) Düşüncelerin özgürce ortaya konduğu, adil ve saygın bir tartışma ortamının değeri, insanlık adına paha biçilmezdir.
KAYNAKÇA
1) ( Ahmet Cevizci, Büyük Felsefe Sözlüğü, Ankara, Say Yayınları, 2017, s.1479)
2) (Nigel Warburton, Çevirmen: Güçlü Ateşoğlu, FELSEFENİN KISA TARİHİ, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. Ve Tic. Ltd. Şti., 2017, s.213)
3) (John Stuart Mill, Çevirmen: Cem Akaş, Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine, İstanbul, Can Sanat Yayınları, 2019, s.56)
4) (John Stuart Mill, s.59)